SEYYİD HARUN VELİ HAYATTAYKEN YAZILAN MENAKIBNAME NEREDE ?

 

 

Merhabalar değerli tarih dostları

Beni geçmişten bu yana takip edenler, Seydişehir ile ilgili geçmişe dair ne kadar yazılı kaynak varsa sahaflardan toplamaya çalıştığımı bilirler.

Yine bu araştırmalarım esnasında geçtiğimiz ay 1940’lı yıllara ait “Konya Halk Evi” dergisinin bazı sayılarına ulaştım.  İçerisinde, Seydişehir tarihine olan katkıları nedeniyle her vesilede rahmetle andığım, merhum Rüştü Ergen’in Seydişehir tarihine dair yazıları da var.

Bu vesileyle yazımızın başlığını da merhum Ergen’in Mayıs 1949 tarihinde Konya Halk Evi dergisinde yayımlanan yazısından aldım. (1)

Seydişehir tarihinin temeli kabul edilen “Makalat-ı Seyyid Harun Veli” adlı eser, Seyyid Harun Veli’nin ölümünden yaklaşık 230 yıl sonra 9. Kuşak torunu Abdülkerim Bin Şeyh Musa tarafından yazılmıştır. Şeyh Abdülkerim eseri yazarken, Seyyid Harun Veli döneminde yazılan eserin kaybolduğunu uzun yıllardır bulunamadığını belirtmiştir. Çevre beldelerden gelen âşıkların, eseri yeniden yazmasını rica etmesi üzerine, Şeyh Musa çevresindeki salihlerden duyduklarını ve farsça eserleri tercüme ederek, eseri yeniden yazdığını söylemiştir(2)

Yani Seyyid Harun Veli hazretlerinin yazdığı eser, en az 15. Yüzyıldan beri kayıptır. Bu nüshayı, Seyyid Harun Veli’nin halifesi Mahmut Seydi ile Alanya’ya göndermiş olduğu yaygın bir söylentidir. Merhum Ergen’e göre ise bu sadece bir söylenti değildir ve 1925/26 yılında eser hâlâ Alanya'dadır.

Bizde bu yazımızda Seyyid Harun Veli’nin eserinin gerçekten Alanya’da olup olmadığını farklı açılardan değerlendirme çalışacağız.

Seyyid Harun Velî hazretleri vefatından az önce yanında yetiştirdiği halifelerini yeni talebeler yetiştirmeleri için çevre belde ve şehirlere göndermiştir. Mahmut Seydi de Seyyid Harun Veli ile Horasan’dan Seydişehir’e göç etmiş yıllarca hizmetinde bulunmuş gözde talebelerdendir.  Seyyid Harun kendisini Alanya’ya göndermek ister fakat Mahmut Seydi,  Seyyid Harun’dan ayrılmak istemez. Bunun üzerine menakıpda anlatılana göre Seyyid Harun asasını atar,  “Bu asa nereye düşerse oraya mesken tut” der. İşte asanın düştüğü yer Alanya’ya bağlı Onas köyüdür. Mahmut Seydi buraya yerleşir cami ve tekke inşa eder nice talebeler yetiştirir.  Hatta Mahmut Seydi’nin, Seyyid Harun Velî’nin attığı asayı hiç yanından ayırmadığı ve onunla birlikte defnedildiği rivayet edilir.

Fakat bu tür eserlerin anlatımlarında, asanın atılması, uçması, konuşması gibi anlatımlar çokça mevcuttur. Burada kastedilen fiziksel bir asa değil, tasavvufi öğretide “Gittiği yere yerleşmek, yöneticisi olmak” anlamında kullanılan mecazi bir anlatımdır. (3) Burada asıl dikkat çekici nokta, Seyyid Harun Veli’nin diğer halifeleri için değilde sadece Mahmut Seydi’yi Alanya’ya gönderirken asasını atmasıdır. Yani eserde yazılana göre Seyyid Harun asasını, yani halifeliğini Mahmut Seydi’ye vermiştir.

Dikkat çekici bir başka husus, inşa tarihi bilinmeyen Mahmut Seydi Cami’nin, mimari olarak Seyyid Harun Velî Camii ile benzer özellikler taşımasıdır (4) Seyyid Harun Velî Camii, Seyyid Harun Veli’nin hayatta olduğu dönemde küçük bir mescit şeklinde yapılmış ölümü sonrası genişletilmiştir. Fakat kitabesi olmadığı için bu genişletme ne zaman oldu bilinmemektedir. Enteresan bir şekilde Seyyid Harun Veli Camii ile benzer özellikler taşıyan Mahmut Seydi Camii’nin de inşa tarihi bilinmemektedir.

Gerek mimari özellikleri gerek Seyyid Harun Veli soyu ile Turguoğullarının ilişkileri nedeni ile ben her iki caminin de son halini Karamanoğulları döneminde aldığını düşünüyorum. Zira Mahmut Seydi Caminin 1461 tarihli vakfiyesine göre Onas Köyü, o dönem Karamanoğulları’nın Alanya emiri olan Kılıçarslan Bey tarafından Mahmut Seydi hazretlerinin tekkesine vakfedilmiştir. Yani Karamanoğulları ve Turgutoğulları Seyyid Harun Veli’ye verdikleri değeri, onun ardından halifesi Mahmut Seydi’ye de vermiştir dersek sanırım yanlış bir çıkarımda bulunmuş olmayız.

Seyyid Harun Veli gibi peygamber soyundan geliyor olması, Seyyid Harun Veli’nin asasını alması,  her iki ismin camilerinin de benzer özellikler taşıması Seyyid Harun Veli ile Mahmut Seydi’nin arasındaki bağın bizim bildiğimizden çok daha fazla olduğuna işaret ediyor. Bu sebeple gerçekten orijinal menakıbın Mahmut Seydi ile Alanya’ya gitmiş olma ihtimalini çok yüksek buluyorum.

Unutmayalım ki, bugün Seydişehir’in kuruluşu ve Seyyid Harun Veli ile ilgili bildiğimiz her şey, yukarıda da bahsettiğim gibi,  Seyyid Harun Veli’nin ölümünden 230 yıl sonra yazılan eser çerçevesinde oluşturmuştur.  Eser Turgutoğulları ve Karamanoğulları’nın beylik olarak tarih sahnesinden çekildiği fakat Seydişehirli Turgutoğlu Şeyh Musa Bey gibi bazı yerel beylerin gücünü hala devam ettirmeye çalıştığı, karşı tarafın ise bu gücü tamamen soyutlayıp, yok etmeye çalıştığı bir dönemde yazılmıştır. Bu açıdan eserde birçok karanlık nokta olduğunu geçmiş yazılarımda belirtmiştim. Aynı şekilde Seyyid Harun – Mahmut Seydi ilişkisinin de eserde bu açıdan biraz karanlıkta bırakıldığını düşünebiliriz. Zira Seyyid Harun Veli'nin oğlu yoktur. Ölümü ardından yerine kızı geçmiş ve soyu yeğeni üzerinden devam etmiştir.  Merhum Rüştü Ergen’in yazısında belirttiği üzere Mahmut Seydi, Seyyid Harun Veli’nin erkek kardeşi olabilir mi? Bu doğru ise neden menakıpda bundan hiç bahdilmemiştir?

Şimdi merhum Ergen’in bu konuda yazdığı yazının detaylarına bakalım. Ergen’in bir Aksekili bir dostu, 1925/26 yıllarında Mahmut Seydi türbesinin mütevelli heyetinin son evlatlarından Hasan Bey’in evinde bir gece misafir olur. Bu sırada Hasan Bey, Seyyid Harun Veli’nin orjinal menakıbını kütüphanesinden çıkarır ve misafirine okur.  

Merhum Ergen'in Aksekili dostu bu olayı da Ergen’e aktararak, okudukları eserin, Seyyid Mahmut’un Alanya’ya göç ederken yanında götürdüğü orijinal menakıb olduğunu söyler.

Bunun üzerine Ergen bu orjinal menakıbı dostu vasıtası ile Hasan Bey’den alabilmek için uğraşır fakat Hasan Bey vermez. Kısa süre sonra Hasan Bey’in tayini Bozkır’a çıkar ve Ergen kendisi ile görüşmek için Bozkır’a gider.  Hasan Bey, kendisinin Mahmut Seydi türbesinin mütevellisi olduğu için menakıbın kendisinde olduğunu söyler. Menakıbı Alanya’daki evlerinde sakladığını ve döndüğü zaman bir kopyasını kendisine göndereceğini taahhüt eder.  Bir süre sonra Hasan Bey,  Alanya’ya geri döner. Fakat ne menakıbı gönderir ne de Rüştü Ergen’ın mektuplarına cevap verir.

Daha sonra Hasan Bey’in ailesini kaybettiğini, bu yüzden başka bir köye yerleşip yeni bir evlilik yaptığını ve günlerini Alanya meyhanelerinde geçirdiği öğrenilir. Aradan yıllar geçer, Hasan Bey vefat eder ve ondan geriye kalanlar bu kez Gündoğmuş müftüsü Ali Rızâ Bey’e intikal eder.  Merhum Ergen kendisine de defalarca mektup yazar fakat yanıt alamaz

Nihayetinde yazının yayımlandığı 1949 yılında Müftü Ali Rızâ Bey’de vefat eder. Ergen, müftü beyden kalan kitaplara kardeşi Naim Bey tarafından sahip çıkılacağını ümit ederek, kitabın bir nüshasının ücreti karşılığında kendisine gönderilmesini Halkevi dergisi aracılığı ile rica eder.

Menakıba ulaşmak için Ergen’in verdiği çabayı anlatan bu hikâye yaklaşık 25 yılı kapsıyor. Olayların sonu nasıl bitti bilemiyoruz. Şayet Ergen orjinal nüshaya erişmiş olsaydı, muhakkak duyulmuş olurdu. Kesin olan şey Seyyid Harun Veli’nin bugüne kadar çoktan kaybolup gittiği düşünülen menakıbının 1930’lu yıllarda bile hala var olduğu.  Zira yazının başında bahsettiğim birçok işaret de menakıbın Alanya’da olduğunu doğruluyor.

Peki, menakıp bugün nerede olabilir?

Mahmut Seydi Hazretlerinin camisinde yakın döneme kadar imam hatiplik yapan ve Mahmut Seydi Hazretleri hakkında geçtiğimiz yıl bir araştırma kitabı (5) yayımlayan Ergin Tepe Bey’e ulaşarak araştırmaları sırasında böyle bir malumatı olup olmadığını sordum. Bana “Köyün en yaşlısı, köyde üç dönem yapan muhtarlık yapan kişi bile Mahmut Seydi’nin Seyyid Harun Veli'nin halifesi olduğunu , Seyyid Harun Veli’nin kim olduğunu tam olarak bilmiyor. ” dedi. Dolayısıyla, araştırmaları esnasında orjinal menakıbın varlığına ve Alanya’da olabileceğine dâir hiçbir şey duymamış.

Yani aradan geçen 70 yılda menakıbın varlığı tamamen unutulmuş. Belki de eski bir kitaplıkta veyâ dededen kalan çatı arasında bir sandıkta bekliyor. Yazılarını günümüzde kimse okuyamadığı için Kur’an-ı Kerim veya başka dini eser zannedilip saklanma ihtimali de mevcut.  Tabii bir işgüzar tarafından yakılmadıysa veya yurt dışına kaçırılmadıysa…

Kim bilir belki de onu yeniden keşfedecek kişiyi bekliyordur...

"Aranan hazinenin anahtarını verdim sana, belki sen kavuşursun biz varamadıksa da. . .

 

 

Sevgili dostlar, yazılarımın uzunluğu dolayısıyla okumakta zorlanan değerli okurlar için yazılarımı bundan böyle YouTube üzerinden, kendi seslendirmem ile sesli olarak da dinleyebileceksiniz.

Yeniden görüşmek dileğiyle...

 

Muhammed Kemal Erdem

Youtube : @mkemalerdem

İnstagram /Fbook / Twitter: @eski_seydişehir  &  @eski_konya

 

          

  Kaynaklar;             

1) Rüştü ERGEN, Konya Halkevi Aylık Kültür Dergisi, Ülkü Basımevi, Konya, 1949, Sayı 127-128

2) Cemal KURNAZ, Makalat-ı Seyyid Harun, Türk Tarik Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, sf. 22

3) Ahmet TAŞGIN, Didiği Sultan ve Menakıbı, Çizgi Yayınevi, Konya, Sf 171-172

4) Ahmet ÇAYCI, Alanya Mahmut Seydi Külliyesi,  Necmettin Erbakan Üni. İlahiyat Fak. Dergisi,  Agustos 2015, Sf 73-92

5)Ergin TEPE, Hazreti Mahmut Seydi, Bahar Yayınları, İstanbul, 2023