Seyit Harun Veli: Anadolu’nun Sessiz Mimarı
Seyit Harun Veli: Anadolu’nun Sessiz Mimarı
Ali Saylam Köşe Yazısı
Ali Saylam Köşe Yazısı
Geçtiğimiz hafta Seyit Harun Derneği’nin öncülüğünde, ölümünün 705. yılı dolayısıyla düzenlenen anma etkinlikleri, iki gün boyunca dolu dolu geçti. Bu anlamlı etkinliklerin ilk gününde yapılan anma programının ardından, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin tertip ettiği ve yaklaşık 15 akademisyenin katıldığı “Medeniyetin Öncüsü Seyit Harun Veli” başlıklı panelde biz de dinleyici olarak yer aldık. Konuya ilgi duyan biri olarak, Seyit Harun Veli hakkında bilgimizi tazeledik, eksiklerimizi tamamladık.
Panelde Prof. Mehmet Emin Şen, Prof. Hasan Bahar, Prof. Dr. Adem Esen ve Prof. Yakup Kaya gibi tanıdık isimler de vardı. Sunumlar boyunca dikkatimi çeken ve altı çizilmesi gereken bazı önemli noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Konuşmacılar, Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için gelen dervişler arasında Mevlânâ, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli ve Yunus Emre gibi zirvedeki isimlerin yanında, aslında Seyit Harun Veli’nin de yer alması gerektiğini vurguladılar. Ancak ne yazık ki, Seyit Harun Veli hakkında makâlât dışında yazılı kaynakların sınırlı olması ve tanıtım eksikliği, onun yeterince bilinmemesine sebep olmuş.
Panelde bir diğer dikkat çeken görüş, bundan sonraki süreçte Seyit Harun Veli hakkında yapılacak çalışmaların yalnızca Seydişehir’le sınırlı kalmaması gerektiğiydi. Akademisyenler, hem Türkiye’de hem de Türkî Cumhuriyetlerde yapılacak saha çalışmalarının bu konuda ciddi bir katkı sunacağını ifade ettiler. Özellikle Seyit Harun’un doğup büyüdüğü coğrafyada yapılacak araştırmaların, onun tasavvufi kökenlerini daha iyi anlamamıza yardımcı olacağına inanıyorum.
Bazı konuşmacılar, Seyit Harun Veli’nin bir abdal olmadığını belirtirken bazıları da Ahmet Yesevî’nin talebelerinden biri olma ihtimalinin yüksek olduğunu dile getirdi. Seyit Harun’un diğer dervişlerden farkı ise onun bir şehir kuran derviş olması. Saltanatı terk ederek hak yoluna adanmış bir yaşam süren Seyit Harun’un, tarikat bağlamında net bir mensubiyeti bilinmese de, tasavvufî birikimiyle devrinin “kutb-u âyan”larından biri olduğu özellikle vurgulandı.
Tarihin yaşandığı gibi ortaya konması gerektiğini tekrar tekrar dile getiren konuşmacılar, Seyit Harun Veli’nin hikâyesinin tüm yönleriyle gün yüzüne çıkarılması için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini ifade ettiler. Özellikle onun talebelerini gönderdiği Alanya ve Manavgat gibi bölgelerde, hatta Türk dünyasının farklı coğrafyalarında iz sürmenin zamanı geldiğini düşünüyorum.
Seyit Harun Veli’nin sessiz ama derin izler bırakan hayatını, bu tür bilimsel etkinliklerle yeniden hatırlamak ve anlamak oldukça kıymetli. Umuyorum ki bu panel, daha geniş kapsamlı çalışmaların da önünü açar.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.