GÜNEŞ

SEÇİM VAR SEÇİMMMM…

Röportaj (STG) - SEYDİŞEHİR TOROSLAR GAZETESİ | 08.05.2023 - 18:12, Güncelleme: 08.05.2023 - 18:12
 

SEÇİM VAR SEÇİMMMM…

Hakkı Balcı Köşe Yazısı

Dumura uğradı beynimiz…  Öfke vezir-i azam, akıllar firar da…  Harbiden söyleyin… Kaç kanepe değiştirdiniz? Algı yönetimi aparatlarınızda kaç kanal gezdiniz? A Haber’de takılıp ‘vatan haini bunlar’ diye haykırdığınız oldu mu?  Halk Tv’ye saplanıp birden ayaklandınız ve ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ diye bağırdığınız oldu mu hiç? Kaç vatan haini, kaç örümcek kafa, kaç nefret peydah ettiniz? Türkiye gerçeklerini ezberinize, çağdaşlığı dilinize dolayıp kalbinizi unutmuş olabilir misiniz? Hiç muhakeme yapma fırsatı bulabildiniz mi? Yoksa laylaylom bir kanalda; Ankaralı Turgut’tan ‘borcumuz yok ona buna ölürüz icabında’ şarkısını gerdan kırarak dinlemekle mi geçiyor vaktiniz? Bir dostu aradınız mı?  Bir vefaya yelken açtınız mı? Kaç büyüğe gönül dergahınızda olduğunu hissettirdiniz?  Bugün kaç hasleti daha devirdiniz? Yoksa umursamıyor musunuz hiçbir şeyi? ‘Elle gelen düğün bayram…’ diyenlerden misiniz?  Sizde mi Başkalarının acısı üzerinden ferahlıyorsunuz? Başınız ağrısa herkesin başının ağrımasını isteyecek kadar bedbaht mısınız? Yoksa ‘Allah düşmanıma bile vermesin’ diyebilecek kadar iyimser misiniz?  Soruyor musunuz kendinize? Şöyle hafiften hafiften yokluyor musunuz kendinizi? Yoksa bütün günahlarınızın eteğinize dökülmesinden mi çekiniyorsunuz? Hangi selamı vermekten kaçındınız, kime günaydın dememek, geçmiş olsun, Allah cennette kavuştursun, nasılsın, çocuklar da afiyette mi, bir sıkıntı mı var, yapabileceğim bir şey var mı dememek için gözünüzü kaçırdınız? Kimin hakkını yediniz, hangi kavramların içini boşaltıp bencilliklerinizi doldurdunuz? Zaman sizin için çok önemli değil mi?  Sahi nereye gideceksiniz?  Bu acele niye, bu telaş neye? Geldiğimiz anın, dünyanın bugünkü halinin farkında mısınız? Kaçışınızın yeni bir çaresizliğe doğru olduğunu hala idrak edemediniz mi? Elle gelen düğün bayram değilmiş gördün mü? Başını ellerinin arasına koy, aklınla düşün, kalbinle konuş…  Kaybettik değil mi dostum? Peki ne zaman kaybettik? Biz ‘adam gibi adam olmayı sözcüklere hapsettiğimizde kaybettik. Adaleti, hakkı, hakkaniyeti, liyakati, sadece seçim zamanlarında kullanılan süslü sözcüklere mahkûm ettiğimizde kaybettik. Güçlüyü haklı olana tercih ettiğimizde kaybettik.  Daha dindar olmayı, ya da gözükmeyi, Takva takılmayı marifet bilip, önce insan olmayı unuttuğumuzda kaybettik. Yetimin hakkını yemedik diye övündük yiyene sustuğumuzda,  Öksüzün başını okşayıp edebiyatını yaptığımızda kaybettik.  İslami hassasiyetlerimiz arttı zannettik, İnsani değerlerimizin yer ile yeksan oluşunu görmezden geldiğimizde kaybettik.   Cenneti seccade pazarına indiren işportacılar çoğaldığında,  Ucuz seccade kuyruğunda cenneti satın alırken kaybettik. Daha iyi evlerde oturduk, daha iyi arabalara bindik, mükellef sofralarının en başına kurulduk. Dini sohbetlerimizi demli çayların arasına sıkıştırıp bütün kavramları kavga ettirirken; vahyi göz ardı edip, Musaf’ı duvarda unuttuk. Sağ ellerimizle Allah kitap, sünnet, Vatan millet Sakarya, Sol ellerimizle; İşçi köylü el ele yaşasın proletarya sloganlarını haykırırken, Kapitalizmin, Siyonizm’in aklımıza, ruhumuza, cebimize, tenimize, evimize, aşımıza girişine ruhsat verdiğimizde kaybettik.  Dibimizde ki metruk evde, tencere kaynıyor mu kaynamıyor mu, ocağın tütüp tütmediğinden bihaber olduğumuz da kaybettik, Ruhumuzla kenetlendiğimiz TV dizilerinin en heyecanlı yerinde yanı başımızda oturan evladımıza ‘dersine çalıştın mı’ demeyle eğittiğimizi zannederek kaybettik. Biz evladımıza Akşam Seddin olabildik mi kendimizi sorgulamadan, haddimizi aşıp Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın diyerek kaybettik. Lüks araçlarımızdaki ufak bir çiziği; yüreğimizdeki ve insanlığımızdaki derin yaralardan fazla önemsediğimizde kaybettik. Yalanı, gıybeti, kul hakkına riayeti kanıksadık, tövbeleri dualar arasına sıkıştırıp tevekkülü ucuza kapattık sevinciyle kaybettik…  Sözcükleri kalbimize hapsettiğimizde kaybettik. Bütün hasletlerimizi birer birer azalttık. Sahteliğin adını İlmi siyaset koyduk.  “Biraz da mürai olmak lazım canım” dedik İkiyüzlülüğümüze, sahtekârlığımıza, riyakârlığımıza, zafiyetlerimize, kötülüklerimize meşruiyet kazandırmak için başkalarının kötülüğünü anlatırken kaybettik… Fıtratımıza biçilen deli gömleklerini yırtıp atmak yerine, ‘Aslında delilik fena bir şey de değilmiş” demeye başlayınca kaybettik Biz kendimizi kazanıyoruz diye kandırırken, Hakikatte kaybettik… Biz burnumuzdaki kıldan,  Biz imtiyazlardan, Kibriyalardan kaybettik... Biz; Komşumuz açken gayet de tok yattık. Vicdan sızlatan adama haber diye baktık. Herhangi bir yerde herhangi bir insan üşüyordu, Sıcak yatağımızda umursamadan yattık. Çünkü; yüzde yüz insan, yüzde doksan dokuz Müslümandık……. Seçim var seçimmmm…
Hakkı Balcı Köşe Yazısı

Dumura uğradı beynimiz… 

Öfke vezir-i azam, akıllar firar da… 

Harbiden söyleyin…
Kaç kanepe değiştirdiniz?
Algı yönetimi aparatlarınızda kaç kanal gezdiniz?
A Haber’de takılıp ‘vatan haini bunlar’ diye haykırdığınız oldu mu? 
Halk Tv’ye saplanıp birden ayaklandınız ve ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ diye bağırdığınız oldu mu hiç?
Kaç vatan haini, kaç örümcek kafa, kaç nefret peydah ettiniz?
Türkiye gerçeklerini ezberinize, çağdaşlığı dilinize dolayıp kalbinizi unutmuş olabilir misiniz? Hiç muhakeme yapma fırsatı bulabildiniz mi?
Yoksa laylaylom bir kanalda; Ankaralı Turgut’tan ‘borcumuz yok ona buna ölürüz icabında’ şarkısını gerdan kırarak dinlemekle mi geçiyor vaktiniz?

Bir dostu aradınız mı? 
Bir vefaya yelken açtınız mı?
Kaç büyüğe gönül dergahınızda olduğunu hissettirdiniz? 
Bugün kaç hasleti daha devirdiniz?
Yoksa umursamıyor musunuz hiçbir şeyi?

‘Elle gelen düğün bayram…’ diyenlerden misiniz? 
Sizde mi Başkalarının acısı üzerinden ferahlıyorsunuz?
Başınız ağrısa herkesin başının ağrımasını isteyecek kadar bedbaht mısınız?
Yoksa ‘Allah düşmanıma bile vermesin’ diyebilecek kadar iyimser misiniz? 

Soruyor musunuz kendinize?
Şöyle hafiften hafiften yokluyor musunuz kendinizi?
Yoksa bütün günahlarınızın eteğinize dökülmesinden mi çekiniyorsunuz?
Hangi selamı vermekten kaçındınız, kime günaydın dememek, geçmiş olsun, Allah cennette kavuştursun, nasılsın, çocuklar da afiyette mi, bir sıkıntı mı var, yapabileceğim bir şey var mı dememek için gözünüzü kaçırdınız?
Kimin hakkını yediniz, hangi kavramların içini boşaltıp bencilliklerinizi doldurdunuz?

Zaman sizin için çok önemli değil mi? 
Sahi nereye gideceksiniz? 
Bu acele niye, bu telaş neye?
Geldiğimiz anın, dünyanın bugünkü halinin farkında mısınız?
Kaçışınızın yeni bir çaresizliğe doğru olduğunu hala idrak edemediniz mi?

Elle gelen düğün bayram değilmiş gördün mü?
Başını ellerinin arasına koy, aklınla düşün, kalbinle konuş… 
Kaybettik değil mi dostum?

Peki ne zaman kaybettik?
Biz ‘adam gibi adam olmayı sözcüklere hapsettiğimizde kaybettik.

Adaleti, hakkı, hakkaniyeti, liyakati, sadece seçim zamanlarında kullanılan süslü sözcüklere mahkûm ettiğimizde kaybettik.

Güçlüyü haklı olana tercih ettiğimizde kaybettik. 

Daha dindar olmayı, ya da gözükmeyi,
Takva takılmayı marifet bilip, önce insan olmayı unuttuğumuzda kaybettik.

Yetimin hakkını yemedik diye övündük yiyene sustuğumuzda, 

Öksüzün başını okşayıp edebiyatını yaptığımızda kaybettik. 

İslami hassasiyetlerimiz arttı zannettik,
İnsani değerlerimizin yer ile yeksan oluşunu görmezden geldiğimizde kaybettik.  

Cenneti seccade pazarına indiren işportacılar çoğaldığında, 

Ucuz seccade kuyruğunda cenneti satın alırken kaybettik.

Daha iyi evlerde oturduk, daha iyi arabalara bindik, mükellef sofralarının en başına kurulduk.

Dini sohbetlerimizi demli çayların arasına sıkıştırıp bütün kavramları kavga ettirirken; vahyi göz ardı edip, Musaf’ı duvarda unuttuk.

Sağ ellerimizle Allah kitap, sünnet, Vatan millet Sakarya,

Sol ellerimizle; İşçi köylü el ele yaşasın proletarya sloganlarını haykırırken,

Kapitalizmin, Siyonizm’in aklımıza, ruhumuza, cebimize, tenimize, evimize, aşımıza girişine ruhsat verdiğimizde kaybettik. 

Dibimizde ki metruk evde, tencere kaynıyor mu kaynamıyor mu, ocağın tütüp tütmediğinden bihaber olduğumuz da kaybettik,

Ruhumuzla kenetlendiğimiz TV dizilerinin en heyecanlı yerinde yanı başımızda oturan evladımıza ‘dersine çalıştın mı’ demeyle eğittiğimizi zannederek kaybettik.

Biz evladımıza Akşam Seddin olabildik mi kendimizi sorgulamadan, haddimizi aşıp Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın diyerek kaybettik.

Lüks araçlarımızdaki ufak bir çiziği; yüreğimizdeki ve insanlığımızdaki derin yaralardan fazla önemsediğimizde kaybettik.

Yalanı, gıybeti, kul hakkına riayeti kanıksadık, tövbeleri dualar arasına sıkıştırıp tevekkülü ucuza kapattık sevinciyle kaybettik… 

Sözcükleri kalbimize hapsettiğimizde kaybettik.
Bütün hasletlerimizi birer birer azalttık.
Sahteliğin adını İlmi siyaset koyduk. 
“Biraz da mürai olmak lazım canım” dedik
İkiyüzlülüğümüze, sahtekârlığımıza, riyakârlığımıza, zafiyetlerimize, kötülüklerimize meşruiyet kazandırmak için başkalarının kötülüğünü anlatırken kaybettik…

Fıtratımıza biçilen deli gömleklerini yırtıp atmak yerine, ‘Aslında delilik fena bir şey de değilmiş” demeye başlayınca kaybettik

Biz kendimizi kazanıyoruz diye kandırırken,
Hakikatte kaybettik…

Biz burnumuzdaki kıldan, 
Biz imtiyazlardan, Kibriyalardan kaybettik...

Biz;
Komşumuz açken gayet de tok yattık.
Vicdan sızlatan adama haber diye baktık.
Herhangi bir yerde herhangi bir insan üşüyordu,
Sıcak yatağımızda umursamadan yattık.
Çünkü; yüzde yüz insan, yüzde doksan dokuz Müslümandık…….

Seçim var seçimmmm…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.