Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

AH ULAN SEYDİŞEHİR AH…

Bilmem ki hangi satırlara sığdırsam seni… Medcezirlerimin en güçlüsü sensin… Bir gidiyor bir geliyorsun bende… Ne sen benden gidebildin… Ne ben senden… Kim bilir kaç kişi yaşar bende ki seni… Kaç kişi kaçmak ister senden… Kaç kişi kaçışına yanar bin pişman… Kaç kişinin dönüşü olmaz… Kaç kişi defin vakti girer toprağına… Kah Akyol’a, kah Kızalcalar Mezarlığının kepir sertliklerine… Ne tamsın gönüllerde, ne yarım… Tam sevilmezsin belki amma asla nefrete maruz kalmazsın… Bir ucun kalır özlemlerde… Sevgilerde… Hatıralarda… Döküldükçe dökülürsün dillerde sonbahar gibi… Bazen hazan, çoğu zaman ilkbaharsın gönüllerde… Hâsılı; “Bazen ruhuma yapışık bir çıban; ACITAN… Bazen hücreler dolusu nefes, ‘FERAHLATAN’ Ömür bitti, ‘GİTSEM Mİ KALSAM MI? Derken SENDEN…” Dün özlemle Seydişehir’i yâd eden 1983-1989 yılları arasında Seydişehir’in Cumhuriyet Savcısı Güngör Saka ve sevgili eşi Hâkim Sevgi Saka Hanımefendi düşürdü bu cümleleri dilimden… Öylesine Seydişehir dolular ki! 34 yıl öncesinin isimlerini takılmadan Sokaklarını, esnaflarını yâd edişleri; Seydişehir sevdasıyla yüklü… Lezzet lokantası Merhum Hacı Mehmet Akıllı, Altın kasap, Kibar etli ekmek, Recep Suluçay (Kasap Recep), dönemin PTT müdürü Cavit Özdikici, Adliye müdürlerinden Halis Acar, Zabıt Katibi Hatice Aykan, Bankalar caddesinin o günkü gümrahı, hemşerimiz Av. Ümit Tekeli’nin genç hâkim ve savcıyı ziyaretleri… Doğrusu çeyrek asrı geçen yıllara onlarla birlikte bende seyri sefa ettim şehirde… 7 bin kişinin çalıştığı ETİ Alüminyum tesislerinin pozitif katkıları, İbrahim Uz ve daha birçok isim eksiksiz dimağlarındaydı… Suğla gölünün ıslah edilip gölete çevrildiğini, yağbalığının artık çıkmadığını, suğla’da nohut üretilmediğini duydukça vahları, tühleri mimikleriyle birlikte cereyan ediyordu… Doğrusu bütün standartlar düştü şehirde… Ne vitrinlerde eski kalite, eski renk… Ne gönüllerde eski samimiyet… Kim kime dumduma bir ahval… İyi ki köylüyüm… İyi ki köyüm var şehirleşmiş ruhumu tazelediğim… İyi ki saflığı bozulmamış tek varlığımız sabiler, iyi ki yüz hatlarında tarih barındıran yaşlı gönüller var köyümde… İyi ki darlandığım her an sığındığım nesep var kerpiç duvarların arasında… Hülasası; Ah ulan Seydişehir ah… ‘Defin vaktini bekleyen ölü gibisin şehir… Her gün ölüyorsun… Hem de erkenden… Sabahın meçhul… Yarının muamma…’ GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ… "Ebeveyni Seydişehirli olup Seydişehir'den ayrılmış çoğu Seydişehirli Seydişehir'e, Seydişehirli olmayıp Seydişehir'de bir süre yaşamış ayrılmış Seydişehirlilerden daha uzaklar... Daha çok özlüyor, daha çok seviyorlar..."
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

AH ULAN SEYDİŞEHİR AH…

Bilmem ki hangi satırlara sığdırsam seni… Medcezirlerimin en güçlüsü sensin… Bir gidiyor bir geliyorsun bende… Ne sen benden gidebildin… Ne ben senden…

Kim bilir kaç kişi yaşar bende ki seni… Kaç kişi kaçmak ister senden… Kaç kişi kaçışına yanar bin pişman…

Kaç kişinin dönüşü olmaz… Kaç kişi defin vakti girer toprağına… Kah Akyol’a, kah Kızalcalar Mezarlığının kepir sertliklerine…

Ne tamsın gönüllerde, ne yarım… Tam sevilmezsin belki amma asla nefrete maruz kalmazsın… Bir ucun kalır özlemlerde… Sevgilerde… Hatıralarda… Döküldükçe dökülürsün dillerde sonbahar gibi… Bazen hazan, çoğu zaman ilkbaharsın gönüllerde…

Hâsılı;

“Bazen ruhuma yapışık bir çıban; ACITAN…

Bazen hücreler dolusu nefes, ‘FERAHLATAN’

Ömür bitti, ‘GİTSEM Mİ KALSAM MI? Derken SENDEN…”

Dün özlemle Seydişehir’i yâd eden 1983-1989 yılları arasında Seydişehir’in Cumhuriyet Savcısı Güngör Saka ve sevgili eşi Hâkim Sevgi Saka Hanımefendi düşürdü bu cümleleri dilimden…

Öylesine Seydişehir dolular ki! 34 yıl öncesinin isimlerini takılmadan Sokaklarını, esnaflarını yâd edişleri; Seydişehir sevdasıyla yüklü…

Lezzet lokantası Merhum Hacı Mehmet Akıllı, Altın kasap, Kibar etli ekmek, Recep Suluçay (Kasap Recep), dönemin PTT müdürü Cavit Özdikici, Adliye müdürlerinden Halis Acar, Zabıt Katibi Hatice Aykan, Bankalar caddesinin o günkü gümrahı, hemşerimiz Av. Ümit Tekeli’nin genç hâkim ve savcıyı ziyaretleri…

Doğrusu çeyrek asrı geçen yıllara onlarla birlikte bende seyri sefa ettim şehirde… 7 bin kişinin çalıştığı ETİ Alüminyum tesislerinin pozitif katkıları, İbrahim Uz ve daha birçok isim eksiksiz dimağlarındaydı…

Suğla gölünün ıslah edilip gölete çevrildiğini, yağbalığının artık çıkmadığını, suğla’da nohut üretilmediğini duydukça vahları, tühleri mimikleriyle birlikte cereyan ediyordu…

Doğrusu bütün standartlar düştü şehirde… Ne vitrinlerde eski kalite, eski renk… Ne gönüllerde eski samimiyet… Kim kime dumduma bir ahval…

İyi ki köylüyüm… İyi ki köyüm var şehirleşmiş ruhumu tazelediğim… İyi ki saflığı bozulmamış tek varlığımız sabiler, iyi ki yüz hatlarında tarih barındıran yaşlı gönüller var köyümde… İyi ki darlandığım her an sığındığım nesep var kerpiç duvarların arasında…

Hülasası;

Ah ulan Seydişehir ah…

‘Defin vaktini bekleyen ölü gibisin şehir…

Her gün ölüyorsun… Hem de erkenden…

Sabahın meçhul… Yarının muamma…’

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ…

"Ebeveyni Seydişehirli olup Seydişehir'den ayrılmış çoğu Seydişehirli Seydişehir'e, Seydişehirli olmayıp Seydişehir'de bir süre yaşamış ayrılmış Seydişehirlilerden daha uzaklar... Daha çok özlüyor, daha çok seviyorlar..."

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.