Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

GAZOZ KASASI...

Bir doksanlık ve bir atmışlık tanıdık iki simanın asker ocağında bölük namına birlikte gazoz sattığını nakletti Eski Sendikacı, kronik siyasetçi Mustafa Yılmaz ağabey... Biri uzun, namı değer Şaban, diğeri ise; kısa bir adam… Sevgili dostum nevi şahsına münhasır Ali Saylam…  Asgari gün aşırı birlikte olduğum Ali Saylam ağabeyin Merhum Kemal Sunal ile asker arkadaşı olduğunu, doğrusu kendisinden hiç duymamıştım… Amaç bölük adına gazoz satmak olunca boy farkının önemi yok ancak Kızılca köylü Mustafa Yılmaz ağabeyin; Kemal Sunal ve Ali Saylam’ın gazoz kasalarını taşırken arkadan görüntüleri kalmış aklında … Tebessüm ettirdi akşam akşam… Merhum Kemal Sunal sağa yatık, gazoz kasası sağa eğik… Şişeler; şıngır şıngır… Ali Saylam dik, dimdik… Fiziksel mecburiyetler hep ona göre dizayn… Keşke dünyadaki bütün yamukluklar böylesi mecburiyetlerden hâsıl olsa… Ortak gayeler, paylaşılası şeyler için kimimiz sağa eğilsek, kimimiz sola büğrülsek… Hayat şıngır-şıngır ötse dursa… Şimdiki eğrilmeler ne pizza kulesi gibi güçlü, ne de bir gaye uğruna istikrarlı… Tek tek dökülüyor dünyada ki bütün Pizza Kulelerinin taşları… Kerameti kendinden bilen bir doksanlıkların Allah vergisi boy farkını, birkaç gazoz uğruna kibirle kötüye kullanıp sandığını daha da yukarıya çekişine… Üzerine dökülmesi muhtemel gazoz şişeleri ve kapana dönüşecek sandığından korunma gayretiyle mukavemet göstermeye çalışan bir atmışlıkların ezilişlerine şahidiz son yıllarda… Artık ne Kemal Sunal insanlar, ne de Ali Saylam… 1981 yılında iki farklı görüşün iki dövüşçüsü şehirden Ali Saylam ve Kızılca Köyden Mustafa Yılmaz’ı Etimesgut’ta buluşturan sebeplerden niçin uzağız bilmem… 1980 öncesi sağ ve sol uğruna kavgalarını asker ocağında kinli bakışlarla devam ettiren ve aralarına koydukları zoraki, mesnetsiz mesafeleri bir süre sonra sarılmaya dönüştüren hoşgörülerden niçin kaçıyoruz anlamam… Hâlbuki hepimiz eşek gibi biliyoruz, yaşanılan, yaşatılan bütün huzursuzluklar; önce kendimizden… Kibir illetinden… Hasetten… Garezden… Adavet duygularından… Enaniyetten… Bencillikten… Nankörllükten… Hadsizlikten… Namusun dışında paylaşılamayacak hiçbir şeyin olmadığını bir türlü kavrayamamış olmaktan… Hepimizin verebileceği bir şeylerinin olduğunu görmezlikten gelişimizden… Kıldığımız namaz, tuttuğumuz oruçlar, kılı kırk yararcasına kuruşu kuruşuna hesap edip gururla takdim ettiğimiz vitirlerle felaha ereceğimizi zanneden küçük beyinlerimizden… Zekât gerektiren mülkünü, değme mali müşavire taş çıkartırcasına yaptığımız muhasebelerle Allah’tan kaçıran aklı evvel sahtekârlıklarımızdan… Selamı, kelamı, tebessümü, gönül almayı, sevgiyi, paylaşmayı, vermeyi, nezaketi, tevazuu ve daha birçok hasleti kalbimizden aforoz edip kaburga kemiklerimizin altına mahpus edişimizden… En çok 150 kelimeyle sınırlı kelime haznemizle; din adamı, bilim insanı, başbakan, Genel kurmay başkanı, Ricâl, erkan, öğretmen, mühendis, her şeyi bilen hallerimizle acizliklerimizi gizleyip halüsinasyonlarıyla yaşıyor oluşumuzdan… Gün geçtikçe de çoğalıyor amip gibiler… Neyse ki! Ne Kemal Sunal ’ları biter bu milletin gazoz sandığına gücüne, boyuna, kariyerin e göre değil, Ali Saylam’a göre ayar çeken… Ne de haddi ölçüsünde gayret gösteren, insan yararına ortak bir gaye için karınca misali su taşıyan Ali Saylam’ı… Hülasası; 1980 öncesi siyasi kavgaların tecrübesi ile yaraları hala kapanmamış politik hezeyan ürünü adavet besisi duyguları yaşatmamak… 24 Haziran erken seçimi yaklaşırken seçimden daha erken davranıp kırmamak, dökmemek, yeni düşmanlıklar peydah etmemek, hoşgörüyü, saygıyı, sevgiyi, kardeşliği tesis edip huzuru yakalamak kendi elimizde… Bu bir karamsarlık değil malumun ilanı ancak ümitvar olmalıyız zira; Allah’ın Yusuf suresi 87. Ayetinde belirttiği üzere  “Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin... Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez…''vahyine göre huzurumuz ve yaşanabilir bir dünya için ümitvar olmamız apaçık bir mecburiyet… Ve aklımız ve cüz-i irademizi müspet değerlerle yüklü eylemlere dönüştürerek insani tedbirler alıp tevekkülü ‘O’na bırakmak… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ "Ne din, ne ırk, ne mezhep ne de meşrebe ayrıcalık tanımayan, öncelik vermeyen bir iyilik anlayışı ile “İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara En Çok Faydalı Olandır" diyen sevgili peygamberimizin sadece bu hadisi şerifini başucu sözü yapsak ve uygulasak; yaşanabilir bir dünyada herkesin bir harcı bir tuğlası olur… [hb]    
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

GAZOZ KASASI...

Bir doksanlık ve bir atmışlık tanıdık iki simanın asker ocağında bölük namına birlikte gazoz sattığını nakletti Eski Sendikacı, kronik siyasetçi Mustafa Yılmaz ağabey...

Biri uzun, namı değer Şaban, diğeri ise; kısa bir adam… Sevgili dostum nevi şahsına münhasır Ali Saylam…

 Asgari gün aşırı birlikte olduğum Ali Saylam ağabeyin Merhum Kemal Sunal ile asker arkadaşı olduğunu, doğrusu kendisinden hiç duymamıştım…

Amaç bölük adına gazoz satmak olunca boy farkının önemi yok ancak Kızılca köylü Mustafa Yılmaz ağabeyin; Kemal Sunal ve Ali Saylam’ın gazoz kasalarını taşırken arkadan görüntüleri kalmış aklında … Tebessüm ettirdi akşam akşam…

Merhum Kemal Sunal sağa yatık, gazoz kasası sağa eğik… Şişeler; şıngır şıngır… Ali Saylam dik, dimdik… Fiziksel mecburiyetler hep ona göre dizayn…

Keşke dünyadaki bütün yamukluklar böylesi mecburiyetlerden hâsıl olsa… Ortak gayeler, paylaşılası şeyler için kimimiz sağa eğilsek, kimimiz sola büğrülsek… Hayat şıngır-şıngır ötse dursa…

Şimdiki eğrilmeler ne pizza kulesi gibi güçlü, ne de bir gaye uğruna istikrarlı… Tek tek dökülüyor dünyada ki bütün Pizza Kulelerinin taşları…

Kerameti kendinden bilen bir doksanlıkların Allah vergisi boy farkını, birkaç gazoz uğruna kibirle kötüye kullanıp sandığını daha da yukarıya çekişine…

Üzerine dökülmesi muhtemel gazoz şişeleri ve kapana dönüşecek sandığından korunma gayretiyle mukavemet göstermeye çalışan bir atmışlıkların ezilişlerine şahidiz son yıllarda…

Artık ne Kemal Sunal insanlar, ne de Ali Saylam…

1981 yılında iki farklı görüşün iki dövüşçüsü şehirden Ali Saylam ve Kızılca Köyden Mustafa Yılmaz’ı Etimesgut’ta buluşturan sebeplerden niçin uzağız bilmem…

1980 öncesi sağ ve sol uğruna kavgalarını asker ocağında kinli bakışlarla devam ettiren ve aralarına koydukları zoraki, mesnetsiz mesafeleri bir süre sonra sarılmaya dönüştüren hoşgörülerden niçin kaçıyoruz anlamam…

Hâlbuki hepimiz eşek gibi biliyoruz, yaşanılan, yaşatılan bütün huzursuzluklar; önce kendimizden…

Kibir illetinden… Hasetten… Garezden… Adavet duygularından… Enaniyetten… Bencillikten… Nankörllükten… Hadsizlikten…

Namusun dışında paylaşılamayacak hiçbir şeyin olmadığını bir türlü kavrayamamış olmaktan…

Hepimizin verebileceği bir şeylerinin olduğunu görmezlikten gelişimizden…

Kıldığımız namaz, tuttuğumuz oruçlar, kılı kırk yararcasına kuruşu kuruşuna hesap edip gururla takdim ettiğimiz vitirlerle felaha ereceğimizi zanneden küçük beyinlerimizden…

Zekât gerektiren mülkünü, değme mali müşavire taş çıkartırcasına yaptığımız muhasebelerle Allah’tan kaçıran aklı evvel sahtekârlıklarımızdan…

Selamı, kelamı, tebessümü, gönül almayı, sevgiyi, paylaşmayı, vermeyi, nezaketi, tevazuu ve daha birçok hasleti kalbimizden aforoz edip kaburga kemiklerimizin altına mahpus edişimizden…

En çok 150 kelimeyle sınırlı kelime haznemizle; din adamı, bilim insanı, başbakan, Genel kurmay başkanı, Ricâl, erkan, öğretmen, mühendis, her şeyi bilen hallerimizle acizliklerimizi gizleyip halüsinasyonlarıyla yaşıyor oluşumuzdan…

Gün geçtikçe de çoğalıyor amip gibiler…

Neyse ki!

Ne Kemal Sunal ’ları biter bu milletin gazoz sandığına gücüne, boyuna, kariyerin e göre değil, Ali Saylam’a göre ayar çeken…

Ne de haddi ölçüsünde gayret gösteren, insan yararına ortak bir gaye için karınca misali su taşıyan Ali Saylam’ı…

Hülasası;

1980 öncesi siyasi kavgaların tecrübesi ile yaraları hala kapanmamış politik hezeyan ürünü adavet besisi duyguları yaşatmamak…

24 Haziran erken seçimi yaklaşırken seçimden daha erken davranıp kırmamak, dökmemek, yeni düşmanlıklar peydah etmemek, hoşgörüyü, saygıyı, sevgiyi, kardeşliği tesis edip huzuru yakalamak kendi elimizde…

Bu bir karamsarlık değil malumun ilanı ancak ümitvar olmalıyız zira; Allah’ın Yusuf suresi 87. Ayetinde belirttiği üzere  Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin... Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez…''vahyine göre huzurumuz ve yaşanabilir bir dünya için ümitvar olmamız apaçık bir mecburiyet…

Ve aklımız ve cüz-i irademizi müspet değerlerle yüklü eylemlere dönüştürerek insani tedbirler alıp tevekkülü ‘O’na bırakmak…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

"Ne din, ne ırk, ne mezhep ne de meşrebe ayrıcalık tanımayan, öncelik vermeyen bir iyilik anlayışı ile “İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara En Çok Faydalı Olandır" diyen sevgili peygamberimizin sadece bu hadisi şerifini başucu sözü yapsak ve uygulasak; yaşanabilir bir dünyada herkesin bir harcı bir tuğlası olur… [hb]

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.