Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

GREVE DOĞRU (1)

  1Ocak 2013 günü başlayan Eti AŞ ile Çelik-İş sendikası toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde gelinen nokta herkesin malumu… Anlaşılamadı ve süreç sonu grev kararı alındı… Bu konu başından beri hep yazmak istediğim ancak başladığım ve birkaç paragraf sonunda ertelediğim bir konuydu… Görüştüğüm patron vekilleri, sendika yetkilileri ve işçi arkadaşlardan edindiğim intiba beni buna zorladı… Zorladı zira 1987 yılında 62 gün süren ve 6 bin işçinin katıldığı grevi, 2005 yılın da gerçekleşen özelleşmenin derininde yaşananları ve bugünü ayrıntıları ile bilen birisiydim… Ne yazsam yanlış algılanacak herkes anlamak istediğini anlayacaktı… Korkum; kesinleşen ve geriye dönüşü mümkün olmayan özelleştirmeyi bildikleri halde; 4/C statüsünde ki işçi arkadaşlarımıza sürgünü yaşatanların yine sahne alıp işçiyi yanlış yönlendirecekleri yönündeydi… Zira dün “sendika bizi sattı, esnaf bizi sattı, Seydişehirli bize sahip çıkmadı…” diyenler bugün;  kışkırtıcı politikacıların, hariçten gazel okuyan para tuzakçısı avukatları, harici sendikaları gerçek satıcılarında onlar olduğunu öğrendiler…  Onların kirli kalemlerine mürekkep olmayı istemedim… Aynı cenahlar bugün de aynı oyunları oynamak istediler ancak yerel seçimler yaklaşırken yapacakları kritik hatalar sonucu işçinin ve Seydişehirlinin tepkisinden ürktüler… İktidarın üç dönemdir seçilen ‘He Man’i’ Milletvekili Harun Tüfekçi lal olup susarak… Muhalefetin‘ağır abi provokatörü’ milletvekiliAtilla Kart’ta pusuya yatıp puslu havayı kollayarak… Tam geliyordu ki! İşçilerin ve Seydişehirlinin “bi verdiği garşı geldi” ve “gelme” dendi… Hem emekçi hem de Seydişehir kıl payı kurtuldu diyebiliriz… Bu bir başarıdır ve asla ve kat’a kimsenin başarısı değil, emek mücadelesi veren alüminyum işçisinin başarısıdır… Parti parti dolaşıp, keyif bağışlayan süslü cümlelerini kurtarıcı gibi görüp arkası bağlar gazeli politikacılara tevessül etmediler… Doğu Perinçek’e “başbakan Perincek” sloganı atan Erbakancı kardeşim gibi davranmadılar… Seydişehir tabiri ile ‘Dayan dayan kendi dizine dayan…’ sözüyle hareket ettiler… Doğru olanda buydu zaten… Çelik-İş sendikasının genel merkezi ve yetkilileri de geçmiş tecrübeleri ile işçinin bu omurgalı duruşuna cevap verip onları kışkırtıcı politikacılara yem etmemek için alabilecekleri tepkilere rağmen ellerinden gelen gayreti gösterdiler… Sözleşme sürecinde kimsenin “hadi canım sende” diyemeyeceği en çıplak gerçek; işçinin aldığı düşük ücretti… Bu gerçeğin tesislerin sahipleri de, sendika da, işsizi de bütün çevreler farkındaydı ama herkes rolünü iyi oynamalıydı… İşçi ve sendika;Ülke genelinde işçi ücretlerinin ortalamalarını, Bölge ve yerel standartlarını, çalıştıkları tesislerde üretilen alüminyumun dünya borsasındaki bugün ki değerini, dışarıda bekleyen işsizler ordusu gerçeğini, yaptırım gücünü, tesis sahiplerinin ücret politikasını, patronlar üzerinde etkili olan eskiden kalma yöneticileri, entrikaları, popülist istek ve eylemlerin getireceği kötü sonuçları en ince ayrıntılarına kadar hesap etmeliydi… İşveren;bütün bu gelişmelere göre çıkarlarını hesap edip işçinin isteklerine yakın, verilebilecek en üst ücreti verip süreci zararsız kapatmalıydı… Öyle de yaptığına inanıyorum ancak İşçinin yasal tepkilerini çok iyi anlamalılardı… Merhum Turgut Özal’ın “kapatırım” tehdidini tekrarlayıp Seydişehirlinin vicdanında, işçinin hem vicdan hem de cüzdanında açılacak yaralara meydan vermemelilerdi… (Devam edecek)
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

GREVE DOĞRU (1)

 

1Ocak 2013 günü başlayan Eti AŞ ile Çelik-İş sendikası toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde gelinen nokta herkesin malumu… Anlaşılamadı ve süreç sonu grev kararı alındı… Bu konu başından beri hep yazmak istediğim ancak başladığım ve birkaç paragraf sonunda ertelediğim bir konuydu… Görüştüğüm patron vekilleri, sendika yetkilileri ve işçi arkadaşlardan edindiğim intiba beni buna zorladı…

Zorladı zira 1987 yılında 62 gün süren ve 6 bin işçinin katıldığı grevi, 2005 yılın da gerçekleşen özelleşmenin derininde yaşananları ve bugünü ayrıntıları ile bilen birisiydim… Ne yazsam yanlış algılanacak herkes anlamak istediğini anlayacaktı…

Korkum; kesinleşen ve geriye dönüşü mümkün olmayan özelleştirmeyi bildikleri halde; 4/C statüsünde ki işçi arkadaşlarımıza sürgünü yaşatanların yine sahne alıp işçiyi yanlış yönlendirecekleri yönündeydi… Zira dün “sendika bizi sattı, esnaf bizi sattı, Seydişehirli bize sahip çıkmadı…” diyenler bugün;  kışkırtıcı politikacıların, hariçten gazel okuyan para tuzakçısı avukatları, harici sendikaları gerçek satıcılarında onlar olduğunu öğrendiler…  Onların kirli kalemlerine mürekkep olmayı istemedim…

Aynı cenahlar bugün de aynı oyunları oynamak istediler ancak yerel seçimler yaklaşırken yapacakları kritik hatalar sonucu işçinin ve Seydişehirlinin tepkisinden ürktüler… İktidarın üç dönemdir seçilen ‘He Man’i’ Milletvekili Harun Tüfekçi lal olup susarak… Muhalefetin‘ağır abi provokatörü’ milletvekiliAtilla Kart’ta pusuya yatıp puslu havayı kollayarak… Tam geliyordu ki! İşçilerin ve Seydişehirlinin “bi verdiği garşı geldi” ve “gelme” dendi… Hem emekçi hem de Seydişehir kıl payı kurtuldu diyebiliriz…

Bu bir başarıdır ve asla ve kat’a kimsenin başarısı değil, emek mücadelesi veren alüminyum işçisinin başarısıdır… Parti parti dolaşıp, keyif bağışlayan süslü cümlelerini kurtarıcı gibi görüp arkası bağlar gazeli politikacılara tevessül etmediler… Doğu Perinçek’e “başbakan Perincek” sloganı atan Erbakancı kardeşim gibi davranmadılar… Seydişehir tabiri ile ‘Dayan dayan kendi dizine dayan…’ sözüyle hareket ettiler…

Doğru olanda buydu zaten… Çelik-İş sendikasının genel merkezi ve yetkilileri de geçmiş tecrübeleri ile işçinin bu omurgalı duruşuna cevap verip onları kışkırtıcı politikacılara yem etmemek için alabilecekleri tepkilere rağmen ellerinden gelen gayreti gösterdiler…

Sözleşme sürecinde kimsenin “hadi canım sende” diyemeyeceği en çıplak gerçek; işçinin aldığı düşük ücretti… Bu gerçeğin tesislerin sahipleri de, sendika da, işsizi de bütün çevreler farkındaydı ama herkes rolünü iyi oynamalıydı…

İşçi ve sendika;Ülke genelinde işçi ücretlerinin ortalamalarını, Bölge ve yerel standartlarını, çalıştıkları tesislerde üretilen alüminyumun dünya borsasındaki bugün ki değerini, dışarıda bekleyen işsizler ordusu gerçeğini, yaptırım gücünü, tesis sahiplerinin ücret politikasını, patronlar üzerinde etkili olan eskiden kalma yöneticileri, entrikaları, popülist istek ve eylemlerin getireceği kötü sonuçları en ince ayrıntılarına kadar hesap etmeliydi…

İşveren;bütün bu gelişmelere göre çıkarlarını hesap edip işçinin isteklerine yakın, verilebilecek en üst ücreti verip süreci zararsız kapatmalıydı… Öyle de yaptığına inanıyorum ancak İşçinin yasal tepkilerini çok iyi anlamalılardı… Merhum Turgut Özal’ın “kapatırım” tehdidini tekrarlayıp Seydişehirlinin vicdanında, işçinin hem vicdan hem de cüzdanında açılacak yaralara meydan vermemelilerdi… (Devam edecek)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.