Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

HALİMİZ NEYSE LAYIĞIMIZ ODUR?

Gündemin politik ağızlarını ayrıntıları ile yazıp mide bulantılarınızı artırmak niyetinde değilim ancak kaçınılmaz gerçekler haline geldi… Yerel seçimlerin bizdeki yüzü demokrasi geleneğine nispeten denk düşen bir ahvalde seyrederken; genel siyaset ruhumuzu daraltıyor… Bu kepazelikten yerel siyasette payını alıyor elbette fakat şimdilik devede pire gibi… İnşallah bozulmaz… 1963 yılında darbe sonrası İzmir belediye başkanı seçilen Asfalt Osman Lakaplı Osman Kibar, Sıkıyönetim komutanından İzmir’in et ihtiyacının nasıl karşılanacağının konuşulacağı bir toplantıya davet edilir… Komutan önceden hazırlanan grafikler ve raporları konuklara açıklarken, Osman Kibar hiç oralı olmaz… Mimikleriyle konuyla ilgilenmediği, komutanı hiç dinlemediği izlenimini verir… Komutan dayanamaz… “Osman Bey, sempozyumu dinlemiyor musunuz? Sizi meşgul eden bir şey mi var diye sorar…Kibar, “Evet komutanım Kıbrıs’a harekât yaparsak F-16 ları mı, F-84 leri mi kullansak diye düşünüyorum… Bir türlü karar veremedim.” Deyince komutandan “Canım o bizim işimiz… Sen hiç kafanı yorma” cevabını alır… Asfalt Osman fırsatı kaçırmaz, taşı gediğine koyar. “Paşam, bu et meselesi de bizim işimiz !” karşılıklı kahkahalar patlar… Sıkıyönetim ve belediye arasında bir sorun latifeyle tatlıya bağlanır… Bugünün Türkiye’sinde ise özellikle son günlerde zirve yapan hiddetli çirkin mimiklerin absorbe edilecek bir tarafı kalmadı… Bırakın kahkahayı küçücük bir tebessüm vesile olacak en ufak bir tavır yok merkezi siyasetçilerde… Yolsuzluklar, dinlemeler, yalan, dolan, talan Seydişehir tabiri ilegırla gidiyor… Ülkenin Başbakanı “adli tıp raporlarını nerenize koyacaksınız” derken muhalefet argo tabirleri kullanmaktan hiçte imtina etmiyor… Al birini vur ötekine… Devletin en üst düzey isimlerinin geçtiği havsalamı zorlayan miktarda paralar, tapeler,  rüşvet iddiaları, internet yasakları, yasal olmayan dinlemeler, emniyet müdürlerinin tayin furyası, binlerce polise yapılan operasyonlar, savcı ve yargıç tayinleri, paralel devlet iddiaları, kriptonun alenileşmesi, TÜBİTAK’tan görevden almalar… Feryatlar figanlar ve Güneydoğuda ilan edilen özerklik açıklamalarına sessiz kalanlar… Hayatımın hiçbir evresinde darbe ve muhtıraları yaşamış bir insan olarak böylesine içim kararmadı… Böylesine umutsuz olmadım… Vallahi bunaldık… Bu milleti gerçek gündemiyle baş başa bırakın ne olur… İşsizler iş, fakirler ekmek, mazlumlar adalet, mağdurlar hak bekliyor sizden… Unutturdunuz bize mutluluklarımızı… Koyunun doğurması, buğdayların kelle yapması, unun öğütülmesi, ekmek yapıp yenmesi, bebe doğumları, sünnetler, askerlikler, düğünler, bitirdiniz sevinçlerimizi… Ölümlerin bile tadı yok artık sayenizde… Umutsuzluğum bana Demokrasi fıkrasını hatırlattı… Öğretmen sınıfa ödev verir… “Demokrasi nedir? Yazın getirin yarın kontrol edeceğim…” Sınıfta temelde vardır… Koşa koşa eve gider… Her şeyin doğrusunu iyisini babalar bilir ve sorar… “Baba öğretmen ödev verdi yarın bakacak… Demokrasi nedir baba hadi yazalım” Baba, demokrasinin bilimsel ve evrensel tarifini yapsa temel anlamayacak… Aileden örnek vermeyi düşünür ve anlatır… “Bak oğlum Temel; Farzet ki biz bir devletiz… Ben devlet içerisinde sermaye… Annen hükümet… Sen halk… Küçük kardeşin bebek geleceğimiz… Hepimize hizmet eden ablanda işçi, emekçi… Şimdi çok işim var bu söyledikleri yatmadan düşün sabah kalkınca Demokrasi Nedir? Birlikte yazarız…” Temel yatar ve düşünürken uyur kalır… Gece yarısı bebeğin ağlama sesine uyanır… Hışımla kalkar bakar ki bebek altını batırmış… Aklına ilk olarak evin hizmetçisi gelir ve koşarak odasına gider… Kapıyı bir açar ki babası evin emekçisiyle aynı yatakta… Annesinin odasına koşarak gider anne de bebeğin ağlamasından bihaber uyuyor… Bir ora bir bura derken sabah olur… Temel çoktan kalkmıştır… Baba bağırır diğer odadan… “Temel oğlum gel senin ödevi yazalım” “Temel ben yazdım baba” der ve baba irkilir… “Aferin sana oku bakim neymiş demokrasi?” Temel okumaya başlar… “Demokrasi eşittir… Devlet içerisinde sermaye işçi sınıfının üzerinde zıplarken, hükümet g*tünü dönmüş uyuyor… Halk çaresizlik içerisinde koşarken; gelecek b*k içinde baba…” Hülasası; Temel dün bugünümüze dair demiş diyeceğini… Kaygım var gelecekten ve beni bu kaygıdan ancak feraset kurtarır… Rabbim sizlere feraset versin… Efendim; “Halimiz neyse layığımız odur…” GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ “Hem dindarların kardeşliği hem ülkenin birliği hızla tahrip oluyor… Son iki yılın tek kazananı var PKK… Kaybedense HEPİMİZ…"
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

HALİMİZ NEYSE LAYIĞIMIZ ODUR?

Gündemin politik ağızlarını ayrıntıları ile yazıp mide bulantılarınızı artırmak niyetinde değilim ancak kaçınılmaz gerçekler haline geldi…

Yerel seçimlerin bizdeki yüzü demokrasi geleneğine nispeten denk düşen bir ahvalde seyrederken; genel siyaset ruhumuzu daraltıyor… Bu kepazelikten yerel siyasette payını alıyor elbette fakat şimdilik devede pire gibi… İnşallah bozulmaz…

1963 yılında darbe sonrası İzmir belediye başkanı seçilen Asfalt Osman Lakaplı Osman Kibar, Sıkıyönetim komutanından İzmir’in et ihtiyacının nasıl karşılanacağının konuşulacağı bir toplantıya davet edilir… Komutan önceden hazırlanan grafikler ve raporları konuklara açıklarken, Osman Kibar hiç oralı olmaz… Mimikleriyle konuyla ilgilenmediği, komutanı hiç dinlemediği izlenimini verir…

Komutan dayanamaz… “Osman Bey, sempozyumu dinlemiyor musunuz? Sizi meşgul eden bir şey mi var diye sorar…Kibar, “Evet komutanım Kıbrıs’a harekât yaparsak F-16 ları mı, F-84 leri mi kullansak diye düşünüyorum… Bir türlü karar veremedim.” Deyince komutandan “Canım o bizim işimiz… Sen hiç kafanı yorma” cevabını alır…

Asfalt Osman fırsatı kaçırmaz, taşı gediğine koyar. “Paşam, bu et meselesi de bizim işimiz !” karşılıklı kahkahalar patlar… Sıkıyönetim ve belediye arasında bir sorun latifeyle tatlıya bağlanır…

Bugünün Türkiye’sinde ise özellikle son günlerde zirve yapan hiddetli çirkin mimiklerin absorbe edilecek bir tarafı kalmadı… Bırakın kahkahayı küçücük bir tebessüm vesile olacak en ufak bir tavır yok merkezi siyasetçilerde…

Yolsuzluklar, dinlemeler, yalan, dolan, talan Seydişehir tabiri ilegırla gidiyor… Ülkenin Başbakanı “adli tıp raporlarını nerenize koyacaksınız” derken muhalefet argo tabirleri kullanmaktan hiçte imtina etmiyor… Al birini vur ötekine…

Devletin en üst düzey isimlerinin geçtiği havsalamı zorlayan miktarda paralar, tapeler,  rüşvet iddiaları, internet yasakları, yasal olmayan dinlemeler, emniyet müdürlerinin tayin furyası, binlerce polise yapılan operasyonlar, savcı ve yargıç tayinleri, paralel devlet iddiaları, kriptonun alenileşmesi, TÜBİTAK’tan görevden almalar… Feryatlar figanlar ve Güneydoğuda ilan edilen özerklik açıklamalarına sessiz kalanlar…

Hayatımın hiçbir evresinde darbe ve muhtıraları yaşamış bir insan olarak böylesine içim kararmadı… Böylesine umutsuz olmadım…

Vallahi bunaldık… Bu milleti gerçek gündemiyle baş başa bırakın ne olur…

İşsizler iş, fakirler ekmek, mazlumlar adalet, mağdurlar hak bekliyor sizden… Unutturdunuz bize mutluluklarımızı… Koyunun doğurması, buğdayların kelle yapması, unun öğütülmesi, ekmek yapıp yenmesi, bebe doğumları, sünnetler, askerlikler, düğünler, bitirdiniz sevinçlerimizi… Ölümlerin bile tadı yok artık sayenizde…

Umutsuzluğum bana Demokrasi fıkrasını hatırlattı…

Öğretmen sınıfa ödev verir…

Demokrasi nedir? Yazın getirin yarın kontrol edeceğim…”

Sınıfta temelde vardır… Koşa koşa eve gider… Her şeyin doğrusunu iyisini babalar bilir ve sorar…

“Baba öğretmen ödev verdi yarın bakacak… Demokrasi nedir baba hadi yazalım”

Baba, demokrasinin bilimsel ve evrensel tarifini yapsa temel anlamayacak… Aileden örnek vermeyi düşünür ve anlatır…

“Bak oğlum Temel; Farzet ki biz bir devletiz… Ben devlet içerisinde sermaye… Annen hükümet… Sen halk… Küçük kardeşin bebek geleceğimiz… Hepimize hizmet eden ablanda işçi, emekçi… Şimdi çok işim var bu söyledikleri yatmadan düşün sabah kalkınca Demokrasi Nedir? Birlikte yazarız…”

Temel yatar ve düşünürken uyur kalır… Gece yarısı bebeğin ağlama sesine uyanır… Hışımla kalkar bakar ki bebek altını batırmış… Aklına ilk olarak evin hizmetçisi gelir ve koşarak odasına gider… Kapıyı bir açar ki babası evin emekçisiyle aynı yatakta… Annesinin odasına koşarak gider anne de bebeğin ağlamasından bihaber uyuyor… Bir ora bir bura derken sabah olur…

Temel çoktan kalkmıştır… Baba bağırır diğer odadan…

“Temel oğlum gel senin ödevi yazalım”

Temel ben yazdım baba” der ve baba irkilir… “Aferin sana oku bakim neymiş demokrasi?” Temel okumaya başlar…

“Demokrasi eşittir… Devlet içerisinde sermaye işçi sınıfının üzerinde zıplarken, hükümet g*tünü dönmüş uyuyor… Halk çaresizlik içerisinde koşarken; gelecek b*k içinde baba…”

Hülasası;

Temel dün bugünümüze dair demiş diyeceğini…

Kaygım var gelecekten ve beni bu kaygıdan ancak feraset kurtarır… Rabbim sizlere feraset versin…

Efendim; “Halimiz neyse layığımız odur…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

“Hem dindarların kardeşliği hem ülkenin birliği hızla tahrip oluyor…

Son iki yılın tek kazananı var PKK… Kaybedense HEPİMİZ…"

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.