Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

İYİ Kİ DAĞDAYIM?

Dostların malumudur… Yaklaşık bir yıldır şehre 24 kilometre mesafede Zirve’deyim… Dağdayım… Toroslar, oksijen, binlerce tanımadığım insan yüzü, insan gönlü, hengâme... Doğrusu 'Zirve’ eşittir zevk bende… Aslında tecritti bu bana… Yalnız yaşamayı binlerce tanımadık yüzün arasında seçmekti… Kaçıştı… Kaçtım… İyi de yaptım… Böyle olunca da dostlardan uzağız… Yalnız bırakmıyorlar… Ziyaretlerle hatır soruyorlar… “Dağda mısın hala?”, “İndin mi dağdan? Soruları ile teşbihte hayatlarının en büyük ama en zevkli, en istekli hatalarını yapıp, karşılıklı hoşgörülerimiz üzerine keyif üretiyorlar… Üç harfli sıfatlamalarına maruz kalan bense; hem bu insan dolu tecritten hem de dostların teşbihteki hatalarından memnunum… Haklılar… Ya dağdan iniyorum ya da dağa çıkıyorum… Yada gün boyu dağdayım… Eksik olmayın dostlarım… Dedim ya! Pek inmiyorum şehre ama akşam saatlerinde düğün, cenaze ve sıla-i rahimdeki dostlarla birkaç saatlik şehir muhabbetlerimizde yok değil… Ne düğün kaçırırız, ne de cenaze elhamdülillah… Geçtiğimiz gün birkaç arkadaşımla acıya ortak olabilme amacı ile cenaze evinde taziyedeyiz… İnsan profilleri biraz buruk biraz da üzüntülü… Bizler suskunu oynarken; maşallaah ‘varrın gürrün’ ortalık… Hükümetler kuruluyor, darbe tahlilleri yapılıyor ve hepsinin özneleri önceden tespit edilmiş derya derya çamur sıvanıyor cenaze evinde… Evet dilin kemiği yok ama insan vücudunun en güçlü kaslarının ne bacak nede kol kasları değil, dil kasları olduğundan bihaber müfteriler…  Dilin kemiği yok deyip sallıyor da sallıyor… Ne edep kalmış ne haya… Her fırsatta hatırlatırım… Bu vesile ile tekrar hatırlatma ihtiyacı duydum… Beşeri ve dini ilimlerde âlim, nazır, şeyhülislamlığa aday, kadester Mahmut Esat efendiyi Seydişehir’den bir gurup eşraf Belediye Başkanlığına aday yapar… Mahmut Esat’ın karşısına da; bir başka şehir eşrafı sıradan eğitimsiz bir aday çıkarır… Gısrağın Hüseyin lakaplı bu aday Mahmut Esat efendi karşısında seçimi kazanır ve Mahmut Esat Efendi Seydişehiri terk eder… Giderken şu cümleyi kurar ve küser adeta şehre… “Belediyesi var narhı yok, motoru var çarkı yok. Üç beş dedikoducu oturmuş birbirinden farkı yok…” Bugün bakıyoruz şehrin değişeni yok… Hep aynı… Düğünde dedikodu… Ölümde dedikodu… Sokakta, meskende… Her yerde, her an… Şehrimizin en önemli meselelerin tartışıldığı meclislerin tümünde bile dedikoducu, goygoycu güçler hâkim maalesef… Hâsılı; kısa sürede kalktık cenaze evinden zira orada olmayan şahıslara yapılan mesnetsiz yakıştırmalara tepki göstermeyenlerde en az müfterisi kadar suçlu… Sessiz kalmadık ama cenaze sahiplerinin acısına da az ortak olabildik ve ortamdan kaçtık adeta… İyi ki dağdayım zira; Son yıllarda çok sevdiğim bilardo oyunu için bile hiçbir mekâna gitmiyorum ama bayram vesilesi ile şehre indiğim birkaç günde sıla-i rahim için Seydişehir’de bulunan dostlarımla buluştuk ve iki kez okey (Aptal oyunu) oynama fırsatı buldum… İkisinde de kahkahalar arasında bendenizi yenip zevk yaptılar… Hülasası; İyi ki dağdayım… İyi ki her gün dağa çıkıp dağdan iniyorum… Birkaç düğünde sol kulağım, bir kaçında sağ kulağım, birkaç cenaze evinde de beynim inkıtaya uğradı dedikodudan… Üstüne üstlük dostlarında affı yok her oyunda yendiler… Dalıma dalıma vurdular… Niye geleyim ki dağdan… İnip her gün müfteri zırvaları dinlemektense; dağda kalıp dostların teşbihte hata yapmalarına ve o üç harfli esprilerini dost tadında dinleyerek kahkaha atmaya… Alacabel geçidinin 1825 kere 1825 metrelik rakımı ölçüsünde uzakta kalmayı tercih ederim… Müfteri dinlemektense; dostlarımın dağdan inen, dağa çıkan üç harflisi olmayı yeğlerim… Seydişehir deyimi ile ‘Allah çarşınıza bazar versin müfteriler…’ İyi ki dağdayım… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ •İnsan şişirilmiş bir tulum gibidir, ağzı açılınca söner. Kaşgarlı Mahmut
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

İYİ Kİ DAĞDAYIM?

Dostların malumudur… Yaklaşık bir yıldır şehre 24 kilometre mesafede Zirve’deyim… Dağdayım…

Toroslar, oksijen, binlerce tanımadığım insan yüzü, insan gönlü, hengâme... Doğrusu 'Zirve’ eşittir zevk bende…

Aslında tecritti bu bana… Yalnız yaşamayı binlerce tanımadık yüzün arasında seçmekti… Kaçıştı… Kaçtım… İyi de yaptım…

Böyle olunca da dostlardan uzağız… Yalnız bırakmıyorlar… Ziyaretlerle hatır soruyorlar…

“Dağda mısın hala?”, “İndin mi dağdan? Soruları ile teşbihte hayatlarının en büyük ama en zevkli, en istekli hatalarını yapıp, karşılıklı hoşgörülerimiz üzerine keyif üretiyorlar… Üç harfli sıfatlamalarına maruz kalan bense; hem bu insan dolu tecritten hem de dostların teşbihteki hatalarından memnunum…

Haklılar… Ya dağdan iniyorum ya da dağa çıkıyorum… Yada gün boyu dağdayım… Eksik olmayın dostlarım…

Dedim ya! Pek inmiyorum şehre ama akşam saatlerinde düğün, cenaze ve sıla-i rahimdeki dostlarla birkaç saatlik şehir muhabbetlerimizde yok değil… Ne düğün kaçırırız, ne de cenaze elhamdülillah…

Geçtiğimiz gün birkaç arkadaşımla acıya ortak olabilme amacı ile cenaze evinde taziyedeyiz… İnsan profilleri biraz buruk biraz da üzüntülü…

Bizler suskunu oynarken; maşallaah ‘varrın gürrün’ ortalık… Hükümetler kuruluyor, darbe tahlilleri yapılıyor ve hepsinin özneleri önceden tespit edilmiş derya derya çamur sıvanıyor cenaze evinde…

Evet dilin kemiği yok ama insan vücudunun en güçlü kaslarının ne bacak nede kol kasları değil, dil kasları olduğundan bihaber müfteriler…  Dilin kemiği yok deyip sallıyor da sallıyor… Ne edep kalmış ne haya…

Her fırsatta hatırlatırım… Bu vesile ile tekrar hatırlatma ihtiyacı duydum…

Beşeri ve dini ilimlerde âlim, nazır, şeyhülislamlığa aday, kadester Mahmut Esat efendiyi Seydişehir’den bir gurup eşraf Belediye Başkanlığına aday yapar…

Mahmut Esat’ın karşısına da; bir başka şehir eşrafı sıradan eğitimsiz bir aday çıkarır… Gısrağın Hüseyin lakaplı bu aday Mahmut Esat efendi karşısında seçimi kazanır ve Mahmut Esat Efendi Seydişehiri terk eder…

Giderken şu cümleyi kurar ve küser adeta şehre… “Belediyesi var narhı yok, motoru var çarkı yok. Üç beş dedikoducu oturmuş birbirinden farkı yok…”

Bugün bakıyoruz şehrin değişeni yok… Hep aynı… Düğünde dedikodu… Ölümde dedikodu… Sokakta, meskende… Her yerde, her an…

Şehrimizin en önemli meselelerin tartışıldığı meclislerin tümünde bile dedikoducu, goygoycu güçler hâkim maalesef…

Hâsılı; kısa sürede kalktık cenaze evinden zira orada olmayan şahıslara yapılan mesnetsiz yakıştırmalara tepki göstermeyenlerde en az müfterisi kadar suçlu… Sessiz kalmadık ama cenaze sahiplerinin acısına da az ortak olabildik ve ortamdan kaçtık adeta…

İyi ki dağdayım zira;

Son yıllarda çok sevdiğim bilardo oyunu için bile hiçbir mekâna gitmiyorum ama bayram vesilesi ile şehre indiğim birkaç günde sıla-i rahim için Seydişehir’de bulunan dostlarımla buluştuk ve iki kez okey (Aptal oyunu) oynama fırsatı buldum… İkisinde de kahkahalar arasında bendenizi yenip zevk yaptılar…

Hülasası;

İyi ki dağdayım…

İyi ki her gün dağa çıkıp dağdan iniyorum…

Birkaç düğünde sol kulağım, bir kaçında sağ kulağım, birkaç cenaze evinde de beynim inkıtaya uğradı dedikodudan…

Üstüne üstlük dostlarında affı yok her oyunda yendiler… Dalıma dalıma vurdular…

Niye geleyim ki dağdan…

İnip her gün müfteri zırvaları dinlemektense; dağda kalıp dostların teşbihte hata yapmalarına ve o üç harfli esprilerini dost tadında dinleyerek kahkaha atmaya… Alacabel geçidinin 1825 kere 1825 metrelik rakımı ölçüsünde uzakta kalmayı tercih ederim…

Müfteri dinlemektense; dostlarımın dağdan inen, dağa çıkan üç harflisi olmayı yeğlerim…

Seydişehir deyimi ile ‘Allah çarşınıza bazar versin müfteriler…’

İyi ki dağdayım…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

•İnsan şişirilmiş bir tulum gibidir, ağzı açılınca söner. Kaşgarlı Mahmut

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.