Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

ÖLÜMÜNÜZ BİLE GÜZEL?

‘Niyet ettim Allah için salata, Resulullah için salâvata, meyyit / meyyite için duaya, uydum hazır olan imama…’ deyip ‘ve celle senaüke’ sini unutmadığımız ne çok sübaheneke okuduk son günlerde… Kimi genç, kimi ben yaşta, kimi otuz geçmiş ben yaşı… Eylül ayı itibari ile ölen 250’yi geçmiş, doğan da 750’ye varmış bu şehirde… Yılmaz; soyadı gibiydi… Şeker mi şeker, bir o kadar genç, tam o kadar yakışıklı… Hepsi kadar efendi… 28 yıl ne ki! Gün gibi geçti ve bir ömrü içine sığdırdı körpe Yılmaz… Ve yaktı gitti bir ana yüreğini… Büktü gitti bir babanın dünya meşakkatlerinin bükemediği bileğini… Vedası genç ve tez oldu Seçil’ine… Neseptendi… Dokundu hâsılı… Görüşmek ümidiyle… Mekânın cennet olsun koçum… Ve Mehmet abi sen… Büfeci, beli bükük, dizi kıvrık dermansız bacakların taşıdığı koca yürekli adam… Bir gün olsun selamsız geçmedim seni… Zorla içirttiğin çayıma şeker… Gün boyu kulağıma düşen dünya hali ihtirasları, yalanı, dolanı, kötüyü, iblisi birkaç kelamda silendin abi sen… Meğer neleri söylememişsin nezaketinden… Onlarca taşınmazın sahibi olup ne kadar vergi kaçırabileceğini hesap eden binlerce gayrimenkul zengini göğsü yarım metre önde mağrur mağrur gezerken ‘tüyü bitmemişin hakkı var…’ deyip; bir tek varlığının vergisini veren güzel adam… Nesebinden bir dostum aktarmıştı çok önce; Kar, tipi yağış olduğu günlerde evde kilitli kalmayı sevmediğini bilen Hamide ablam gece cama düşen buzları senin haberin olmadan bin bir güçlükle kazıyıp dondurucu havayı yaz günüymüş gibi sunarak içerde kalmana gönlü razı olmamış… Kefenini yırtar gibi duran bükülmüş dizlerindi senden bu dünyada gözlerime son ilişen… Evladımın dizleriydi sanki eğri büğrü gömülen… Dokunur gibiydim… Sulu gözlü benliğimin omurgalı adamıydın abi… Ve İstanbul gibi bir değirmenin 10 yıllarca öğütemediği sen birkaç organın baskısına direnemedin gittin bizden abi… Emin ol seni uğurlarken mezarına kadar gelenlerin hepsi gönüldendi… Hepsi; omurgalı, hayata, dünyaya, bütün meşakkatlere göğüs geren adam için gelmişlerdi… Yürektendi uğurlayıcıların… Hamide ablam… Her gün ziyaretine gelen bir engelli arkadaşından tut; Şehrin Kaim-i Makamı Tuncay Sonel’e kadar herkes yanındaydı abi… Mekânını cennet olsun abi… Rabbim senle de görüştürsün inşallah… Düşündüm de; 28 yıl önce babamı kaybettiğimde bu dünyanın sonunun geldiğine inanan… 2007 yılında annemi uğurladığımda yaşama sevincimi yitiren ben; -Birkaç ay önce hayat arkadaşını iki yavrusunu Çarşamba çayına kurban eden anne… -“Gitme Mehmet…” diye sızlayan Hamide kardeş… -Yılmaz’ına ılız ılız yaş döken nesepten anne Hatice ve baba Şükrü kadar üzülebildim mi bilmem… Sizler kadar şükredebildim mi bilmem… Hülasası; “Herkesin kıyameti öldüğü gün başlar…” gerisi hikaye.. Şimdilerde kulaklarımda bir şarkı; Kayboldum kaybolan yıllar içinde/Gönlümce bir zaman yaşayamadım/Ağladım mı güldüm mü?/Yaşadım mı öldüm mü?/Bir kısa gün gibi bir ömür geçti de anlayamadım… Her arzum, emelim içimde kaldı/Her çağda gönlümü bir hüzün sardı/Ağladım mı güldüm mü?/Yaşadım mı öldüm mü?/Bir kısa gün gibi bir ömür geçti de anlayamadım… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ Üç kuruşluk Dünya için gayret üstüne gayret, ebedi hayat için, hiç gayret yok hayret? Necip Fazıl Kısakürek
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

ÖLÜMÜNÜZ BİLE GÜZEL?

‘Niyet ettim Allah için salata, Resulullah için salâvata, meyyit / meyyite için duaya, uydum hazır olan imama…’ deyip ‘ve celle senaüke’ sini unutmadığımız ne çok sübaheneke okuduk son günlerde…

Kimi genç, kimi ben yaşta, kimi otuz geçmiş ben yaşı…

Eylül ayı itibari ile ölen 250’yi geçmiş, doğan da 750’ye varmış bu şehirde…

Yılmaz; soyadı gibiydi… Şeker mi şeker, bir o kadar genç, tam o kadar yakışıklı… Hepsi kadar efendi…

28 yıl ne ki!

Gün gibi geçti ve bir ömrü içine sığdırdı körpe Yılmaz…

Ve yaktı gitti bir ana yüreğini… Büktü gitti bir babanın dünya meşakkatlerinin bükemediği bileğini…

Vedası genç ve tez oldu Seçil’ine…

Neseptendi… Dokundu hâsılı… Görüşmek ümidiyle… Mekânın cennet olsun koçum…

Ve Mehmet abi sen…

Büfeci, beli bükük, dizi kıvrık dermansız bacakların taşıdığı koca yürekli adam…

Bir gün olsun selamsız geçmedim seni…

Zorla içirttiğin çayıma şeker…

Gün boyu kulağıma düşen dünya hali ihtirasları, yalanı, dolanı, kötüyü, iblisi birkaç kelamda silendin abi sen…

Meğer neleri söylememişsin nezaketinden…

Onlarca taşınmazın sahibi olup ne kadar vergi kaçırabileceğini hesap eden binlerce gayrimenkul zengini göğsü yarım metre önde mağrur mağrur gezerken ‘tüyü bitmemişin hakkı var…’ deyip; bir tek varlığının vergisini veren güzel adam…

Nesebinden bir dostum aktarmıştı çok önce; Kar, tipi yağış olduğu günlerde evde kilitli kalmayı sevmediğini bilen Hamide ablam gece cama düşen buzları senin haberin olmadan bin bir güçlükle kazıyıp dondurucu havayı yaz günüymüş gibi sunarak içerde kalmana gönlü razı olmamış…

Kefenini yırtar gibi duran bükülmüş dizlerindi senden bu dünyada gözlerime son ilişen… Evladımın dizleriydi sanki eğri büğrü gömülen… Dokunur gibiydim… Sulu gözlü benliğimin omurgalı adamıydın abi…

Ve İstanbul gibi bir değirmenin 10 yıllarca öğütemediği sen birkaç organın baskısına direnemedin gittin bizden abi…

Emin ol seni uğurlarken mezarına kadar gelenlerin hepsi gönüldendi…

Hepsi; omurgalı, hayata, dünyaya, bütün meşakkatlere göğüs geren adam için gelmişlerdi…

Yürektendi uğurlayıcıların…

Hamide ablam…

Her gün ziyaretine gelen bir engelli arkadaşından tut; Şehrin Kaim-i Makamı Tuncay Sonel’e kadar herkes yanındaydı abi…

Mekânını cennet olsun abi… Rabbim senle de görüştürsün inşallah…

Düşündüm de; 28 yıl önce babamı kaybettiğimde bu dünyanın sonunun geldiğine inanan… 2007 yılında annemi uğurladığımda yaşama sevincimi yitiren ben;

-Birkaç ay önce hayat arkadaşını iki yavrusunu Çarşamba çayına kurban eden anne…

-“Gitme Mehmet…” diye sızlayan Hamide kardeş…

-Yılmaz’ına ılız ılız yaş döken nesepten anne Hatice ve baba Şükrü kadar üzülebildim mi bilmem…

Sizler kadar şükredebildim mi bilmem…

Hülasası;

“Herkesin kıyameti öldüğü gün başlar…” gerisi hikaye..

Şimdilerde kulaklarımda bir şarkı;

Kayboldum kaybolan yıllar içinde/Gönlümce bir zaman yaşayamadım/Ağladım mı güldüm mü?/Yaşadım mı öldüm mü?/Bir kısa gün gibi bir ömür geçti de anlayamadım…

Her arzum, emelim içimde kaldı/Her çağda gönlümü bir hüzün sardı/Ağladım mı güldüm mü?/Yaşadım mı öldüm mü?/Bir kısa gün gibi bir ömür geçti de anlayamadım…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

Üç kuruşluk Dünya için gayret üstüne gayret, ebedi hayat için, hiç gayret yok hayret? Necip Fazıl Kısakürek

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.