Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

POH, POH?

Akşama yakın bir vakit hasbel kader içinde bulunduğum bir organizasyondu… Kaim-i Makamın önderliğinde tertip edilmiş, dönemin Emniyet Müdürü, Özel idare müdürünün de bulunduğu yaklaşık 10 kişilik geçici heyet-i umumiye ile tarım işçilerini ziyarete gitmiştik… Üç noktada konuşlanmış bu çilekeş insanları ilk ziyaretim değildi ancak heyet-i umumiyenin resmi yüzü ile temaşa edecektim bu kez… Heyetimizin içinde bulunan bir muallim arkadaşımızın erkânın başına şirin görünme gayretli, meselenin özünden uzak kurduğu cümleler ve hal dili, poh pohçulukta pes dedirtecek ahvaldeydi doğrusu… Birkaç kez çeşitli vesilelerle ziyaret ettiğim tarım işçilerinin eli, yüzü banyodan uzak guraba çocukları etrafımızı çoktan sarmış ikram beklentileri göz bebeklerinden okunuyordu… Heyet-i Umumiyemizin muallim üyesi her gördüğü çocuğu “Efendim şunun saçlarına bakar mısınız ne kadar güzel…”, “Ay kaymakam bey şu çocuğun gözlerine bir bakın…”, gibi methiyeler düzerken hedefi çocuklardan ziyade; makama şirin görünme odaklıydı… Dedim ki! -Hocam siz hiç abdallar mahallesine gittiniz mi? -Yok abi gitmedim… - E! Bu çocuklardan orda çok vaaar… Belirttiğim gibi birkaç kez dostların temin ettiği ikramları dağıtırken tanıştığım çocukların yüzleri aşina idi bendenize… Doğrusu yaşam şartları hijyenden uzak olan bu çocukların başkaca ortamlarda sevileceğine hiç inanmıyordum… Hatta çocuklarımıza bile ‘uzak durun’ tembihatı yapmaktan da geri duracağımızı zannetmiyorum... Ama gelin görün ki pek sevgiliydi bugün çocuklar… Muallim heyet üyesinin benzeri tavırları yerini ziyaret boyu biraz temkinli davranmaya zorlasa da, huy buya; Minibüsle geri dönüyoruz; Poh pohçulukta son perde… -Ayy kaymakam bey sayenizde seydişehir’de yetimlerle öksüzlerle tanıştık… Buyur burdan yak… İnnellahi minessebiriiiiinnn… Durmadı döklüsünde galmayasıca dilim… Parmaklarımla tek tek sayarak… -Hocam, hocam… Zebur, Tevrat, İncil, 1400 yıl önce Kuran, anan, baban, başındaki türban eğer yetimi, öksüzü yeni tanıdıysan durum vahim… İşte böyle bir diyalog… Efendim, sayın kaymakamımız Tuncay Sonel gidiyor… İnsanlara neden Robin hood yakıştırması yapılır ve nasıl kabullenilir doğrusu onu da anlamam ama bir kısım medya dili ile Robin Hood gidiyor… Rabbim doğruluktan, dürüstlükten, samimiyetten uzak tutmasın vali olsun inşallah dualarımla şehir dışından veda etmiş olayım kendilerine… Zira Cuma mübarek gün cami çıkışı orda bulunup hayır dualarımı bizzat iletmek isterdim ama nasip değilmiş hayırlısı efendim… Giden gitti… Dönelim Seydişehir’e… Yeni kaymakamız geliyor… Güzel bir ilçeye geliyor… Rabbim yardımcısı olsun… Kaim-i Makama hürmetlerinden dolayı sabahın köründe köyü bir uçtan bir uca yıkayan anaların var olduğu bir ilçeye geliyor… Hoş gelmişler, safa getirmişler… Bu hürmeti gönül parçası olarak sunan güzel insanları tenzih ederek ilçe yöneticilerinin etrafını sarmalamış dalkavukların görevlerini tevdi edeceklerinden eminim ama ben yine de uyarayım istedim… Biliyorum siz; Kaim-i Makam gelir gelmez henüz tanışma faslında bu memleketin dinamiklerinin olumlu, olumsuz yanlarını anlatarak yanında yer alabilme telaşına kapılıp dalkavukluk kavramının içini dolduracaksınız… Bu memleket küçük… Atanmış ve seçilmiş erkânın etrafını saran dalkavukları ve bu utanmazların sözlerine riayetin ölçülerini herkes bilir… Dalkavukluk bazı sözlüklerde kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren kimse olarak yumuşak bir üslupla tanımlansa da; bazı sözlüklerde; piyazcı, yalamacı. şaklaban, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak olarak tanımlanıyor… Biliyorum bu huyunuzdan vazgeçemeyeceksiniz ama yapmayın böyle… Bırakın İlçenin yeni kaim-i makamı müptezelleştirilmiş bu makama geçmiş saygınlığını kazandırsın… Zira geçmiş yılların içini dolduran, kaprisleri kompleksleri, küslükleri var bu şehrin… Popülizme, basında yer alacak bir karelik fotoğraflara, ucuz demontrasyonlara, nümayişlere heba edilmiş değerleri var bu şehrin… Hülasası; Vallahi, billahi çok türkü bilirim ben… Sesimde detone var ancak müzik kulağım fena değil, Kırmızı gül türküsünü hem bilir hem söylerim… Daha ne türküler bilirim ben… Çift jandarma geliyor türküsünden tutun, escort kızların diline vuran türküleri bilirim ben… inci pastanesinin Antep fıstıklı baklavalarına kadar… Hülasası bu memleketin dalkavuklarını da bilirim… Onların türkülerini de… Sizi Allah affetsin… Ama ben affetmeyeceğim… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ “Gerçekten büyük olmayan ‘büyük adamlar’ çevrelerini küçük adamlarla doldururlar…” S.Reıch
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

POH, POH?

Akşama yakın bir vakit hasbel kader içinde bulunduğum bir organizasyondu…

Kaim-i Makamın önderliğinde tertip edilmiş, dönemin Emniyet Müdürü, Özel idare müdürünün de bulunduğu yaklaşık 10 kişilik geçici heyet-i umumiye ile tarım işçilerini ziyarete gitmiştik…

Üç noktada konuşlanmış bu çilekeş insanları ilk ziyaretim değildi ancak heyet-i umumiyenin resmi yüzü ile temaşa edecektim bu kez…

Heyetimizin içinde bulunan bir muallim arkadaşımızın erkânın başına şirin görünme gayretli, meselenin özünden uzak kurduğu cümleler ve hal dili, poh pohçulukta pes dedirtecek ahvaldeydi doğrusu…

Birkaç kez çeşitli vesilelerle ziyaret ettiğim tarım işçilerinin eli, yüzü banyodan uzak guraba çocukları etrafımızı çoktan sarmış ikram beklentileri göz bebeklerinden okunuyordu…

Heyet-i Umumiyemizin muallim üyesi her gördüğü çocuğu “Efendim şunun saçlarına bakar mısınız ne kadar güzel…”, “Ay kaymakam bey şu çocuğun gözlerine bir bakın…”, gibi methiyeler düzerken hedefi çocuklardan ziyade; makama şirin görünme odaklıydı…

Dedim ki!

-Hocam siz hiç abdallar mahallesine gittiniz mi?

-Yok abi gitmedim…

- E! Bu çocuklardan orda çok vaaar…

Belirttiğim gibi birkaç kez dostların temin ettiği ikramları dağıtırken tanıştığım çocukların yüzleri aşina idi bendenize… Doğrusu yaşam şartları hijyenden uzak olan bu çocukların başkaca ortamlarda sevileceğine hiç inanmıyordum… Hatta çocuklarımıza bile ‘uzak durun’ tembihatı yapmaktan da geri duracağımızı zannetmiyorum... Ama gelin görün ki pek sevgiliydi bugün çocuklar…

Muallim heyet üyesinin benzeri tavırları yerini ziyaret boyu biraz temkinli davranmaya zorlasa da, huy buya;

Minibüsle geri dönüyoruz; Poh pohçulukta son perde…

-Ayy kaymakam bey sayenizde seydişehir’de yetimlerle öksüzlerle tanıştık…

Buyur burdan yak… İnnellahi minessebiriiiiinnn…

Durmadı döklüsünde galmayasıca dilim… Parmaklarımla tek tek sayarak…

-Hocam, hocam… Zebur, Tevrat, İncil, 1400 yıl önce Kuran, anan, baban, başındaki türban eğer yetimi, öksüzü yeni tanıdıysan durum vahim…

İşte böyle bir diyalog…

Efendim, sayın kaymakamımız Tuncay Sonel gidiyor… İnsanlara neden Robin hood yakıştırması yapılır ve nasıl kabullenilir doğrusu onu da anlamam ama bir kısım medya dili ile Robin Hood gidiyor…

Rabbim doğruluktan, dürüstlükten, samimiyetten uzak tutmasın vali olsun inşallah dualarımla şehir dışından veda etmiş olayım kendilerine… Zira Cuma mübarek gün cami çıkışı orda bulunup hayır dualarımı bizzat iletmek isterdim ama nasip değilmiş hayırlısı efendim…

Giden gitti… Dönelim Seydişehir’e…

Yeni kaymakamız geliyor… Güzel bir ilçeye geliyor… Rabbim yardımcısı olsun… Kaim-i Makama hürmetlerinden dolayı sabahın köründe köyü bir uçtan bir uca yıkayan anaların var olduğu bir ilçeye geliyor… Hoş gelmişler, safa getirmişler…

Bu hürmeti gönül parçası olarak sunan güzel insanları tenzih ederek ilçe yöneticilerinin etrafını sarmalamış dalkavukların görevlerini tevdi edeceklerinden eminim ama ben yine de uyarayım istedim…

Biliyorum siz; Kaim-i Makam gelir gelmez henüz tanışma faslında bu memleketin dinamiklerinin olumlu, olumsuz yanlarını anlatarak yanında yer alabilme telaşına kapılıp dalkavukluk kavramının içini dolduracaksınız…

Bu memleket küçük… Atanmış ve seçilmiş erkânın etrafını saran dalkavukları ve bu utanmazların sözlerine riayetin ölçülerini herkes bilir…

Dalkavukluk bazı sözlüklerde kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren kimse olarak yumuşak bir üslupla tanımlansa da; bazı sözlüklerde; piyazcı, yalamacı. şaklaban, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak olarak tanımlanıyor…

Biliyorum bu huyunuzdan vazgeçemeyeceksiniz ama yapmayın böyle… Bırakın İlçenin yeni kaim-i makamı müptezelleştirilmiş bu makama geçmiş saygınlığını kazandırsın…

Zira geçmiş yılların içini dolduran, kaprisleri kompleksleri, küslükleri var bu şehrin… Popülizme, basında yer alacak bir karelik fotoğraflara, ucuz demontrasyonlara, nümayişlere heba edilmiş değerleri var bu şehrin…

Hülasası;

Vallahi, billahi çok türkü bilirim ben… Sesimde detone var ancak müzik kulağım fena değil, Kırmızı gül türküsünü hem bilir hem söylerim… Daha ne türküler bilirim ben… Çift jandarma geliyor türküsünden tutun, escort kızların diline vuran türküleri bilirim ben… inci pastanesinin Antep fıstıklı baklavalarına kadar…

Hülasası bu memleketin dalkavuklarını da bilirim… Onların türkülerini de… Sizi Allah affetsin… Ama ben affetmeyeceğim…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

“Gerçekten büyük olmayan ‘büyük adamlar’ çevrelerini küçük adamlarla doldururlar…” S.Reıch

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.