Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

ŞÜKÜR YOK, KÜFÜR ÇOK?

Her şeyin özünden uzaklaşıyoruz… Sevgilerimiz, övgülerimiz, yergilerimiz, kavgalarımız, öfkelerimiz, verdiklerimiz, aldıklarımız, neredeyse her şeyimiz tepkisellik arz ediyor… İşyeri, sokak, cami, cemaat, aile, dost, arkadaş, eş, iş yaşam alanımızı kapsayan ne kadar insani ilişkiler manzumesi varsa hepsine yansıyan bir gerginlik hâkim… Seydişehir tabiri ile ‘gızgılı’ olmayan yok… Hoşgörü sıfır düzeyinde… Önyargılar zirve… Dilimizden dökülen bütün sözlerde… Mimiklerimiz,elimiz ayağımız, gözümüz, kaşımız hepsi doğal reflekslerden uzak, tepkisel eylem peşinde… Selam verdiğiniz kişi ağzının içinden sorgusuz, sualsiz sövebiliyor… Gözünüzü kaçırdığınız anda dil uzatıp burun kıvırabiliyor… Göz göze geldiğiniz anda sırıtabiliyor… Bukalemunlar renk değiştirirken, insanlarda saliselik zaman dilimlerinde mimik değiştirebiliyor artık… İnandığımız şey her neyse, dışında kalan her şeyi ötekileştiren bir hastalığın pençesine düştük hepimiz… Twitter hesaplarına düşen 140 karakterlik kutucuklar, face sayfaları, köşe yazılarına yapılan yorumlar, şiirler, ilahiler, şarkılar, beyanlar, susanlar, susmayanlar her şeyde tepkisellik… Kavram kargaşaları sunan mühendislerinin eline düşmüş beyin hurdalıklarının taşıyıcıları konumunda ekseriyet… Ahkâmcı, ifratçı, tefritçi, kibirli, yöneticiler güruhunun idaresine boyun eğmiş çıkarcı sürüler sarmalamış etrafımızı… Özünden kopartılan bütün kavramlar, insanlar, değerler, liderler, inançlar yaşama dair ne varsa istismar cenderesinde öğütülüp curuf olarak arz ediliyor hepimize… Atatürk’e en büyük zararı Atatürkçüler… Cumhuriyete en çok zararı cumhuriyetçiler… Dine en büyük zararı dinciler… Milli hasletlere en büyük zararı milliyetçiler… Okula en büyük zararı eğitimciler… Camiye en büyük zararı imamlar… Çocuğa en büyük zararı babalar… Kızına en büyük zararı anneler verebiliyor artık… İnandıkları değerleri egolarında tekelleştiren her insan, her camia, her cemaat tepkisel sevgilerine düşman tepkisellikler üretiyor… Ötekileştirme zemini üzerine kurulmuş bütün sevgiler toplumsal gerginliklerimizin daha da sertlik kazanmasından başka hiçbir işe yaramıyor… Daha dün hastane ortamında kızımla şahit olduğum birkaç dakikalık görüntü ötekileştirme gerçeğinin iğrenç tablosu niteliğindeydi… Parmağı annesinin kucağındaki abdal çocuğunun yanağına değen sonradan görme bir bayan, tabanı yağırlaşmış çantasından çıkardığı eczane promosyonu ıslak mendili ile parmağını defalarca siliyordu… Ekşittiği suratına tek hareketle okkalı bir tükürme tepkiselliği doğuvermişti içimizde… Belli ki yüzsüzdü… Sahibi bulunduğu hiçbir şeye hamd etmez, ‘şükür’ demezdi belki ama yüzüne düşen tepkisel tükürüğe ‘yarabbi şükür’ diyebilecek ahvaldeydi… Hülasası; Bizi biz yapan bütün değerlerimize tepkisel nicelik ve nitelik kazandıran anlayışlar boğuyor hepimizi… Şükür yok küfür çok… Hamd yok, talep çok… Merak çok, doymak yok… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ Keşke, yıllar önce çekmecenin arkasına düşmüş, eskimemiş bir eşya gibi olsaydı samimiyetler... Ve herkesin çekmecesi açılsa şimdilerde... Kaybolduğunu zannettiğimiz, doğru hisler, samimiyetler çıktırıverse karşımıza...
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

ŞÜKÜR YOK, KÜFÜR ÇOK?

Her şeyin özünden uzaklaşıyoruz…

Sevgilerimiz, övgülerimiz, yergilerimiz, kavgalarımız, öfkelerimiz, verdiklerimiz, aldıklarımız, neredeyse her şeyimiz tepkisellik arz ediyor…

İşyeri, sokak, cami, cemaat, aile, dost, arkadaş, eş, iş yaşam alanımızı kapsayan ne kadar insani ilişkiler manzumesi varsa hepsine yansıyan bir gerginlik hâkim…

Seydişehir tabiri ile ‘gızgılı’ olmayan yok… Hoşgörü sıfır düzeyinde…

Önyargılar zirve… Dilimizden dökülen bütün sözlerde… Mimiklerimiz,elimiz ayağımız, gözümüz, kaşımız hepsi doğal reflekslerden uzak, tepkisel eylem peşinde…

Selam verdiğiniz kişi ağzının içinden sorgusuz, sualsiz sövebiliyor… Gözünüzü kaçırdığınız anda dil uzatıp burun kıvırabiliyor… Göz göze geldiğiniz anda sırıtabiliyor…

Bukalemunlar renk değiştirirken, insanlarda saliselik zaman dilimlerinde mimik değiştirebiliyor artık…

İnandığımız şey her neyse, dışında kalan her şeyi ötekileştiren bir hastalığın pençesine düştük hepimiz…

Twitter hesaplarına düşen 140 karakterlik kutucuklar, face sayfaları, köşe yazılarına yapılan yorumlar, şiirler, ilahiler, şarkılar, beyanlar, susanlar, susmayanlar her şeyde tepkisellik…

Kavram kargaşaları sunan mühendislerinin eline düşmüş beyin hurdalıklarının taşıyıcıları konumunda ekseriyet…

Ahkâmcı, ifratçı, tefritçi, kibirli, yöneticiler güruhunun idaresine boyun eğmiş çıkarcı sürüler sarmalamış etrafımızı…

Özünden kopartılan bütün kavramlar, insanlar, değerler, liderler, inançlar yaşama dair ne varsa istismar cenderesinde öğütülüp curuf olarak arz ediliyor hepimize…

Atatürk’e en büyük zararı Atatürkçüler… Cumhuriyete en çok zararı cumhuriyetçiler… Dine en büyük zararı dinciler… Milli hasletlere en büyük zararı milliyetçiler… Okula en büyük zararı eğitimciler… Camiye en büyük zararı imamlar… Çocuğa en büyük zararı babalar… Kızına en büyük zararı anneler verebiliyor artık…

İnandıkları değerleri egolarında tekelleştiren her insan, her camia, her cemaat tepkisel sevgilerine düşman tepkisellikler üretiyor…

Ötekileştirme zemini üzerine kurulmuş bütün sevgiler toplumsal gerginliklerimizin daha da sertlik kazanmasından başka hiçbir işe yaramıyor…

Daha dün hastane ortamında kızımla şahit olduğum birkaç dakikalık görüntü ötekileştirme gerçeğinin iğrenç tablosu niteliğindeydi…

Parmağı annesinin kucağındaki abdal çocuğunun yanağına değen sonradan görme bir bayan, tabanı yağırlaşmış çantasından çıkardığı eczane promosyonu ıslak mendili ile parmağını defalarca siliyordu…

Ekşittiği suratına tek hareketle okkalı bir tükürme tepkiselliği doğuvermişti içimizde… Belli ki yüzsüzdü… Sahibi bulunduğu hiçbir şeye hamd etmez, ‘şükür’ demezdi belki ama yüzüne düşen tepkisel tükürüğe ‘yarabbi şükür’ diyebilecek ahvaldeydi…

Hülasası;

Bizi biz yapan bütün değerlerimize tepkisel nicelik ve nitelik kazandıran anlayışlar boğuyor hepimizi…

Şükür yok küfür çok… Hamd yok, talep çok… Merak çok, doymak yok…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

Keşke, yıllar önce çekmecenin arkasına düşmüş, eskimemiş bir eşya gibi olsaydı samimiyetler... Ve herkesin çekmecesi açılsa şimdilerde... Kaybolduğunu zannettiğimiz, doğru hisler, samimiyetler çıktırıverse karşımıza...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.