“EŞEK TERZİLERİ” OLARAK BİLİNEN SEMERCİLER’İN SON TEMSİLCİSİ

Güncel (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 22.10.2019 - 01:04, Güncelleme: 22.10.2019 - 01:04
 

“EŞEK TERZİLERİ” OLARAK BİLİNEN SEMERCİLER’İN SON TEMSİLCİSİ

Seydişehir’in ve çevre ilçelerin kalan son semercisi olan Kıl Oğlu olarak bilinen Muammer Kıl, eski Seydişehir’i ve zanaatını Gazetemiz Toroslar’a anlattı.

Büyük maharet isteyen, hayvanların sırtında yara yapmaması için hayvanın beden ölçüsüne göre semer yapan, bu yüzden adları eşek terzisi olarak da bilinen semercilik mesleği tarih oluyor. İlçemizin kalan son semercisi olan Muammer Kıl, nostalji olmaya yüz tutmuş bu ata mesleğini günümüz şartlarına adapte ederek sürdürmenin yollarını arıyor. 8 yaşından bu yana bu zanaatla uğraşan, mesleklerinin eskisi gibi iş yapmadığını bu nedenle hobi olarak devam ettirdiğini belirten Muammer Kıl; “Dedem babama, babam da bana bu mesleği öğretti. Eskiden haftada 4-5 semer yaparken son yıllarda senede 4-5 semer yapıyoruz. Ata mesleğini hobi olarak sürdürmenin yollarını arıyoruz.” dedi. “ESKİDEN HER EVDE 2 EŞEK BULUNURDU” Eskiden Seydişehir’de geçim kaynağının rençberlik ve leblebicilik olduğunu dolayısıyla semercilik mesleğinin de önemini artırdığını söyleyen Muammer Kıl; “Seydişehir’de 1955’leri iyi hatırlıyorum. Leblebi ve odun üzerine geçim vardı. Leblebi yapılırken de oduna ihtiyaç duyuluyordu. Bu yüzden odun getirmek için her evde ikişer eşek olurdu. Kuru odun bulurlardı. Leblebiyi odunla tavlarlardı. Geçim böyle sağlanırdı. Birde dağlık bölge olduğu için Taraşçı’da çok eşek bulunurdu. Dolayısıyla semercilik geçerli bir meslekti.” dedi. İşlerinin eskisi gibi olmadığını, zanaata verilen değerin azaldığını vurgulayan Kıl; “Eskiden zanaata çok önem verilirdi. Bu işte özel zanaatkarlık istiyor. Bir semer 5-6 günde meydana geliyor. Semeri dengeli yapmazsan hayvana vurur, rahatsız eder. Tabi bunun yanında semeri yapan, yaptıran, eşekle uğraşan kişiler gariban kimseler. 5 günde çıkardığım semeri, 250 - 300 liraya veriyorum. Keçe almaya kalksan pahalı. Bu yüzden bu meslekte şimdi geçim zor. Ben emekli olmasam bununla geçinemem.” şeklinde konuştu. “BENDEN SONRA MESLEK SONA ERECEK” Son zamanlarda popüler olan minyatür semerlerle ilgili de bilgi veren Muammer Kıl; “Turizm bölgelerinde minyatür semerlere büyük ilgi gösteriyorlar. Pazar oluşursa fiyatı 2 bin – 3 bin dolara sahil bölgelerinde alıcı buluyor. Bende minyatür, süs semeri yapıyordum, ancak yaşım ilerledikçe onu da yapmayı bıraktım.” dedi. Kendisinden sonra semercilik mesleğinin sona ereceğini aktaran Muammer Kıl; “Ben semerciliğe 8 yaşında başladım. Eskiden refah bir hayat yoktu. Hem okudum hem çalıştım. Şimdi yaş oldu 70. Biz bu işi bıraktığımızda mesleği yapacak kimse kalmadı. Biraz benim oğlan var, ama o da o kadar fazla değil. Semercilik mesleği tükendi. Bir tane yapan Akseki Murtiçi’nde vardı. Benden malzeme alırdı. Adam vefat etti. Dolayısıyla bu yörede bu mesleği yapan kimse kalmadı. Bir tek ben kaldım. Bende bırakınca bu yörede bu meslek artık ölmüş olacak.” dedi. Muammer Kıl zanaatları için gerekli olan malzemeyi Kuğulu’dan temin ettiklerini söylerken Eski Kuğulu’dan da bahsederek; “Kamışları Kuğulu’dan getirirdik, şimdi Beyşehir’den getiriyoruz. Eskiden Kuğulu başkaydı. Her şey vardı. Her çeşit kuş vardı. Balık desen her taraf balıktı. Yağ balıkları, sazanlar. Hele bir gün hiç aklımdan gitmez, bu dediğim 60’lı yıllar. Babam rahmetli, o zamanlar bir balık tuttu. Neredeyse 18 kilo gelir. Akbalık. Kuğulu baya sulak bir yerdi. Sandalımız vardı. Kendimiz tutardık.” ifadelerini kullandı. “DEDEM HALK OZANIYDI, AŞIK VEYSEL İLE ATIŞMIŞTI” Dedesinin hem semercilik yaptığını hem de halk ozanı olduğunu hatta Aşık Veysel ile atıştıklarını söyleyen Muammer Kıl; “Dedeme Kıloğlu Âşık Mehmet derlerdi. Kendisi halk ozanıydı. Ben bunu babamdan dinledim. Zamanında bir öğretmen buraya bizzat Aşık Veysel’i getirmiş, Türk Ocağı diye bir yer varmış. Aşık Veysel ile dedem orada atışmış.” dedi. Dedesi ile ilgili bir hatıradan da bahsederek, eski günlerle ilgili dinleyenlerde tebessüm bırakan Kıl; “Dedem derin bir aşıktı. Zamanında hacca gitmiş. Dedeme demişler ‘Aşık, parana iyi sahip çık çalarlar.’ Terzi Niyazi diye biri vardı. Dedem ona varmış demiş ki ‘Paraları cekete dik. Pamuğun arasına yerleştir’ der. Terzi paraları yerleştirir. 80 lira para, o zaman çok tabi. Demişler ‘Ya Hacı, senin ne kadar paran var?” Dedem de ‘Her tarafım para, yalan mı söylüyorum. Ceketimde para, şapkamda para, bastonumda para, inanmazsan gel ara.” demiş. Son olarak çırak – usta ilişkileri ile zanaatların devam ettiği dönemler hakkında güzel bir anı paylaşan Muammer Kıl; “Bir gün dul kadının biri Salih Amcama gelir. Salih usta bu çocuğun eti senin kemiği benim. Buna ustalığı öğret. Bir meslek sahibi olsun. Amcamda şart koşar, biz gelmeden dükkâna gelecek. Dükkânı açacak. Çocuk tabi bir gün gelir, iki gün gelir, üçüncü gün uyku tatlı gelir gitmez. Annesi de çocuğa diyor ki “Oğlum yürü ustan seni bekler, eti senin kemiği benim dedik” diyor. Çocuk da annesine diyor ki “Ben mesleği öğrendim anne diyor. Yastığı diyor büktün mü 4 tane de ağaç koydun mu oluyor bi semer” diyor. Amcam da kadına gidiyor “Ayşe Hanım çocuk gelmedi hayır mı?” diyor. Annesi “Mesleği öğrenmiş. Yastığı büktün mü, 4 tane de ağaç koydun mu olur bi semer dedi” diyor. Amcam “Vay dürüm dürüm dürzü kendi öğrendiği gibi seni de mi öğretti” diyor.” ÖZEL HABER / BÜŞRA AKSAKBAĞI AY & SİNAN CAN 
Seydişehir’in ve çevre ilçelerin kalan son semercisi olan Kıl Oğlu olarak bilinen Muammer Kıl, eski Seydişehir’i ve zanaatını Gazetemiz Toroslar’a anlattı.

Büyük maharet isteyen, hayvanların sırtında yara yapmaması için hayvanın beden ölçüsüne göre semer yapan, bu yüzden adları eşek terzisi olarak da bilinen semercilik mesleği tarih oluyor. İlçemizin kalan son semercisi olan Muammer Kıl, nostalji olmaya yüz tutmuş bu ata mesleğini günümüz şartlarına adapte ederek sürdürmenin yollarını arıyor.

8 yaşından bu yana bu zanaatla uğraşan, mesleklerinin eskisi gibi iş yapmadığını bu nedenle hobi olarak devam ettirdiğini belirten Muammer Kıl; “Dedem babama, babam da bana bu mesleği öğretti. Eskiden haftada 4-5 semer yaparken son yıllarda senede 4-5 semer yapıyoruz. Ata mesleğini hobi olarak sürdürmenin yollarını arıyoruz.” dedi.

“ESKİDEN HER EVDE 2 EŞEK BULUNURDU”

Eskiden Seydişehir’de geçim kaynağının rençberlik ve leblebicilik olduğunu dolayısıyla semercilik mesleğinin de önemini artırdığını söyleyen Muammer Kıl; “Seydişehir’de 1955’leri iyi hatırlıyorum. Leblebi ve odun üzerine geçim vardı. Leblebi yapılırken de oduna ihtiyaç duyuluyordu. Bu yüzden odun getirmek için her evde ikişer eşek olurdu. Kuru odun bulurlardı. Leblebiyi odunla tavlarlardı. Geçim böyle sağlanırdı. Birde dağlık bölge olduğu için Taraşçı’da çok eşek bulunurdu. Dolayısıyla semercilik geçerli bir meslekti.” dedi.

İşlerinin eskisi gibi olmadığını, zanaata verilen değerin azaldığını vurgulayan Kıl; “Eskiden zanaata çok önem verilirdi. Bu işte özel zanaatkarlık istiyor. Bir semer 5-6 günde meydana geliyor. Semeri dengeli yapmazsan hayvana vurur, rahatsız eder. Tabi bunun yanında semeri yapan, yaptıran, eşekle uğraşan kişiler gariban kimseler. 5 günde çıkardığım semeri, 250 - 300 liraya veriyorum. Keçe almaya kalksan pahalı. Bu yüzden bu meslekte şimdi geçim zor. Ben emekli olmasam bununla geçinemem.” şeklinde konuştu.

“BENDEN SONRA MESLEK SONA ERECEK”

Son zamanlarda popüler olan minyatür semerlerle ilgili de bilgi veren Muammer Kıl; “Turizm bölgelerinde minyatür semerlere büyük ilgi gösteriyorlar. Pazar oluşursa fiyatı 2 bin – 3 bin dolara sahil bölgelerinde alıcı buluyor. Bende minyatür, süs semeri yapıyordum, ancak yaşım ilerledikçe onu da yapmayı bıraktım.” dedi.

Kendisinden sonra semercilik mesleğinin sona ereceğini aktaran Muammer Kıl; “Ben semerciliğe 8 yaşında başladım. Eskiden refah bir hayat yoktu. Hem okudum hem çalıştım. Şimdi yaş oldu 70. Biz bu işi bıraktığımızda mesleği yapacak kimse kalmadı. Biraz benim oğlan var, ama o da o kadar fazla değil. Semercilik mesleği tükendi. Bir tane yapan Akseki Murtiçi’nde vardı. Benden malzeme alırdı. Adam vefat etti. Dolayısıyla bu yörede bu mesleği yapan kimse kalmadı. Bir tek ben kaldım. Bende bırakınca bu yörede bu meslek artık ölmüş olacak.” dedi.

Muammer Kıl zanaatları için gerekli olan malzemeyi Kuğulu’dan temin ettiklerini söylerken Eski Kuğulu’dan da bahsederek; “Kamışları Kuğulu’dan getirirdik, şimdi Beyşehir’den getiriyoruz. Eskiden Kuğulu başkaydı. Her şey vardı. Her çeşit kuş vardı. Balık desen her taraf balıktı. Yağ balıkları, sazanlar. Hele bir gün hiç aklımdan gitmez, bu dediğim 60’lı yıllar. Babam rahmetli, o zamanlar bir balık tuttu. Neredeyse 18 kilo gelir. Akbalık. Kuğulu baya sulak bir yerdi. Sandalımız vardı. Kendimiz tutardık.” ifadelerini kullandı.

“DEDEM HALK OZANIYDI, AŞIK VEYSEL İLE ATIŞMIŞTI”

Dedesinin hem semercilik yaptığını hem de halk ozanı olduğunu hatta Aşık Veysel ile atıştıklarını söyleyen Muammer Kıl; “Dedeme Kıloğlu Âşık Mehmet derlerdi. Kendisi halk ozanıydı. Ben bunu babamdan dinledim. Zamanında bir öğretmen buraya bizzat Aşık Veysel’i getirmiş, Türk Ocağı diye bir yer varmış. Aşık Veysel ile dedem orada atışmış.” dedi.

Dedesi ile ilgili bir hatıradan da bahsederek, eski günlerle ilgili dinleyenlerde tebessüm bırakan Kıl; “Dedem derin bir aşıktı. Zamanında hacca gitmiş. Dedeme demişler ‘Aşık, parana iyi sahip çık çalarlar.’ Terzi Niyazi diye biri vardı. Dedem ona varmış demiş ki ‘Paraları cekete dik. Pamuğun arasına yerleştir’ der. Terzi paraları yerleştirir. 80 lira para, o zaman çok tabi. Demişler ‘Ya Hacı, senin ne kadar paran var?” Dedem de ‘Her tarafım para, yalan mı söylüyorum. Ceketimde para, şapkamda para, bastonumda para, inanmazsan gel ara.” demiş.

Son olarak çırak – usta ilişkileri ile zanaatların devam ettiği dönemler hakkında güzel bir anı paylaşan Muammer Kıl; “Bir gün dul kadının biri Salih Amcama gelir. Salih usta bu çocuğun eti senin kemiği benim. Buna ustalığı öğret. Bir meslek sahibi olsun. Amcamda şart koşar, biz gelmeden dükkâna gelecek. Dükkânı açacak. Çocuk tabi bir gün gelir, iki gün gelir, üçüncü gün uyku tatlı gelir gitmez. Annesi de çocuğa diyor ki “Oğlum yürü ustan seni bekler, eti senin kemiği benim dedik” diyor. Çocuk da annesine diyor ki “Ben mesleği öğrendim anne diyor. Yastığı diyor büktün mü 4 tane de ağaç koydun mu oluyor bi semer” diyor. Amcam da kadına gidiyor “Ayşe Hanım çocuk gelmedi hayır mı?” diyor. Annesi “Mesleği öğrenmiş. Yastığı büktün mü, 4 tane de ağaç koydun mu olur bi semer dedi” diyor. Amcam “Vay dürüm dürüm dürzü kendi öğrendiği gibi seni de mi öğretti” diyor.”

ÖZEL HABER / BÜŞRA AKSAKBAĞI AY & SİNAN CAN 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.