SEYYİD HARUN VELİ?NİN BİLİNMEYEN YÖNLERİ AYDINLATILDI

Güncel (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 08.06.2013 - 02:59, Güncelleme: 08.06.2013 - 02:59
 

SEYYİD HARUN VELİ?NİN BİLİNMEYEN YÖNLERİ AYDINLATILDI

Birincisi düzenlenen Seyyid Harun Veli?yi anma programı etkinlikleri çerçevesinde okutulan Mevlid-i Şerif?ten sonra moderatörlüğünü Prof. Dr. Mustafa Şahin?in yaptığı konuşmacı Prof. Dr. Ramazan Altuntaş ve Yard. Doç. Dr. Şerafettin Yıldız?ın katıldığı panel geniş bir katılımla gerçekleşti.

Birincisi düzenlenen Seyyid Harun Veli’yi anma programı etkinlikleri çerçevesinde okutulan Mevlid-i Şerif’ten sonra moderatörlüğünü  Prof. Dr. Mustafa Şahin’in yaptığı konuşmacı Prof. Dr. Ramazan Altuntaş ve Yard. Doç. Dr. Şerafettin Yıldız’ın katıldığı panel geniş bir katılımla gerçekleşti. Seydişehir kaymakamlığı, Seydişehir belediye başkanlığı ve Seydişehir müftülüğünün hazırlamış olduğu Seyyid Harun Veli’yi anma programı çerçevesinde  Nevzat Bey Düğün Salonunda yapılan panelde  ilçemizin kurucusu Seyyid Harun Veli’nin kimliği, soyu, misyonu ve tasavvufi yönü ele alındı. Panelde Seydişehir’in manevi bir işaretle kurulduğu, bir takva şehri ve hicret şehri olduğu  vurgulandı. Panele katılan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş, Kaymakam Tuncay Sonel, Belediye Başkanı Abdulkadir Çat, Konya Müftüsü Şükrü Özbuğdaycı ve Ak Parti Konya  Milletvekili Harun Tüfekci Seyyid Harun Veli Anma günü dolayısıyla birer konuşma yaptılar. Anma programında Seydişehir protokolünün yanı sıra eski belediye başkanı İbrahim Halıcı, sivil toplum kuruluşu başkanları ve halktan büyük katılım oldu. Açılış konuşmasını yapan Seydişehir Müftüsü Sıtkı Beydilli: “Bu millet bağrında çok cevahirler yetiştirdi. Seyyid Harun Veli Hazretleri de bu cevahirlerden biridir. Kur’an-ı Kerim Allah dostlarının dünya da ahrete de endişesiz olacağını söylüyor.  Bizde böyle bir Allah dostunu yad etmek, vefa borcumuzu ödemek için bu programı düzenliyoruz” dedi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı. Dr. Ekrem Keleş ise konuşmasında Seyyid Harun Veli çok büyük zat olduğunu söyleyerek “Edirne’den akdeniz kıyılarına, egeye bölgesine kadar  müritleri, talebeleri var. Bu da çok geniş bir etki alanı. Kelimenin tam anlamıyla Seydişehir  takva üzerine kurulmuş bir şehirdir. Bir seyit, bir alim, bir zahir bir veli olarak Seyyid Harun Veli aldığı manevi işaretlerle Horasan’dan çıktığı büyük yolculuğunun varış noktasına ulaşmış, Seydişehir’in temelini takva üzerine Anadolu’nun bu şirin köşesinde atmıştır. Seyyid Harun Veli’nin Makalatı’nda yer alan bilgilerden şehrin takva üzerine kurulduğu gösterilmektedir. Peygamber Efendimiz Yezribe’a hareket eder etmez  mescidi Nebebi’yi inşa etmesi gibi Seyyid Harun Veli Hazretleri de şuanda da hizmet veren Seyyid Harun Veli Cami’ni inşa etmiştir. Şehir bu cami etrafında gelişmiştir. Zaten İslam şehirlerinin temel vasfı en büyük mescidinin etrafında şekillenmesidir.  Bu yüzden Seydişehir ile Medine-i Münevvere’nin kuruluşunda imar bakımından benzerlik vardır. Camiler Kabe’nin birer şubeleri olarak insanların ilim ve irfan yönüyle kalplerini imar etmeye başlarlar. Bu şirin yurt imanla bütünleşmiş, iman damla damla şehrin kalbine damlamıştır. Adeta Veysel Karani’nin samimiyeti, Horasan erenlerinin züht ve aşkı şehrin iliklerine işlemiştir. Akdeniz’den Rumeli’ye  kadar geniş bir alan irşat huzmeleri yanmıştır. Gönülden gönüle, alından alına, zamandan zamana secde secde Mekke’ye bağlanır İslam şehirleri. İslam şehirlerinden Konya kimliğini Mevlana’dan alır. Konya sokak sokak, çarşı çarşı mesnevileşir.İnsanlara sevgi, hoşgörü ve semahı öğretir. Konya Mevlana ile Konya oldu. Seydişehir’de böyledir. Seydişehir’i Seyyid Harun Veli’den ayırmak mümkün değildir. Bu güzel şehrimiz sokak sokak, cadde cadde, ev ev  Seyyid Harun Veli’nin nuru ile aydınlanmaktadır.” Şeklinde konuştu. Panelin moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Mustafa Şahin ise kısa konuşmasında “Anadolu coğrafyası en eski medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Son bir yıldır da erenlerin  büyük gayretleri ile bir İslam devleti olarak halklara kucağını aşmıştır. Bu büyük erenlerden biri de Seyyid Harun Veli’dir. Bu memleketin bir çocuğu olarak bize verilen bu panel yönetme görevi bizim için bir onurdur. Ömrüm oldukça, imkanlar el verdikçe bu tür programlara koşarak seve seve katılacağım.” Dedi. Panelin ilk konuşmacı Yard. Doç. Dr. Şerafettin Yıldız Seyyid Harun Veli’nin soyu, kişiliği, misyonu ve şehrin kuruluşunu anlatarak yanlış bilinen bazı bilgilerin olduğunu bu yanlışlıkları örneklerle ortaya koyarak: “Amacımız Seyyid Harun Veli’nin bilimsel olarak doğru anlaşılmasını sağlamaktır. Çünkü bu konuda yazılmış tek eser  Seyyid Bedreddin’in dokuzuncu kuşaktan torunu Abdülkerim b. Şeyh Musa’nın h. 962 (m.1554) yılında yazdığı Makâlât-ı Seyyid Harun adlı eserdir. Abdülkerim b. Şeyh Musa, eserini yazarken çevresindeki yaşlı ve muteber kişilerin anlattıklarının yanı sıra bazı Farsça eserlerden de yararlandığı belirtmekte, ancak eserlerin isimleri ve yazarları hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Seyyid Harun Veli Seydişehir’in, irşat amacı ile gönderdiği halifeleri ise Ege ve Akdeniz bölgelerinin İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde etkin rol oynamıştırSeydişehirliler olarak bizim görevimiz, fakirlerin babası olarak bilinen bu büyük kanaat önderi Seyyid Harun Veli’yi doğru bir şekilde anlamak ve anlatmaktır. ”dedi. Panel konuşmacısı Prof. Dr. Ramazan Altuntaş ise Seyyid Harun Veli’nin bizim tarihimizde devletlerin ve halkın irşadında tasavvufun önemli bir örneği olduğunu belirtti ve konuşmasında:  “Büyük veliler Hal ve Kal ehlidirler. Söyledikleri ve yaşadıkları bir olan insanlardır. Adeta Kur’an ve sünneti kendi hayatlarında ete ve kemiğe  büründüğü insanlarıdır. Onun için yaşadıkları toplumlarda yol göstericilerdir, rol modelleridir. Anadolu’nun Müslümanlaşmasında Horasan erenlerinin büyük katkısı vardır. Onlar doğdukları yerden Allah’ın adını yüceltmek adına bu topraklara  hicret etmişlerdir. Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük rol alan derviş akımlarından birisi de Seyyid Harun Veli’dir, onun hulefasıdır. Hicret yurdu olarak Seydişehir’in seçilmesi sıradan değildir. Burayı manevi, erdemli şehir haline getirdiler.” Şeklinde konuştu. Yard. Doç Dr. Şerafettin Yıldız'ın konuşma metni "Seyyid Harun Veli’nin hayatı hakkında bilgi veren tek eser, kardeşi Seyyid Bedreddin’in dokuzuncu kuşaktan torunu Abdülkerim b. Şeyh Musa’nın h. 962 (m.1554) yılında yazdığı Makâlât-ı Seyyid Harun adlı eserdir. Bu eser, edebiyatçı Doç.Dr. Cemal Kurnaz tarafından Manisa (Muradiye) nüshası esas alınarak mevcut üç nüshası karşılaştırılmış, tenkitli bir metin oluşturularak Türk Tarih Kurumunca 1991 yılında yayımlanmıştır. Abdülkerim b. Şeyh Musa, eserini yazarken çevresindeki yaşlı ve muteber kişilerin anlattıklarının yanı sıra bazı Farsça eserlerden de yararlandığı belirtmekte, ancak eserlerin isimleri ve yazarları hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Eser, bir şehir kurmak amacıyla Horasan’dan Anadolu’ya gelen Seyyid Harun Veli’nin hayatını, faaliyetlerini ve kerametlerini anlatan bir menâkıbnâme olup Seydişehir tarihi için en eski kaynak hüviyetindedir. Şunu belirtmek gerekir ki menâkıbnâmeler, eleştirmenler tarafından edebî bir tür olarak değerlendirilmekte olup bir tarih kitabı değildir. Ancak bu tür edebi eserlerde önemli tarihi ve folklorik bilgiler de yer almaktadır. Seyyid kime denir? Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kızı Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin oğullarından Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere “Seyyid”, Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere ise “Şerif” denilmektedir. Seyyid’in anlamı, “bey, efendi” demektir. Seyyid Harun, Horasan’da dünyaya gelmiş, ancak doğum tarihi bilinmemektedir. Horasan; İran, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın bir kısım topraklarını içine alan geniş bir bölgenin adıdır. (DVİA Horasan mad). Esere göre Seyyid Harun, Hz. Muhammed’in torunlarından İmam Musa Kâzım’ın oğlu Harun’un oğlunun oğludur. Yani Seyyid Harun, dedesinin adını almıştır. Makâlât’ta Seyyid Harun Veli’nin babasının adı belirtilmemiştir, ancak yeğeninin adının Musa olması sebebiyle, babasının adının Musa olma ihtimali yüksektir. Seyyid Harun’un anne tarafından ise soyu Veysel Karani’ye dayanmaktadır. Edebiyatçı Prof.Dr. Alemdar Yalçın, Seyyid Harun’un soyu ve Seydişehir’e gelişiyle ilgili olarak 7 Şubat 2013 tarihinde MEVKA (Mevlana Kalkınma Ajansı) projesi kapsamında Seydişehir’de yaptığı konuşmasında “Seyyid Harun Veli’nin Ahmet Yesevi’yi yetiştiren Aslan Baba’nın torunu, Mansur Baba’nın oğlu olduğunu, Seyyid Harun Veli’nin Horasan üzerinden Seydişehir’e Ahmet Yesevi tarafından inanç öğretmek için gönderildiğini” ileri sürmüştür. Peki bu görüş ya da iddia doğru mu? Tabii ki doğru değil, çünkü aynı soydan gelen Abdulkerim b. Şeyh Musa’nın Makâlât’ında Seyyid Harun Veli’nin soy şeceresi, “Musa Kazım oğlu Harun’un oğlunun oğludur” ifadesiyle açık bir şekilde belirtilmektedir. Akademisyen Sadullah Gülten, “Baba Mansur ve Şeyh Harun İlişkisi” adlı makalesinde Baba Mansur hakkında şunları söylüyor: “Baba Mansur’un Horasan’dan geldiği, Hoca Ahmet Yesevi’nin piri Aslan Baba’nın oğlu Mansur Ata veya Hallac-ı Mansur olabileceğine dair farklı görüşler ileri sürülmekteyse de bu iddiaların doğruluğunu ispat etmek mümkün değildir.”[1] Araştırmacı Veli Saltık ise “Tunceli’de Alevi Ocakları (Baba Mansur’un Şeceresi)” adlı makalesinde adı geçen Baba Mansur’un şerecesini şu şekilde vermektedir: Seyyid Muhammed Saltuk oğlu Seyyid Mansur (Baba Mansur) oğlu Seyyid Veli oğulları Cafer, Veyis, Ahmet[2]. Kim olduğu tartışmalı olan Baba Mansur’un Seyyid Harun Veli ile gerek soy ve gerekse inanç bağlamında hiçbir bağlantısı yoktur. Ayrıca Ahmet Yesevi, 1166 yılında, Seyyid Harun ise 1320 yılında vefat etmiştir. Vefatları arasında 154 yıl fark bulunmaktadır. Bu yıl farkından dolayı Ahmet Yesevi ile Seyyid Harun’un birbirlerini görmeleri ve Ahmet Yesevi’nin Seyyid Harun’u Seydişehir’e göndermesi söz konusu olamaz. Bilim adamlığı ciddiyet gerektirir, ideolojik görüş bir tarafa bırakılarak bilimsel yöntemlerle kaynak gösterilerek yapılan objektif, tutarlı ve mantıklı çalışmalara söylenecek bir sözümüz yok. Şunu belirteyim ki Seydişehir ve Seyyid Harun Veli sahipsiz değildir. Seyyid Harun, asil bir aileye mensup olduğu için küçük kardeşi Seyyid Bedreddin ile birlikte iyi bir eğitim almışlardır. Seyyid Harun, Horasan Emiri olan amcasının vefatından sonra emirliğine getirilir. O, âdil bir hükümdar iken atalarının mezarını ziyareti sırasında gaipten gelen bir ses tarafından kendisine Anadolu’ya giderek Küpe dağı civarında bir şehir kurmasının emredilmesi üzerine emirliği bırakıp kendini ibadete verir ve nice ilahî sırlara erişir[3]. Sonra bir bulutun rehberliğinde yanında kırk kişilik bir kafile ile yola çıkar (Makâlât, 23-24). Kafileyi, Bağdat’ın girişinde Cafer-i Sadık soyundan Şeyh Alâeddin karşılar ve Seyyid Harun’a şeyhlerin izlediği yol hakkında bilgiler verir, tarikatın usül ve erkânını öğretir, kendisine abâ ve asa verip esmâlar telkin eder[4]. Kırk gün Bağdat’ta kalarak Şeyh Alâeddin’den tasavvuf eğitimi alan Seyyid Harun Veli, buradan ayrılıp kafileyle, Konya’da Hoca Faruk Mescidi’ne varır[5]. Burada iki rekât namaz kıldıktan sonra mutasavvıf Hoca Ahmet Fakih (ö.1221/30)’in kabrini ziyaret eder[6]. Kafile, Hatunsaray yakınında konakladığında hasta olan kardeşi Seyyid Bedreddin vefat eder, onu oraya defnederler[7]. Kabrinin bulunduğu yer, “Seyyid Sini” adıyla bilinmektedir. Kafile; Çukurçimen, May üzerinden Karaviran köyüne, orada bir süre kaldıktan sonra bugünkü Seyyid Harun Camii’nin bulunduğu Çiğdem Tepesi’ne gelir. Burada Seyyid Harun Veli’ye bazı ilahî işaretlerle şehrin planı gösterilir. Kale, cami ve külliyesi için kullanılan taşlar, Ilıca’da yer alan Elite (Vervelit) isimli antik bir şehrin kalıntılarından getirilir, ağaçlar ise Küpe Dağı’nın Pınarbaşı ve Ağılkaya mevkilerinden temin edilir. Şehrin ilk nüvesi olarak kale, mescit, medrese, zâviye, hamam ve bazı evler inşa edilir. Şehrin kuruluşu sırasında Seyyid Harun Veli’nin pek çok kerameti görülür[8]. Şehir, site şehir şeklinde kurulmuştur. Yapıların kale içine alınması, Seyyid Harun Veli’nin emirlik yaptığı şehrin planını Seydişehir’de uyguladığı düşüncesini uyandırmaktadır. Kale kapısı olarak Çiğdem tepesinin kıble tarafına (ULU KAPI), güney tarafına (HIZIR:PAZAR KAPISI), batı tarafına ise (EVLİYA: KİÇİ KAPI) yapılmıştır. Anlam olarak Ulu: büyük, Kiçi ise küçük demektir. Ağa çeşmesinin yanında yer alan büyük kemerli Ulukapı ve Kiçi Kapı yakın zamana kadar ayakta kalabilmişlerdir. Seyyid Harun’un Seydişehir’e geldiği sırada bölgede Eşrefoğlu Mehmet Bey (1302-1320) hüküm sürmekteydi. Mehmet Bey, 1302-1320 yılları arasında bölgede hüküm sürmüştür. Şehrin kurulmasından sonra Seyyid Harun’un bir süre daha yaşaması sebebiyle Seydişehir’in 1302-1310 yılları arasında kurulduğu tahmin edildiği tahmin edilmektedir. Eşrefoğlu Mehmet Bey, başlangıçta Seyyid Harun’dan çekinip düşmanca bir tavır takınmış, sonradan onun iktidar hırsı içinde olmadığını, dervişlikten başka gayesi bulunmadığını görünce onun en büyük destekçisi olmuş, hatta Seydişehir’de kurulan külliye için Seydişehir ve Beyşehir’de vakıflar tahsis etmiştir[9]. Bu tarihten sonra eski adı Süleymaniye olan Beyşehir, “Beğ şehri”, Seydişehir ise “Seydi şehri” ve “Seyyid şehri” adlarıyla anılmaya başlamıştır. Seyyid Harun Veli, şehrin kuruluşundan bir süre sonra inzivaya çekilmiş, namazlarını cemaatle tekkesinde eda etmiş, ömrünün kalan kısmını çok az yemek yiyerek fazla kimseyle konuşmadan tefekkür içerisinde tekkesinde geçirmiştir[10]. Seyyid Harun Veli, sağlığında halifelerini irşat için değişik bölgelere göndermiştir. Mahmut Seydi’yi Alanya’ya, Zekeriya Baba’yı Manavgat’a, Ali Baba, Gök Seydi, Kilimpuş ve Siyah Derviş’i Teke iline (Antalya’ya), Akça Baba’yı Germiyan (Kütahya) iline, Nasipli Baba’yı Aydın iline, Gök Demir Baba’yı Atâ’ya yollamış, Haydar Baba’ya ise “Suyun öte tarafında Bük’ten beri bir yerde yurt tut.” demiştir[11]. Bazı kaynaklarda Seyyid Harun Veli’nin Gök Demir Baba’yı Adalara, Haydar Baba’yı Rumeli’ye gönderdiği zikredilmiştir[12], ancak bu bilgiler yanlıştır. Çünkü Gök Demir Baba ile Haydar Baba; Seyyid Harun Veli’nin vefatında onun yanında olan iki halifesidir. Bu yüzden görev yerleri, Seydişehir’e yakın olması gerekir. Zira Didiği Sultan, Seyyid Harun Veli’yi ziyarete geldiğinde Ilıca mevkiinde “Ya Harun, bu yerde hiç kâfir kaldı mı?” diye sormuş, Seyyid Harun da “Evet, Atâ’da yüz kâfir kaldı. İnşallah hem imana hem insafa geldiler” demiştir[13]. Bu ifadeden de anlaşılıyor ki Atâ; Ege Adaları değil, eskiden Seydişehir’e, günümüzde ise Beyşehir’e bağlı olan Adaköy’dür. Diğer yanlış bir bilgi ise Seyyid Harun Veli’nin Haydar Baba’ya söylediği “Suyun öte tarafında Bük’ten beri bir yerde yurt tut.” sözünün “Rumeli” olarak yorumlanmasıdır. Peki suyun öte tarafı ve Bük neresi? Karaviran ve çevre köylüler iyi bilirler ki Suğla gölü ilkbaharda şişer, tarlalar su altında kalır, bu yüzden bölge halkı bu göle, “deniz” der. Bük ise Karaviran ile Bağra (Kumluca) sınırında bir mevki adı olup kafile, Karaviran’dan Seydişehir’e gelirken önden giden Haydar Baba ve yanındaki iki dervişin Kafirlerin tarafından pusuya düşürüldüğü, yanındaki iki dervişin şehit edildiği yerdir. Haydar Baba da aynı Gök Demir Baba gibi Seyyid Harun Veli’nin vefatında yanında olan kişidir. Prof.Dr. Mehmet Akif Erdoğru’nun Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584) adlı eserinde 12 haneli Seydişehir’in Hacılar köyünde Haydar baba zaviyesi bulunmaktadır (s.382). Burası Karaviran-Bağra sınırında Bağra köyü karşısındaki Hacılar hüyüğünün olduğu yerdir. Hacılar köyü, tıpkı Karaviran sınırlarında yer alan Armudlu köyü gibi bilmediğimiz sebeplerden dolayı boşaltılan köylerden biridir. Seyyid Harun Veli, halifelerine gittikleri yerlerde hak yolundan ayrılmamalarını, cihat etmelerini ve fakir fukarayı koruyup kollamalarını tavsiye etmiştir[14]. Seyyid Harun Veli’nin halifelerini gönderdiği yerler dikkate alındığında onun Akdeniz ve Ege bölgelerinin İslamlaşma sürecinde etkin rol oynadığı görülmektedir. Seyyid Harun Veli, 3 Mayıs 1320 (h. 23 Rebiülevvel 720)tarihinde vefat etmiş, vasiyeti üzerine tekkesinin bulunduğu yere defnedilip üzerine türbe yapılmıştır[15]. Seyyid Harun Veli; fikirleri, hayat tarzı ve sahip olduğu misyonu itibariyle toplum nezdinde çok saygın ve önemli bir yere sahipti. O, bölgedeki gayr-i Müslimlere karşı savaşan bir mücahit, insanları İslam’a çağıran bir davetçi, onların hidayete ermesini sağlayan bir mürşit ve rehber, onlara öncülük eden bir lider, duasıyla şifa veren, fakirleri koruyup kollayan bir Allah dostuydu. Ayrıca o, kurduğu medresenin ilk müderrisiydi. Seyyid soyundan gelenlerin ders verdiği bu medrese, bölgenin önemli bir eğitim kurumu olarak varlığını ve faaliyetlerini 1900’lü yıllara kadar sürdürmüştür. Seyyid Harun Veli’nin vefatından sonra yerine Halife Sultan geçmiş, onun da1367 yılında vefat etmesi üzerine Seyyid Harun Veli’nin yeğeni SeyyidMusa, şeyh olmuştur. Şeyh Musa’dan sonra şeyhlik görevi, bu soydan gelenler tarafından yürütülmüştür."
Birincisi düzenlenen Seyyid Harun Veli?yi anma programı etkinlikleri çerçevesinde okutulan Mevlid-i Şerif?ten sonra moderatörlüğünü Prof. Dr. Mustafa Şahin?in yaptığı konuşmacı Prof. Dr. Ramazan Altuntaş ve Yard. Doç. Dr. Şerafettin Yıldız?ın katıldığı panel geniş bir katılımla gerçekleşti.

Birincisi düzenlenen Seyyid Harun Veli’yi anma programı etkinlikleri çerçevesinde okutulan Mevlid-i Şerif’ten sonra moderatörlüğünü  Prof. Dr. Mustafa Şahin’in yaptığı konuşmacı Prof. Dr. Ramazan Altuntaş ve Yard. Doç. Dr. Şerafettin Yıldız’ın katıldığı panel geniş bir katılımla gerçekleşti.

Seydişehir kaymakamlığı, Seydişehir belediye başkanlığı ve Seydişehir müftülüğünün hazırlamış olduğu Seyyid Harun Veli’yi anma programı çerçevesinde  Nevzat Bey Düğün Salonunda yapılan panelde  ilçemizin kurucusu Seyyid Harun Veli’nin kimliği, soyu, misyonu ve tasavvufi yönü ele alındı.

Panelde Seydişehir’in manevi bir işaretle kurulduğu, bir takva şehri ve hicret şehri olduğu  vurgulandı.

Panele katılan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş, Kaymakam Tuncay Sonel, Belediye Başkanı Abdulkadir Çat, Konya Müftüsü Şükrü Özbuğdaycı ve Ak Parti Konya  Milletvekili Harun Tüfekci Seyyid Harun Veli Anma günü dolayısıyla birer konuşma yaptılar.

Anma programında Seydişehir protokolünün yanı sıra eski belediye başkanı İbrahim Halıcı, sivil toplum kuruluşu başkanları ve halktan büyük katılım oldu.

Açılış konuşmasını yapan Seydişehir Müftüsü Sıtkı Beydilli:

“Bu millet bağrında çok cevahirler yetiştirdi. Seyyid Harun Veli Hazretleri de bu cevahirlerden biridir. Kur’an-ı Kerim Allah dostlarının dünya da ahrete de endişesiz olacağını söylüyor.  Bizde böyle bir Allah dostunu yad etmek, vefa borcumuzu ödemek için bu programı düzenliyoruz” dedi.

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı. Dr. Ekrem Keleş ise konuşmasında Seyyid Harun Veli çok büyük zat olduğunu söyleyerek “Edirne’den akdeniz kıyılarına, egeye bölgesine kadar  müritleri, talebeleri var. Bu da çok geniş bir etki alanı. Kelimenin tam anlamıyla Seydişehir  takva üzerine kurulmuş bir şehirdir.

Bir seyit, bir alim, bir zahir bir veli olarak Seyyid Harun Veli aldığı manevi işaretlerle Horasan’dan çıktığı büyük yolculuğunun varış noktasına ulaşmış, Seydişehir’in temelini takva üzerine Anadolu’nun bu şirin köşesinde atmıştır.

Seyyid Harun Veli’nin Makalatı’nda yer alan bilgilerden şehrin takva üzerine kurulduğu gösterilmektedir. Peygamber Efendimiz Yezribe’a hareket eder etmez  mescidi Nebebi’yi inşa etmesi gibi Seyyid Harun Veli Hazretleri de şuanda da hizmet veren Seyyid Harun Veli Cami’ni inşa etmiştir. Şehir bu cami etrafında gelişmiştir. Zaten İslam şehirlerinin temel vasfı en büyük mescidinin etrafında şekillenmesidir.  Bu yüzden Seydişehir ile Medine-i Münevvere’nin kuruluşunda imar bakımından benzerlik vardır.

Camiler Kabe’nin birer şubeleri olarak insanların ilim ve irfan yönüyle kalplerini imar etmeye başlarlar. Bu şirin yurt imanla bütünleşmiş, iman damla damla şehrin kalbine damlamıştır. Adeta Veysel Karani’nin samimiyeti, Horasan erenlerinin züht ve aşkı şehrin iliklerine işlemiştir. Akdeniz’den Rumeli’ye  kadar geniş bir alan irşat huzmeleri yanmıştır. Gönülden gönüle, alından alına, zamandan zamana secde secde Mekke’ye bağlanır İslam şehirleri.

İslam şehirlerinden Konya kimliğini Mevlana’dan alır. Konya sokak sokak, çarşı çarşı mesnevileşir.İnsanlara sevgi, hoşgörü ve semahı öğretir. Konya Mevlana ile Konya oldu.

Seydişehir’de böyledir. Seydişehir’i Seyyid Harun Veli’den ayırmak mümkün değildir. Bu güzel şehrimiz sokak sokak, cadde cadde, ev ev  Seyyid Harun Veli’nin nuru ile aydınlanmaktadır.” Şeklinde konuştu.

Panelin moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Mustafa Şahin ise kısa konuşmasında “Anadolu coğrafyası en eski medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Son bir yıldır da erenlerin  büyük gayretleri ile bir İslam devleti olarak halklara kucağını aşmıştır. Bu büyük erenlerden biri de Seyyid Harun Veli’dir. Bu memleketin bir çocuğu olarak bize verilen bu panel yönetme görevi bizim için bir onurdur. Ömrüm oldukça, imkanlar el verdikçe bu tür programlara koşarak seve seve katılacağım.” Dedi.

Panelin ilk konuşmacı Yard. Doç. Dr. Şerafettin Yıldız Seyyid Harun Veli’nin soyu, kişiliği, misyonu ve şehrin kuruluşunu anlatarak yanlış bilinen bazı bilgilerin olduğunu bu yanlışlıkları örneklerle ortaya koyarak:

“Amacımız Seyyid Harun Veli’nin bilimsel olarak doğru anlaşılmasını sağlamaktır. Çünkü bu konuda yazılmış tek eser  Seyyid Bedreddin’in dokuzuncu kuşaktan torunu Abdülkerim b. Şeyh Musa’nın h. 962 (m.1554) yılında yazdığı Makâlât-ı Seyyid Harun adlı eserdir.

Abdülkerim b. Şeyh Musa, eserini yazarken çevresindeki yaşlı ve muteber kişilerin anlattıklarının yanı sıra bazı Farsça eserlerden de yararlandığı belirtmekte, ancak eserlerin isimleri ve yazarları hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Seyyid Harun Veli Seydişehir’in, irşat amacı ile gönderdiği halifeleri ise Ege ve Akdeniz bölgelerinin İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde etkin rol oynamıştırSeydişehirliler olarak bizim görevimiz, fakirlerin babası olarak bilinen bu büyük kanaat önderi Seyyid Harun Veli’yi doğru bir şekilde anlamak ve anlatmaktır. ”dedi.

Panel konuşmacısı Prof. Dr. Ramazan Altuntaş ise Seyyid Harun Veli’nin bizim tarihimizde devletlerin ve halkın irşadında tasavvufun önemli bir örneği olduğunu belirtti ve konuşmasında:

 “Büyük veliler Hal ve Kal ehlidirler. Söyledikleri ve yaşadıkları bir olan insanlardır. Adeta Kur’an ve sünneti kendi hayatlarında ete ve kemiğe  büründüğü insanlarıdır. Onun için yaşadıkları toplumlarda yol göstericilerdir, rol modelleridir.

Anadolu’nun Müslümanlaşmasında Horasan erenlerinin büyük katkısı vardır. Onlar doğdukları yerden Allah’ın adını yüceltmek adına bu topraklara  hicret etmişlerdir. Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük rol alan derviş akımlarından birisi de Seyyid Harun Veli’dir, onun hulefasıdır. Hicret yurdu olarak Seydişehir’in seçilmesi sıradan değildir. Burayı manevi, erdemli şehir haline getirdiler.” Şeklinde konuştu.

Yard. Doç Dr. Şerafettin Yıldız'ın konuşma metni

"Seyyid Harun Veli’nin hayatı hakkında bilgi veren tek eser, kardeşi Seyyid Bedreddin’in dokuzuncu kuşaktan torunu Abdülkerim b. Şeyh Musa’nın h. 962 (m.1554) yılında yazdığı Makâlât-ı Seyyid Harun adlı eserdir.

Bu eser, edebiyatçı Doç.Dr. Cemal Kurnaz tarafından Manisa (Muradiye) nüshası esas alınarak mevcut üç nüshası karşılaştırılmış, tenkitli bir metin oluşturularak Türk Tarih Kurumunca 1991 yılında yayımlanmıştır.

Abdülkerim b. Şeyh Musa, eserini yazarken çevresindeki yaşlı ve muteber kişilerin anlattıklarının yanı sıra bazı Farsça eserlerden de yararlandığı belirtmekte, ancak eserlerin isimleri ve yazarları hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir.

Eser, bir şehir kurmak amacıyla Horasan’dan Anadolu’ya gelen Seyyid Harun Veli’nin hayatını, faaliyetlerini ve kerametlerini anlatan bir menâkıbnâme olup Seydişehir tarihi için en eski kaynak hüviyetindedir.

Şunu belirtmek gerekir ki menâkıbnâmeler, eleştirmenler tarafından edebî bir tür olarak değerlendirilmekte olup bir tarih kitabı değildir. Ancak bu tür edebi eserlerde önemli tarihi ve folklorik bilgiler de yer almaktadır.

Seyyid kime denir?

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kızı Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin oğullarından Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere “Seyyid”, Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere ise “Şerif” denilmektedir. Seyyid’in anlamı, “bey, efendi” demektir.

Seyyid Harun, Horasan’da dünyaya gelmiş, ancak doğum tarihi bilinmemektedir. Horasan; İran, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın bir kısım topraklarını içine alan geniş bir bölgenin adıdır. (DVİA Horasan mad).

Esere göre Seyyid Harun, Hz. Muhammed’in torunlarından İmam Musa Kâzım’ın oğlu Harun’un oğlunun oğludur. Yani Seyyid Harun, dedesinin adını almıştır. Makâlât’ta Seyyid Harun Veli’nin babasının adı belirtilmemiştir, ancak yeğeninin adının Musa olması sebebiyle, babasının adının Musa olma ihtimali yüksektir. Seyyid Harun’un anne tarafından ise soyu Veysel Karani’ye dayanmaktadır.

Edebiyatçı Prof.Dr. Alemdar Yalçın, Seyyid Harun’un soyu ve Seydişehir’e gelişiyle ilgili olarak 7 Şubat 2013 tarihinde MEVKA (Mevlana Kalkınma Ajansı) projesi kapsamında Seydişehir’de yaptığı konuşmasında “Seyyid Harun Veli’nin Ahmet Yesevi’yi yetiştiren Aslan Baba’nın torunu, Mansur Baba’nın oğlu olduğunu, Seyyid Harun Veli’nin Horasan üzerinden Seydişehir’e Ahmet Yesevi tarafından inanç öğretmek için gönderildiğini” ileri sürmüştür.

Peki bu görüş ya da iddia doğru mu?

Tabii ki doğru değil, çünkü aynı soydan gelen Abdulkerim b. Şeyh Musa’nın Makâlât’ında Seyyid Harun Veli’nin soy şeceresi, “Musa Kazım oğlu Harun’un oğlunun oğludur” ifadesiyle açık bir şekilde belirtilmektedir.

Akademisyen Sadullah Gülten, “Baba Mansur ve Şeyh Harun İlişkisi” adlı makalesinde Baba Mansur hakkında şunları söylüyor: “Baba Mansur’un Horasan’dan geldiği, Hoca Ahmet Yesevi’nin piri Aslan Baba’nın oğlu Mansur Ata veya Hallac-ı Mansur olabileceğine dair farklı görüşler ileri sürülmekteyse de bu iddiaların doğruluğunu ispat etmek mümkün değildir.”[1]

Araştırmacı Veli Saltık ise “Tunceli’de Alevi Ocakları (Baba Mansur’un Şeceresi)” adlı makalesinde adı geçen Baba Mansur’un şerecesini şu şekilde vermektedir: Seyyid Muhammed Saltuk oğlu Seyyid Mansur (Baba Mansur) oğlu Seyyid Veli oğulları Cafer, Veyis, Ahmet[2].

Kim olduğu tartışmalı olan Baba Mansur’un Seyyid Harun Veli ile gerek soy ve gerekse inanç bağlamında hiçbir bağlantısı yoktur. Ayrıca Ahmet Yesevi, 1166 yılında, Seyyid Harun ise 1320 yılında vefat etmiştir. Vefatları arasında 154 yıl fark bulunmaktadır. Bu yıl farkından dolayı Ahmet Yesevi ile Seyyid Harun’un birbirlerini görmeleri ve Ahmet Yesevi’nin Seyyid Harun’u Seydişehir’e göndermesi söz konusu olamaz.

Bilim adamlığı ciddiyet gerektirir, ideolojik görüş bir tarafa bırakılarak bilimsel yöntemlerle kaynak gösterilerek yapılan objektif, tutarlı ve mantıklı çalışmalara söylenecek bir sözümüz yok. Şunu belirteyim ki Seydişehir ve Seyyid Harun Veli sahipsiz değildir.

Seyyid Harun, asil bir aileye mensup olduğu için küçük kardeşi Seyyid Bedreddin ile birlikte iyi bir eğitim almışlardır. Seyyid Harun, Horasan Emiri olan amcasının vefatından sonra emirliğine getirilir. O, âdil bir hükümdar iken atalarının mezarını ziyareti sırasında gaipten gelen bir ses tarafından kendisine Anadolu’ya giderek Küpe dağı civarında bir şehir kurmasının emredilmesi üzerine emirliği bırakıp kendini ibadete verir ve nice ilahî sırlara erişir[3]. Sonra bir bulutun rehberliğinde yanında kırk kişilik bir kafile ile yola çıkar (Makâlât, 23-24).

Kafileyi, Bağdat’ın girişinde Cafer-i Sadık soyundan Şeyh Alâeddin karşılar ve Seyyid Harun’a şeyhlerin izlediği yol hakkında bilgiler verir, tarikatın usül ve erkânını öğretir, kendisine abâ ve asa verip esmâlar telkin eder[4]. Kırk gün Bağdat’ta kalarak Şeyh Alâeddin’den tasavvuf eğitimi alan Seyyid Harun Veli, buradan ayrılıp kafileyle, Konya’da Hoca Faruk Mescidi’ne varır[5]. Burada iki rekât namaz kıldıktan sonra mutasavvıf Hoca Ahmet Fakih (ö.1221/30)’in kabrini ziyaret eder[6]. Kafile, Hatunsaray yakınında konakladığında hasta olan kardeşi Seyyid Bedreddin vefat eder, onu oraya defnederler[7]. Kabrinin bulunduğu yer, “Seyyid Sini” adıyla bilinmektedir.

Kafile; Çukurçimen, May üzerinden Karaviran köyüne, orada bir süre kaldıktan sonra bugünkü Seyyid Harun Camii’nin bulunduğu Çiğdem Tepesi’ne gelir. Burada Seyyid Harun Veli’ye bazı ilahî işaretlerle şehrin planı gösterilir. Kale, cami ve külliyesi için kullanılan taşlar, Ilıca’da yer alan Elite (Vervelit) isimli antik bir şehrin kalıntılarından getirilir, ağaçlar ise Küpe Dağı’nın Pınarbaşı ve Ağılkaya mevkilerinden temin edilir. Şehrin ilk nüvesi olarak kale, mescit, medrese, zâviye, hamam ve bazı evler inşa edilir. Şehrin kuruluşu sırasında Seyyid Harun Veli’nin pek çok kerameti görülür[8].

Şehir, site şehir şeklinde kurulmuştur. Yapıların kale içine alınması, Seyyid Harun Veli’nin emirlik yaptığı şehrin planını Seydişehir’de uyguladığı düşüncesini uyandırmaktadır. Kale kapısı olarak Çiğdem tepesinin kıble tarafına (ULU KAPI), güney tarafına (HIZIR:PAZAR KAPISI), batı tarafına ise (EVLİYA: KİÇİ KAPI) yapılmıştır. Anlam olarak Ulu: büyük, Kiçi ise küçük demektir. Ağa çeşmesinin yanında yer alan büyük kemerli Ulukapı ve Kiçi Kapı yakın zamana kadar ayakta kalabilmişlerdir.

Seyyid Harun’un Seydişehir’e geldiği sırada bölgede Eşrefoğlu Mehmet Bey (1302-1320) hüküm sürmekteydi. Mehmet Bey, 1302-1320 yılları arasında bölgede hüküm sürmüştür. Şehrin kurulmasından sonra Seyyid Harun’un bir süre daha yaşaması sebebiyle Seydişehir’in 1302-1310 yılları arasında kurulduğu tahmin edildiği tahmin edilmektedir. Eşrefoğlu Mehmet Bey, başlangıçta Seyyid Harun’dan çekinip düşmanca bir tavır takınmış, sonradan onun iktidar hırsı içinde olmadığını, dervişlikten başka gayesi bulunmadığını görünce onun en büyük destekçisi olmuş, hatta Seydişehir’de kurulan külliye için Seydişehir ve Beyşehir’de vakıflar tahsis etmiştir[9]. Bu tarihten sonra eski adı Süleymaniye olan Beyşehir, “Beğ şehri”, Seydişehir ise “Seydi şehri” ve “Seyyid şehri” adlarıyla anılmaya başlamıştır.

Seyyid Harun Veli, şehrin kuruluşundan bir süre sonra inzivaya çekilmiş, namazlarını cemaatle tekkesinde eda etmiş, ömrünün kalan kısmını çok az yemek yiyerek fazla kimseyle konuşmadan tefekkür içerisinde tekkesinde geçirmiştir[10].

Seyyid Harun Veli, sağlığında halifelerini irşat için değişik bölgelere göndermiştir. Mahmut Seydi’yi Alanya’ya, Zekeriya Baba’yı Manavgat’a, Ali Baba, Gök Seydi, Kilimpuş ve Siyah Derviş’i Teke iline (Antalya’ya), Akça Baba’yı Germiyan (Kütahya) iline, Nasipli Baba’yı Aydın iline, Gök Demir Baba’yı Atâ’ya yollamış, Haydar Baba’ya ise “Suyun öte tarafında Bük’ten beri bir yerde yurt tut.” demiştir[11].

Bazı kaynaklarda Seyyid Harun Veli’nin Gök Demir Baba’yı Adalara, Haydar Baba’yı Rumeli’ye gönderdiği zikredilmiştir[12], ancak bu bilgiler yanlıştır. Çünkü Gök Demir Baba ile Haydar Baba; Seyyid Harun Veli’nin vefatında onun yanında olan iki halifesidir. Bu yüzden görev yerleri, Seydişehir’e yakın olması gerekir. Zira Didiği Sultan, Seyyid Harun Veli’yi ziyarete geldiğinde Ilıca mevkiinde “Ya Harun, bu yerde hiç kâfir kaldı mı?” diye sormuş, Seyyid Harun da “Evet, Atâ’da yüz kâfir kaldı. İnşallah hem imana hem insafa geldiler” demiştir[13]. Bu ifadeden de anlaşılıyor ki Atâ; Ege Adaları değil, eskiden Seydişehir’e, günümüzde ise Beyşehir’e bağlı olan Adaköy’dür.

Diğer yanlış bir bilgi ise Seyyid Harun Veli’nin Haydar Baba’ya söylediği “Suyun öte tarafında Bük’ten beri bir yerde yurt tut.” sözünün “Rumeli” olarak yorumlanmasıdır.

Peki suyun öte tarafı ve Bük neresi?

Karaviran ve çevre köylüler iyi bilirler ki Suğla gölü ilkbaharda şişer, tarlalar su altında kalır, bu yüzden bölge halkı bu göle, “deniz” der. Bük ise Karaviran ile Bağra (Kumluca) sınırında bir mevki adı olup kafile, Karaviran’dan Seydişehir’e gelirken önden giden Haydar Baba ve yanındaki iki dervişin Kafirlerin tarafından pusuya düşürüldüğü, yanındaki iki dervişin şehit edildiği yerdir. Haydar Baba da aynı Gök Demir Baba gibi Seyyid Harun Veli’nin vefatında yanında olan kişidir. Prof.Dr. Mehmet Akif Erdoğru’nun Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı (1522-1584) adlı eserinde 12 haneli Seydişehir’in Hacılar köyünde Haydar baba zaviyesi bulunmaktadır (s.382). Burası Karaviran-Bağra sınırında Bağra köyü karşısındaki Hacılar hüyüğünün olduğu yerdir. Hacılar köyü, tıpkı Karaviran sınırlarında yer alan Armudlu köyü gibi bilmediğimiz sebeplerden dolayı boşaltılan köylerden biridir.

Seyyid Harun Veli, halifelerine gittikleri yerlerde hak yolundan ayrılmamalarını, cihat etmelerini ve fakir fukarayı koruyup kollamalarını tavsiye etmiştir[14]. Seyyid Harun Veli’nin halifelerini gönderdiği yerler dikkate alındığında onun Akdeniz ve Ege bölgelerinin İslamlaşma sürecinde etkin rol oynadığı görülmektedir.

Seyyid Harun Veli, 3 Mayıs 1320 (h. 23 Rebiülevvel 720)tarihinde vefat etmiş, vasiyeti üzerine tekkesinin bulunduğu yere defnedilip üzerine türbe yapılmıştır[15].

Seyyid Harun Veli; fikirleri, hayat tarzı ve sahip olduğu misyonu itibariyle toplum nezdinde çok saygın ve önemli bir yere sahipti. O, bölgedeki gayr-i Müslimlere karşı savaşan bir mücahit, insanları İslam’a çağıran bir davetçi, onların hidayete ermesini sağlayan bir mürşit ve rehber, onlara öncülük eden bir lider, duasıyla şifa veren, fakirleri koruyup kollayan bir Allah dostuydu. Ayrıca o, kurduğu medresenin ilk müderrisiydi. Seyyid soyundan gelenlerin ders verdiği bu medrese, bölgenin önemli bir eğitim kurumu olarak varlığını ve faaliyetlerini 1900’lü yıllara kadar sürdürmüştür.

Seyyid Harun Veli’nin vefatından sonra yerine Halife Sultan geçmiş, onun da1367 yılında vefat etmesi üzerine Seyyid Harun Veli’nin yeğeni SeyyidMusa, şeyh olmuştur. Şeyh Musa’dan sonra şeyhlik görevi, bu soydan gelenler tarafından yürütülmüştür."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.