Seydişehir’de Milli Mücadele Hatıraları (1921)

Kültürümüz 03.02.2022 - 12:41, Güncelleme: 03.02.2022 - 12:41
 

Seydişehir’de Milli Mücadele Hatıraları (1921)

Tarihçi Ercan Arslan'ın Yazısı

Türk İstiklal Harbinin tüm zorluklara rağmen çetin bir şekilde yürütüldüğü günlerdi. Ordumuz Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde mağlup olmuş ve Sakarya Nehrinin doğusuna çekilmişti. Bu vaziyet karşısında TBMM 5 Ağustos 1921 tarihinde, 144 numaralı kanun ile Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşayı, vatanın mukadderatı yolunda Başkumandan olarak memur eylemişti. Mustafa Kemal Paşa, yasanın kendine tanıdığı yetkiye dayanarak, ordumuzun temel ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla 7-8 Ağustos 1921 tarihlerinde, on buyruktan oluşan “Tekâlif-i Milliye Emirleri”ni yayımladı. Yurdun her yanında olduğu gibi Seydişehir’den de eli silah tutan vatan evlatları cepheye koşuyordu. Tekalif-i Milliye Emirleri’nin yayınlanması üzerine Seydişehir’de de bir komisyon kurulmuştu. Seydişehir Tekalif-i Milliye Komisyonu Başkanı Kaymakam Hayri Bey idi. Komisyon Kâtibi olan Rüştü Bey’in (Ergen) o günlere dair bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum: “ …Kaza merkez Komisyon Kâtibi olarak Seydişehir’in mütevazı Belediye Binasında vazife yapmaktaydım. Komisyon, her ailenin servetine göre gömlek, don, çarık, çorap gibi askere lazım olan eşya tevziatını yapmıştı. Verecekleri eşyanın kime gideceğini ve ne için istendiğini bilen Seydişehirliler, hisselerine düşeni o günün müşkül şartları altında temin ederek gereken yere teslimini yapıyorlardı. Vazifesine bağlı Seydişehir Kaymakamı Hayri Bey, sık sık listeler üzerinde incelemeler yapar ve her seferinde Tenekeci Mustafa Ağa istenilen gömleği daha getirmemiş! Bu adamı bulun! Söyleyin getirsin! diye Jandarmaya emir verirdi. İstenilen bir gömleği gününde getirmeyen Ağa kimdir? onu anlatayım: En büyük oğlu cephede vazifesini ifa ederken beş çocuk babası Tenekeci Mustafa Ağa yaşı dolayısıyla silah altına alınmış, Seydişehir Askerlik Dairesinde ifayı vazife etmekteydi. Vakit buldukça köhne dükkanını yarım açarak, bulabildiği lehimle komşuların delinen teneke, lamba, idare, ıbrıklarını lehimleyerek yedi nüfus ailenin ekmek paralarını temine çalışan bir askerdi. Kaymakamın verdiği emirden  bir gün sonra sivil giyinmek mecburiyetinde olan Asker Mustafa Ağa ile konuşuyoruz. Huzuruma geldi. Kaymakam sert bir lisan  ile gömleği niçin getirmediğini Mustafa Ağa ‘dan sordu. Mustafa Ağa kendine has hilmiyetle (sakin huyluluk) “Efendim evdeki çocukların sırtında gömlek yok ondan getiremedim . Kaput bulamadım. Siz bulun satın alayım, dikeyim, getireyim” dedi. Kaymakam bu defa Mustafa Ağa’ya “Asker gömlek bekliyor!” diye lakırdıya başlayınca, halim tabiatlı Mustafa Ağa “Asker” sözünü duyunca Kaymakamın sözünü kesti. Süratle yırtık mintanını çıkararak altındaki gömleğini soyundu ve birkaç adım ilerleyerek “Vallahi ve Billahi Kaymakam Bey size verecek başka gömleğim yok. Sırtıma bu sabah giydim. Kirli zannetmeyin. Kusura bakmayın. Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun. Canım askerimize kurban olsun. Vatana, Millete kan lazımsa evdeki beş çocuğu da getireyim” dedi. Milli Savaşımız zaferle bitti. Mustafa Ağa terhis edildi. Han Boğazından Çarşı meydanına girişte sağ koldaki dükkânına kavuştu. Çocukları büyüdü. Sıra ile askere gittiler, döndüler. Oğulları evlendi. Kızları gelin oldu. Bir ev, altı ev, bir dükkan, üç dükkan oldu. Mustafa Usta mesut bir aile reisi, torun sahibi, hali vakti yerinde bir komşu haline geldi. Bugün gözleri görmeyen Mustafa Tenekeci ile torunlarından birisinin koltuğunda çarşıdan eve dönerken karşılaştık(1949). Kahve önünde iki sandalyeciğe iliştik. Büyük bayramımız dolayısıyla dünü yâd ettik. Son söz olarak bana dedi ki: “Evlat, bugün gözlerim görmüyor. Fakat Cumhuriyetin verdiği nur ile görüyor gibi oluyorum. Vatan mamur, millet mesut. Büyük ölü nurlarda yatsın. Başımızdakiler eksik olmasın. Bugün elimden gelen dua, ne yapayım? Tenekeci ihtiyar, rüyetten (bakma, görme) mahrum yaşaran gözlerini sildi.” Mustafa Tenekeci, Eynehanların Ali Yahşi’nin kız kardeşi Fatma Hanım ile evliydi. Çocukları Hüsniye, Süleyman, Hatice, İbrahim,..? idi. 1954 yılında vefat etti. Akyol Mezarlığında medfundur. Seyyit Harun Veli  Türbesi’nde asılı el işi teneke fener onun ustalık eseridir. Torunu Sami Candan Arasta Çarşısında dede mesleği tenekeciliğin son mümessili idi. Türk İstiklal Harbi’nin 100.yılını idrak ettiğimiz şu günlerde Mustafa Tenekeci’nin şahsında vatanın mukadderatında fedakârlığı bulunan koca yürekli Anadolu insanını bir kez daha şükranla anıyoruz. Vatan size minnettardır.(Rüştü Ergen ,“Milli Mücadele Hatıraları”,Ekekon,28 Ekim 1949, Yıl,15,Sayı 3036,sayfa 2, Mustafa Tenekeci’nin torunu Emekli Öğretmen Faruk Candan (d.t.1940) ile 02.02.2022 tarihinde yapılan görüşme)
Tarihçi Ercan Arslan'ın Yazısı

Türk İstiklal Harbinin tüm zorluklara rağmen çetin bir şekilde yürütüldüğü günlerdi. Ordumuz Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde mağlup olmuş ve Sakarya Nehrinin doğusuna çekilmişti. Bu vaziyet karşısında TBMM 5 Ağustos 1921 tarihinde, 144 numaralı kanun ile Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşayı, vatanın mukadderatı yolunda Başkumandan olarak memur eylemişti. Mustafa Kemal Paşa, yasanın kendine tanıdığı yetkiye dayanarak, ordumuzun temel ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla 7-8 Ağustos 1921 tarihlerinde, on buyruktan oluşan “Tekâlif-i Milliye Emirleri”ni yayımladı.

Yurdun her yanında olduğu gibi Seydişehir’den de eli silah tutan vatan evlatları cepheye koşuyordu. Tekalif-i Milliye Emirleri’nin yayınlanması üzerine Seydişehir’de de bir komisyon kurulmuştu. Seydişehir Tekalif-i Milliye Komisyonu Başkanı Kaymakam Hayri Bey idi. Komisyon Kâtibi olan Rüştü Bey’in (Ergen) o günlere dair bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum: “ …Kaza merkez Komisyon Kâtibi olarak Seydişehir’in mütevazı Belediye Binasında vazife yapmaktaydım. Komisyon, her ailenin servetine göre gömlek, don, çarık, çorap gibi askere lazım olan eşya tevziatını yapmıştı. Verecekleri eşyanın kime gideceğini ve ne için istendiğini bilen Seydişehirliler, hisselerine düşeni o günün müşkül şartları altında temin ederek gereken yere teslimini yapıyorlardı. Vazifesine bağlı Seydişehir Kaymakamı Hayri Bey, sık sık listeler üzerinde incelemeler yapar ve her seferinde Tenekeci Mustafa Ağa istenilen gömleği daha getirmemiş! Bu adamı bulun! Söyleyin getirsin! diye Jandarmaya emir verirdi. İstenilen bir gömleği gününde getirmeyen Ağa kimdir? onu anlatayım: En büyük oğlu cephede vazifesini ifa ederken beş çocuk babası Tenekeci Mustafa Ağa yaşı dolayısıyla silah altına alınmış, Seydişehir Askerlik Dairesinde ifayı vazife etmekteydi. Vakit buldukça köhne dükkanını yarım açarak, bulabildiği lehimle komşuların delinen teneke, lamba, idare, ıbrıklarını lehimleyerek yedi nüfus ailenin ekmek paralarını temine çalışan bir askerdi. Kaymakamın verdiği emirden  bir gün sonra sivil giyinmek mecburiyetinde olan Asker Mustafa Ağa ile konuşuyoruz. Huzuruma geldi. Kaymakam sert bir lisan  ile gömleği niçin getirmediğini Mustafa Ağa ‘dan sordu. Mustafa Ağa kendine has hilmiyetle (sakin huyluluk) “Efendim evdeki çocukların sırtında gömlek yok ondan getiremedim . Kaput bulamadım. Siz bulun satın alayım, dikeyim, getireyim” dedi. Kaymakam bu defa Mustafa Ağa’ya “Asker gömlek bekliyor!” diye lakırdıya başlayınca, halim tabiatlı Mustafa Ağa “Asker” sözünü duyunca Kaymakamın sözünü kesti. Süratle yırtık mintanını çıkararak altındaki gömleğini soyundu ve birkaç adım ilerleyerek “Vallahi ve Billahi Kaymakam Bey size verecek başka gömleğim yok. Sırtıma bu sabah giydim. Kirli zannetmeyin. Kusura bakmayın. Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun. Canım askerimize kurban olsun. Vatana, Millete kan lazımsa evdeki beş çocuğu da getireyim” dedi.

Milli Savaşımız zaferle bitti. Mustafa Ağa terhis edildi. Han Boğazından Çarşı meydanına girişte sağ koldaki dükkânına kavuştu. Çocukları büyüdü. Sıra ile askere gittiler, döndüler. Oğulları evlendi. Kızları gelin oldu. Bir ev, altı ev, bir dükkan, üç dükkan oldu. Mustafa Usta mesut bir aile reisi, torun sahibi, hali vakti yerinde bir komşu haline geldi. Bugün gözleri görmeyen Mustafa Tenekeci ile torunlarından birisinin koltuğunda çarşıdan eve dönerken karşılaştık(1949). Kahve önünde iki sandalyeciğe iliştik. Büyük bayramımız dolayısıyla dünü yâd ettik. Son söz olarak bana dedi ki: “Evlat, bugün gözlerim görmüyor. Fakat Cumhuriyetin verdiği nur ile görüyor gibi oluyorum. Vatan mamur, millet mesut. Büyük ölü nurlarda yatsın. Başımızdakiler eksik olmasın. Bugün elimden gelen dua, ne yapayım? Tenekeci ihtiyar, rüyetten (bakma, görme) mahrum yaşaran gözlerini sildi.” Mustafa Tenekeci, Eynehanların Ali Yahşi’nin kız kardeşi Fatma Hanım ile evliydi. Çocukları Hüsniye, Süleyman, Hatice, İbrahim,..? idi. 1954 yılında vefat etti. Akyol Mezarlığında medfundur. Seyyit Harun Veli  Türbesi’nde asılı el işi teneke fener onun ustalık eseridir. Torunu Sami Candan Arasta Çarşısında dede mesleği tenekeciliğin son mümessili idi.

Türk İstiklal Harbi’nin 100.yılını idrak ettiğimiz şu günlerde Mustafa Tenekeci’nin şahsında vatanın mukadderatında fedakârlığı bulunan koca yürekli Anadolu insanını bir kez daha şükranla anıyoruz. Vatan size minnettardır.(Rüştü Ergen ,“Milli Mücadele Hatıraları”,Ekekon,28 Ekim 1949, Yıl,15,Sayı 3036,sayfa 2, Mustafa Tenekeci’nin torunu Emekli Öğretmen Faruk Candan (d.t.1940) ile 02.02.2022 tarihinde yapılan görüşme)

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.