SEYDİŞEHİR?İN KURULUŞ ÖNCESİ TARİHİ

Güncel (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 04.03.2017 - 03:23, Güncelleme: 04.03.2017 - 03:23
 

SEYDİŞEHİR?İN KURULUŞ ÖNCESİ TARİHİ

ARKEOLOG NEBİLE YILDIZ ÖZÇELİK

Tarihe, geçmişe, eskiye olan tutkum beni eskinin bilimi olarak da bilinen Arkeoloji okumaya yönlendirdi. Lisans eğitimimi tamamladığım Arkeoloji Bölümü’nde mastırımı da tamamladım. Hem lisans hem yüksek lisans bitirme tezlerimin konusunu çocukluğumu ve gençlik yıllarımı geçirdiğim daha önce detaylı bir incelemenin yapılmadığı, bakir bir alan olan Seydişehir’den seçtim. Seydişehir ve köylerindeki heykeltıraşlık eserleri, yazılı stelleri, mezar anıtlarını inceleyerek onları bilim dünyasına tanıtıp, kayıt altına alınmasını sağladım. Bulabildiğim yazıtlı stellerin, tercümesi yapılarak o dönemdeki insanların yaşayışı ve ölü gömme gelenekleri öğrenilirken; taşların da gizli dili çözülmüş oldu. Seydişehir, 1900 yılından itibaren çeşitli bilim adamları ve arkeologlar tarafından araştırılmaya başlanmış, ama bunların hepsi detaylı bir araştırmadan ve kazıdan ziyade yüzey araştırması şeklinde olmuştur. Yapılan araştırmalar sonucunda Seydişehir’in Prehistorik dönemlerden (Tarih Öncesi Dönem)  itibaren yerleşime sahne olduğunu görüyoruz. 1963 yılında Prof. S. Solecki, W.Farrand, K.Kökten, D.Frech Beyşehir ve Suğla Gölleri çevresinde yaptıkları yüzey araştırmaları sonucu buralarda birçok yerleşim yeri keşfetmişlerdir. Özellikle Suğla Gölü batısındaki Kürtini mağarasında Paleolitik dönem (M.Ö. 600000-10000 avcılık ve toplayıcılık çağı) insan kalıntıları ve bazı hayvan kemikleri ortaya çıkarmışlardır. Antik kaynaklarda Trogitis diye bahsedilen Suğla Gölü o dönemlerde insanlar için önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Tarih boyunca insanlar, yerleşim birimlerini göl ve ırmak kenarlarına kurmuşlardır. Yerleşik hayata geçilen Neolitik dönemde Seydişehir’de de bu böyle olmuştur. Neolitik dönem yerleşmesini bölgede Suğla Gölü’nün kuzeybatısına düşen, Seydişehir’in 11km güneydoğusunda yer alan Suberde (Görüklük Tepe) de olduğu tespit edilmiştir. 1963 yılında R.Solecki’nin yüzey araştırması ile tespit edilen Suberde (Görüklük Tepe) J.Bordaz tarafından 1965- 1966- 1969 ve 1973 yılları olmak üzere dört sezon kazılmıştır. Görüklük Tepe’de yapılan kazılarda obsidiyenden ok uçları, mızrak, taş balta, bıçak, kemik iğne, boncuk süs eşyaları bulunmuştur. Bulunan bu eserler, Konya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Suberde’nin prehistorik tabakalarında bulunan yontma ve cilalı taştan aletler, pişmiş kilden insan ve hayvan heykelcikleri buradaki kültürün kesintisiz devam ettiğini gösterir. Yapılan araştırmalar sonucunda Seydişehir’de Hititlerden, Friglere ve Romalılara kadar birçok kavimin bölgede yaşadığı tespit edilmiştir. Bu kesintisiz iskanın sebebi, hiç şüphe yok ki bölgenin önemli yollar üzerinde olmasıydı. Bu yollardan en önemlisi de Kral Yolu olarak da bilinen Via Sebaste idi. Bu Kral Yolu, Suğla Gölü kuzeyinden Akdeniz’e ulaşmak için kullanılıyordu, Neolitik dönemde oluşturulmuş ve bütün devirlerde askeri ve ticari bir yol olarak kullanılmıştır. Araştırmamı yaparken, yazılı kaynaklarda Seydişehir’deki antik kentlerden söz edildiğini gördüm. Bunlardan Roma dönemi harabelerinin bulunduğu Asardağ (Amblada) yerleşmesi, Seydişehir’in Kavak, Kızılca ve Yenice Köylerinin orta noktasında yer almaktadır. Antik kaynaklardan öğrendiğime göre, antik kent Amblada, birçok araştırmacı tarafından araştırılmıştır. Özellikle A.S.Hall’in 1957- 1958 ve 1961 yılları olmak üzere kenti üç kez ziyaret ettiği yine antik kaynaklarda geçmektedir. Benim bölgede yaptığım araştırma da ise, Kavak, Kızılca ve Yenice köylerinde Roma dönemine ait çok fazla esere rastladım. Asardağ’dan getirilen, kabartmalı taşların bu köylerde yapı malzemesi olarak kullanıldığını gördüm. Hemen hemen her evin bahçe duvarında, ahır duvarında ve ev duvarlarında bu kabartmalı eserlere rastladım. Bu eserlere bir borcum olduğunu düşünerek hepsini araştırmama ekledim. Böylece bu kaderlerine terk edilmiş taşların, anlattıkları dile geldi.              Asartepe’den getirilerek kenti bir açık hava müzesi haline getiren Seydişehir Belediye’sinin parkında yer alan eserleri de 2000 yılında lisans bitirme tez konusu olarak inceledim. Yıllarca ölüleri sarıp sarmalayan mezar anıtları, mezarları kötü ruhlardan koruyan aslan figürleri geçen zamana karşı yıpransa da parkın girişinde aynı görevi sürdürmenin edasıyla öylece yatmaktalar.  İncelediğim eserler üzerinde en fazla işlenen motif, üzüm salkımı ve asma yaprağıdır. Bolluk ve bereketin sembolü olan üzüm motifi, bölgede yaşayan halkın bağcılıkla uğraştığının bir kanıtıdır. İkinci işlenen önemli bir motifte gücü simgeleyen kartal motifidir. Mezarların koruyucusu olarak işlenen aslan, mezar bekçisidir ve ölüyü düşmanlarından korur. Mezar anıtlarında sevilerek işlenen bir diğer motif de, savaşçılara ve kahramanlara ait bir savaş aleti veya ganimeti olan kalkan-kılıç motifidir Seydişehir’de yer alan bir diğer antik kentse, antik adıyla Vasada bugünkü adıyla Bostandere kasabasıdır. Vasada antik kenti, Seydişehir’in kuzey-doğusunda bulunan Kestel Dağı’nın eteğindeki vadide, bugünkü Bostandere Kasabası’nın Aktepe mevkiinde yer almaktadır. 1969 yılında Bostandere kasabasına su getirmek üzere Aktepe mevkiinde suyolu açılırken kentte antik bir tiyatro kalıntısının varlığı anlaşılmış, durum Konya Arkeoloji Müzesi’ne duyurulmuştur. Bunun üzerine müze müdürü Arkeolog Gürbüz Alp başkanlığında 1970 yılında bölgede kazı çalışmaları başlamıştır. Roma dönemi amphitiyatro’nun kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Birçok araştırmacı tarafından incelenen Vasada antik kenti, Konya Koruma Kurulu’nun 11.11.1988 tarih, 325 no’lu kararı ve 24.05.1996 tarih, 2265 no’lu kararı ile iki kez birinci derecede  Arkeolojik Sit alanı ilan edilmiştir. Seydişehir’de yer alan bir diğer önemli yerleşim yeri de, antik adı Arvana olan Çatmakaya köyü’dür. Suğla Gölü’nün güneyinde ve Toros Dağları’nın gölden itibaren yükselen eteklerinde yer alır. Suberde Höyüğe yakın olması buranın antik dönemde de var olduğunu ispatlamaktadır. Antik yazar Strabon, Toros Dağları’nın yüksek tepelerinde ve vadilerinde yaşadıkları bilinen Homonadlar’dan bahseder. Strabon, Homanadlar için “çok yüksek ve çoğu yerde geçmesi olanaksız olan Toroslar’ın tepelerinin ortalarında birkaç vadiye bölünmüş çukur ve verimli bir düzlük vardır. İnsanlar bu düzlükleri sürdükleri halde dağların yamaçlarında ve mağaralarda yaşarlar. Çoğunlukla silahlanmışlardır. Ülkenin etrafındaki dağlar duvar görevi gördüğünden bunlar başkasının ülkesine saldırmayı adet edinmişlerdir.” diye belirtmektedir. Homanadlar, sürekli başkaldıran, savaşçı, yenilmez bir kavimdir. Seydişehir’in köyü Çatmakaya (Arvana) yakınlarındaki Tınaz Tepe dağlarında ve mağaralarında yaşamışlardır. Bu vahşi kabile halkı, Romalılara huzur vermemiştir. Toros Dağları gümüş, kurşun, altın ve demir madenleri bakımından oldukça zengindir. Özellikle gümüş, Anadolu’nun diğer merkezlerinde elde edilenlerle kıyaslanamayacak derecede kalitelidir. Ön Asya’da kurulmuş devletlerin tarih boyunca dikkatlerini Toros Dağları’na çevirmelerinin temel sebebi buradaki zengin doğal maden yataklardır. Toros Dağları gümüş madenleri bakımından zengin olduğu için Asur kaynaklarında da sık sık adı geçmektedir.  Türkiye’nin en çok karstlaşmış bölgesi olan Toroslar’ın orta kesiminde ülkemizin en büyük ve ekonomik boksit yatakları yer almaktadır. Seydişehir’de Mortaş, Doğankuzu ve Değirmenlik diye adlandırılan boksit yatakları yer almaktadır. Boksit tabandaki kireç taşlarının karstlaşması sırasında meydana gelen alterasyon ürününün karstik boşluklara dolması ve boksitleşme sürecine girmesiyle oluşan bir cevherdir. Seydişehir’de incelediğim eserlerin birçoğunun yapı malzemesi kireçtaşıdır. Boksit cevherinin bölgede bulunmasıyla bölgedeki kireçtaşının varlığı desteklenmektedir. Bulunan eserlerin yöresel kireçtaşından olmasının sebebi, yontuculuk sanatı için vazgeçilmez madde olan mermerin bölgede hemen hemen hiç bulunmayışındandır. Bölge halkının fakir olması, nitelikli taş ustalarını bölgeye getirerek lüks mezar anıtları yaptırmalarına engeldi. Bu yüzden bölgede dolaşan ikinci ve üçüncü derecedeki taş ustalarının oluşturduğu sanat bölgede kendini göstermiştir. Prehistorik dönemden itibaren yerleşime sahne olan Seydişehir, gerek önemli yollar üzerinde olması, gerekse zengin maden yataklarına sahip olması nedeniyle birçok kavimin ilgisini çekmiş, birçok uygarlık kurulmuştur. Bilimsel bir kazının, detaylı bir araştırmanın yapılmadığı, tarihi toprak altında bekleyen bakir bir kenti araştırmak benim için hem heyecanlı hem de yorucuydu.  Benim yaptığım mum ışığında, el yordamıyla çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın geçtiği toprakların nelere sahne olduğunu öğrenmeye çalışmak, bizden önce insanların nasıl bir yaşam mücadelesi verdiğini ortaya çıkartmaktı. Yaptığım Çalışmalarla bu anlamda kent tarihine bir nebzede olsa ışık tuttuğuma inanıyorum.  Arkeolog Nebile YILDIZ ÖZÇELİK       KAYNAK KÜPENİN İNCİSİ DERGİSİ                                                    
ARKEOLOG NEBİLE YILDIZ ÖZÇELİK

Tarihe, geçmişe, eskiye olan tutkum beni eskinin bilimi olarak da bilinen Arkeoloji okumaya yönlendirdi. Lisans eğitimimi tamamladığım Arkeoloji Bölümü’nde mastırımı da tamamladım. Hem lisans hem yüksek lisans bitirme tezlerimin konusunu çocukluğumu ve gençlik yıllarımı geçirdiğim daha önce detaylı bir incelemenin yapılmadığı, bakir bir alan olan Seydişehir’den seçtim.

Seydişehir ve köylerindeki heykeltıraşlık eserleri, yazılı stelleri, mezar anıtlarını inceleyerek onları bilim dünyasına tanıtıp, kayıt altına alınmasını sağladım. Bulabildiğim yazıtlı stellerin, tercümesi yapılarak o dönemdeki insanların yaşayışı ve ölü gömme gelenekleri öğrenilirken; taşların da gizli dili çözülmüş oldu.

Seydişehir, 1900 yılından itibaren çeşitli bilim adamları ve arkeologlar tarafından araştırılmaya başlanmış, ama bunların hepsi detaylı bir araştırmadan ve kazıdan ziyade yüzey araştırması şeklinde olmuştur.

Yapılan araştırmalar sonucunda Seydişehir’in Prehistorik dönemlerden (Tarih Öncesi Dönem)  itibaren yerleşime sahne olduğunu görüyoruz.

1963 yılında Prof. S. Solecki, W.Farrand, K.Kökten, D.Frech Beyşehir ve Suğla Gölleri çevresinde yaptıkları yüzey araştırmaları sonucu buralarda birçok yerleşim yeri keşfetmişlerdir. Özellikle Suğla Gölü batısındaki Kürtini mağarasında Paleolitik dönem (M.Ö. 600000-10000 avcılık ve toplayıcılık çağı) insan kalıntıları ve bazı hayvan kemikleri ortaya çıkarmışlardır. Antik kaynaklarda Trogitis diye bahsedilen Suğla Gölü o dönemlerde insanlar için önemli bir yerleşim yeri olmuştur.

Tarih boyunca insanlar, yerleşim birimlerini göl ve ırmak kenarlarına kurmuşlardır. Yerleşik hayata geçilen Neolitik dönemde Seydişehir’de de bu böyle olmuştur. Neolitik dönem yerleşmesini bölgede Suğla Gölü’nün kuzeybatısına düşen, Seydişehir’in 11km güneydoğusunda yer alan Suberde (Görüklük Tepe) de olduğu tespit edilmiştir.

1963 yılında R.Solecki’nin yüzey araştırması ile tespit edilen Suberde (Görüklük Tepe) J.Bordaz tarafından 1965- 1966- 1969 ve 1973 yılları olmak üzere dört sezon kazılmıştır. Görüklük Tepe’de yapılan kazılarda obsidiyenden ok uçları, mızrak, taş balta, bıçak, kemik iğne, boncuk süs eşyaları bulunmuştur. Bulunan bu eserler, Konya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Suberde’nin prehistorik tabakalarında bulunan yontma ve cilalı taştan aletler, pişmiş kilden insan ve hayvan heykelcikleri buradaki kültürün kesintisiz devam ettiğini gösterir.

Yapılan araştırmalar sonucunda Seydişehir’de Hititlerden, Friglere ve Romalılara kadar birçok kavimin bölgede yaşadığı tespit edilmiştir. Bu kesintisiz iskanın sebebi, hiç şüphe yok ki bölgenin önemli yollar üzerinde olmasıydı. Bu yollardan en önemlisi de Kral Yolu olarak da bilinen Via Sebaste idi. Bu Kral Yolu, Suğla Gölü kuzeyinden Akdeniz’e ulaşmak için kullanılıyordu, Neolitik dönemde oluşturulmuş ve bütün devirlerde askeri ve ticari bir yol olarak kullanılmıştır.

Araştırmamı yaparken, yazılı kaynaklarda Seydişehir’deki antik kentlerden söz edildiğini gördüm. Bunlardan Roma dönemi harabelerinin bulunduğu Asardağ (Amblada) yerleşmesi, Seydişehir’in Kavak, Kızılca ve Yenice Köylerinin orta noktasında yer almaktadır. Antik kaynaklardan öğrendiğime göre, antik kent Amblada, birçok araştırmacı tarafından araştırılmıştır. Özellikle A.S.Hall’in 1957- 1958 ve 1961 yılları olmak üzere kenti üç kez ziyaret ettiği yine antik kaynaklarda geçmektedir.

Benim bölgede yaptığım araştırma da ise, Kavak, Kızılca ve Yenice köylerinde Roma dönemine ait çok fazla esere rastladım. Asardağ’dan getirilen, kabartmalı taşların bu köylerde yapı malzemesi olarak kullanıldığını gördüm. Hemen hemen her evin bahçe duvarında, ahır duvarında ve ev duvarlarında bu kabartmalı eserlere rastladım. Bu eserlere bir borcum olduğunu düşünerek hepsini araştırmama ekledim. Böylece bu kaderlerine terk edilmiş taşların, anlattıkları dile geldi.        

    

Asartepe’den getirilerek kenti bir açık hava müzesi haline getiren Seydişehir Belediye’sinin parkında yer alan eserleri de 2000 yılında lisans bitirme tez konusu olarak inceledim. Yıllarca ölüleri sarıp sarmalayan mezar anıtları, mezarları kötü ruhlardan koruyan aslan figürleri geçen zamana karşı yıpransa da parkın girişinde aynı görevi sürdürmenin edasıyla öylece yatmaktalar.

 İncelediğim eserler üzerinde en fazla işlenen motif, üzüm salkımı ve asma yaprağıdır. Bolluk ve bereketin sembolü olan üzüm motifi, bölgede yaşayan halkın bağcılıkla uğraştığının bir kanıtıdır. İkinci işlenen önemli bir motifte gücü simgeleyen kartal motifidir.

Mezarların koruyucusu olarak işlenen aslan, mezar bekçisidir ve ölüyü düşmanlarından korur. Mezar anıtlarında sevilerek işlenen bir diğer motif de, savaşçılara ve kahramanlara ait bir savaş aleti veya ganimeti olan kalkan-kılıç motifidir

Seydişehir’de yer alan bir diğer antik kentse, antik adıyla Vasada bugünkü adıyla Bostandere kasabasıdır. Vasada antik kenti, Seydişehir’in kuzey-doğusunda bulunan Kestel Dağı’nın eteğindeki vadide, bugünkü Bostandere Kasabası’nın Aktepe mevkiinde yer almaktadır.

1969 yılında Bostandere kasabasına su getirmek üzere Aktepe mevkiinde suyolu açılırken kentte antik bir tiyatro kalıntısının varlığı anlaşılmış, durum Konya Arkeoloji Müzesi’ne duyurulmuştur. Bunun üzerine müze müdürü Arkeolog Gürbüz Alp başkanlığında 1970 yılında bölgede kazı çalışmaları başlamıştır. Roma dönemi amphitiyatro’nun kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Birçok araştırmacı tarafından incelenen Vasada antik kenti, Konya Koruma Kurulu’nun 11.11.1988 tarih, 325 no’lu kararı ve 24.05.1996 tarih, 2265 no’lu kararı ile iki kez birinci derecede  Arkeolojik Sit alanı ilan edilmiştir.

Seydişehir’de yer alan bir diğer önemli yerleşim yeri de, antik adı Arvana olan Çatmakaya köyü’dür. Suğla Gölü’nün güneyinde ve Toros Dağları’nın gölden itibaren yükselen eteklerinde yer alır. Suberde Höyüğe yakın olması buranın antik dönemde de var olduğunu ispatlamaktadır.

Antik yazar Strabon, Toros Dağları’nın yüksek tepelerinde ve vadilerinde yaşadıkları bilinen Homonadlar’dan bahseder. Strabon, Homanadlar için “çok yüksek ve çoğu yerde geçmesi olanaksız olan Toroslar’ın tepelerinin ortalarında birkaç vadiye bölünmüş çukur ve verimli bir düzlük vardır. İnsanlar bu düzlükleri sürdükleri halde dağların yamaçlarında ve mağaralarda yaşarlar. Çoğunlukla silahlanmışlardır. Ülkenin etrafındaki dağlar duvar görevi gördüğünden bunlar başkasının ülkesine saldırmayı adet edinmişlerdir.” diye belirtmektedir.

Homanadlar, sürekli başkaldıran, savaşçı, yenilmez bir kavimdir. Seydişehir’in köyü Çatmakaya (Arvana) yakınlarındaki Tınaz Tepe dağlarında ve mağaralarında yaşamışlardır. Bu vahşi kabile halkı, Romalılara huzur vermemiştir.

Toros Dağları gümüş, kurşun, altın ve demir madenleri bakımından oldukça zengindir. Özellikle gümüş, Anadolu’nun diğer merkezlerinde elde edilenlerle kıyaslanamayacak derecede kalitelidir.

Ön Asya’da kurulmuş devletlerin tarih boyunca dikkatlerini Toros Dağları’na çevirmelerinin temel sebebi buradaki zengin doğal maden yataklardır. Toros Dağları gümüş madenleri bakımından zengin olduğu için Asur kaynaklarında da sık sık adı geçmektedir. 

Türkiye’nin en çok karstlaşmış bölgesi olan Toroslar’ın orta kesiminde ülkemizin en büyük ve ekonomik boksit yatakları yer almaktadır. Seydişehir’de Mortaş, Doğankuzu ve Değirmenlik diye adlandırılan boksit yatakları yer almaktadır. Boksit tabandaki kireç taşlarının karstlaşması sırasında meydana gelen alterasyon ürününün karstik boşluklara dolması ve boksitleşme sürecine girmesiyle oluşan bir cevherdir. Seydişehir’de incelediğim eserlerin birçoğunun yapı malzemesi kireçtaşıdır. Boksit cevherinin bölgede bulunmasıyla bölgedeki kireçtaşının varlığı desteklenmektedir. Bulunan eserlerin yöresel kireçtaşından olmasının sebebi, yontuculuk sanatı için vazgeçilmez madde olan mermerin bölgede hemen hemen hiç bulunmayışındandır. Bölge halkının fakir olması, nitelikli taş ustalarını bölgeye getirerek lüks mezar anıtları yaptırmalarına engeldi. Bu yüzden bölgede dolaşan ikinci ve üçüncü derecedeki taş ustalarının oluşturduğu sanat bölgede kendini göstermiştir.

Prehistorik dönemden itibaren yerleşime sahne olan Seydişehir, gerek önemli yollar üzerinde olması, gerekse zengin maden yataklarına sahip olması nedeniyle birçok kavimin ilgisini çekmiş, birçok uygarlık kurulmuştur.

Bilimsel bir kazının, detaylı bir araştırmanın yapılmadığı, tarihi toprak altında bekleyen bakir bir kenti araştırmak benim için hem heyecanlı hem de yorucuydu.  Benim yaptığım mum ışığında, el yordamıyla çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın geçtiği toprakların nelere sahne olduğunu öğrenmeye çalışmak, bizden önce insanların nasıl bir yaşam mücadelesi verdiğini ortaya çıkartmaktı.

Yaptığım Çalışmalarla bu anlamda kent tarihine bir nebzede olsa ışık tuttuğuma inanıyorum.

 Arkeolog

Nebile YILDIZ ÖZÇELİK      

KAYNAK KÜPENİN İNCİSİ DERGİSİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.