Hakkı BALCI
Köşe Yazarı
Hakkı BALCI
 

BİR KAYMAKAM, BİR DOKTOR, BİR MÜDÜR, BİR SOSYAL DEMOKRAT; İKİ ANI…

Bazı konular vardır ki deruhte edersiniz… Muharririn de, muhabirinde kendisini meselenin bir parçası gibi hissettiği konu ve haberleri olur… Diğer konu ve haberlere duyduğunuzdan daha fazla sorumluluk hissi ile yaklaşırsınız… Duygularınız, ilkeleriniz ve bireysel değerlerinizle kompoze eder, etik kurallara bağlı kalarak ‘O’ konuyu kendi meseleniz haline getirir ve ehemmiyeti artırırsınız… İşte böyle bir konuyu, 1994 yılında yapım yönetim ve sunumunu yaptığım ‘Yerel Gerçekler’ isimli TV canlı yayın programında eni boyu işlemiş… Bir komşu ilçenin kaymakamı tarafından hakarete maruz kalan bir bayan doktorun uğradığı haksızlığı konu etmiştim… Gelen ihbara göre; O ilçenin kaymakamı toka yapmak için elini uzatır ancak bayan doktor elini vermez… Kaymakam çıldırır ve bayan doktoru azarlayarak hakaretlerle dışarıya çıkartır… Makamından kovar… Aldığım ihbarın doğruluğunu teyit ettikten hemen sonra kameraman arkadaşımla o ilçenin yolunu tuttuk… Kahve önünde bulunan vatandaşlara ilk sorum; doktor hanımefendinin erkek hastalarına aynı minvalde yaklaşıp yaklaşmadığı, poliklinik hizmetini mahremi gereği mi, mesleği gereği mi icra ettiğiydi… Öğrendim ki, böyle bir sorun yoktu… Kaymakam, temsil ettiği makamı ve titri itibari ile amir olandı ama bu vaziyet, ‘O’na doktoru ya da başkasını azarlama hakaret etme, makamından kovma hakkını vermezdi… Kişisel görüşüm; ‘Ne kanun, ne yönetmelik, ne de uygulamalar, bireye toka yapma, elini verme zorunluluğu vermez… El benim, kol benim vermiyorum…  Toka yapmak gibi mecburiyetim yok… Kaymakam değil istersen feriştah ol… O gün kaymakam ve doktor ilçede yoktu… Vatandaşlarla röportajımı yaptım ve aynı günün akşamı “Yerel Gerçekler” isimli canlı yayın programında sundum… Televizyon telefonları yoğun arama ve tebrikten dolayı inkıtaaya uğramıştı… Edindiğim bilgilere göre doktor mutluluk, Kaymakamda sitem dolu  tepkilerini bulundukları lokasyonda vermişler… Yani ne bayan doktoru, ne de kaymakamı hiç görmedim… Kim bilir, şimdi hangi konum ve hangi yaban ellerdelerdir… Olayın cereyanı buraya kadar böyle… Bundan sonrasını ise; hangi cümlelerle ifade edebilirim bilmiyorum ama doğrusu zayıf hissettim kendimi… Tuşlara hızlı gitmiyor elim… Başta belirttiğim gibi bir haksızlık ve hakaret vardı işlemeliydim… Sahiplendim ve işledim… Gelin görün ki! O vakıadan sonra tayin ve atamaları çıkan kaymakam beye elini vermeyen ‘O’ doktor; kaymakama zevce, Elini vermeyen bayan doktora hakaretler yağdıran, azarlayan, çık dışarı diyen ‘O’ kaymakam; doktora zevç olmuş… Ne diyebiliriz? Rab’bim huzurlu mutlu sağlıklı uzun ömürler versin… Oğulları ile ordu gızlarıyla gonşu olsunlar… Hülasası; Biz hayatı hesapsız yaşıyoruz… Düz… Saf… Biraz da salakça… ………………………… 1990 yılıydı… O yıllarda bayram, yılbaşı gibi özel günler tebrik kartları ile kutlanırdı… Yüzlerce tebrik kartına, günün anlam ve önemine binaen duygular ve temenniler yazılır posta yoluyla gönderilirdi… Dün gibi aklımda;Vefatı ile beni en çok üzen insanlardan olan güzel insan Halk Eğitim Müdürü Merhum Muzaffer Tatu Ağabey’ede bir tebrik kartı göndermştim… Kartın önünde hüsn-i hat çalışması vardı arkasında tebrik ve temennilerimi ise; kesik uçlu mürekkep kalemle, kırk beş derece eğik italik yazı karakterinde yazmıştım… “Sevgili Muzaffer abim, mümtaz insan, sen hayatı bütün yönleri ile en az 10 yıl öncesinden takip eden bir insansın… Dolayısı ile senin 1990 yılını değil, 2000 yılını şimdiden kutlar, ellerinden öperim…” Aradan aylar geçer ve Muzaffer ağabey sosyal demokrat bir arkadaşı ile politik bir tartışmaya girer… Muhafazakâr, milliyetçi yönü ile bilinen Muzaffer Tatu; mülahazasını espriyle ve yüksek sesle ifade ederek kendisine “sen gericisin oğlum” diyen sosyal demokrat arkadaşına, yılbaşında gönderdiğim ve cebinde taşıdığı tebrik kartını çıkarıp masaya vurarak ‘ulan hay goca gominis oku şu kartı bi, adam benim 1990 yılımı değil, 2000 yılımı şimdiden kutlamış… Bi defa hayatı senden 10 yıl öncesinden yaşıyorum… Gerici sensin...” der ve gülüşmeler… Vefat tarihi sanırım 1997 yılının bu aylarıydı Muzaffer abimin, hayatı cidden bizden önce takip etti ve bizden önce göç eyledi… Irak’ta Saddam’ın çadırdan çıkan postallı ayaklarına tekme atışını hiç unutmadım Muzaffer abi… Rabbim cenneti ile muamele etsin… GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ “Hayatta her şey olabilirsin; fakat mühim olan hayatın içinde insan olabilmektir…”
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2021 - Cumartesi

BİR KAYMAKAM, BİR DOKTOR, BİR MÜDÜR, BİR SOSYAL DEMOKRAT; İKİ ANI…

Bazı konular vardır ki deruhte edersiniz… Muharririn de, muhabirinde kendisini meselenin bir parçası gibi hissettiği konu ve haberleri olur… Diğer konu ve haberlere duyduğunuzdan daha fazla sorumluluk hissi ile yaklaşırsınız…

Duygularınız, ilkeleriniz ve bireysel değerlerinizle kompoze eder, etik kurallara bağlı kalarak ‘O’ konuyu kendi meseleniz haline getirir ve ehemmiyeti artırırsınız…

İşte böyle bir konuyu, 1994 yılında yapım yönetim ve sunumunu yaptığım ‘Yerel Gerçekler’ isimli TV canlı yayın programında eni boyu işlemiş… Bir komşu ilçenin kaymakamı tarafından hakarete maruz kalan bir bayan doktorun uğradığı haksızlığı konu etmiştim…

Gelen ihbara göre; O ilçenin kaymakamı toka yapmak için elini uzatır ancak bayan doktor elini vermez… Kaymakam çıldırır ve bayan doktoru azarlayarak hakaretlerle dışarıya çıkartır… Makamından kovar…

Aldığım ihbarın doğruluğunu teyit ettikten hemen sonra kameraman arkadaşımla o ilçenin yolunu tuttuk… Kahve önünde bulunan vatandaşlara ilk sorum; doktor hanımefendinin erkek hastalarına aynı minvalde yaklaşıp yaklaşmadığı, poliklinik hizmetini mahremi gereği mi, mesleği gereği mi icra ettiğiydi… Öğrendim ki, böyle bir sorun yoktu…

Kaymakam, temsil ettiği makamı ve titri itibari ile amir olandı ama bu vaziyet, ‘O’na doktoru ya da başkasını azarlama hakaret etme, makamından kovma hakkını vermezdi…

Kişisel görüşüm; ‘Ne kanun, ne yönetmelik, ne de uygulamalar, bireye toka yapma, elini verme zorunluluğu vermez… El benim, kol benim vermiyorum…  Toka yapmak gibi mecburiyetim yok… Kaymakam değil istersen feriştah ol…

O gün kaymakam ve doktor ilçede yoktu… Vatandaşlarla röportajımı yaptım ve aynı günün akşamı “Yerel Gerçekler” isimli canlı yayın programında sundum… Televizyon telefonları yoğun arama ve tebrikten dolayı inkıtaaya uğramıştı…

Edindiğim bilgilere göre doktor mutluluk, Kaymakamda sitem dolu  tepkilerini bulundukları lokasyonda vermişler… Yani ne bayan doktoru, ne de kaymakamı hiç görmedim… Kim bilir, şimdi hangi konum ve hangi yaban ellerdelerdir

Olayın cereyanı buraya kadar böyle…

Bundan sonrasını ise; hangi cümlelerle ifade edebilirim bilmiyorum ama doğrusu zayıf hissettim kendimi… Tuşlara hızlı gitmiyor elim…

Başta belirttiğim gibi bir haksızlık ve hakaret vardı işlemeliydimSahiplendim ve işledim…

Gelin görün ki!

O vakıadan sonra tayin ve atamaları çıkan kaymakam beye elini vermeyen ‘O’ doktor; kaymakama zevce,

Elini vermeyen bayan doktora hakaretler yağdıran, azarlayan, çık dışarı diyen ‘O’ kaymakam; doktora zevç olmuş…

Ne diyebiliriz?

Rab’bim huzurlu mutlu sağlıklı uzun ömürler versin…

Oğulları ile ordu gızlarıyla gonşu olsunlar…

Hülasası;

Biz hayatı hesapsız yaşıyoruz…

Düz… Saf… Biraz da salakça…

…………………………

1990 yılıydı…

O yıllarda bayram, yılbaşı gibi özel günler tebrik kartları ile kutlanırdı… Yüzlerce tebrik kartına, günün anlam ve önemine binaen duygular ve temenniler yazılır posta yoluyla gönderilirdi…

Dün gibi aklımda;Vefatı ile beni en çok üzen insanlardan olan güzel insan Halk Eğitim Müdürü Merhum Muzaffer Tatu Ağabey’ede bir tebrik kartı göndermştim…

Kartın önünde hüsn-i hat çalışması vardı arkasında tebrik ve temennilerimi ise; kesik uçlu mürekkep kalemle, kırk beş derece eğik italik yazı karakterinde yazmıştım…

“Sevgili Muzaffer abim, mümtaz insan, sen hayatı bütün yönleri ile en az 10 yıl öncesinden takip eden bir insansın… Dolayısı ile senin 1990 yılını değil, 2000 yılını şimdiden kutlar, ellerinden öperim…”

Aradan aylar geçer ve Muzaffer ağabey sosyal demokrat bir arkadaşı ile politik bir tartışmaya girer… Muhafazakâr, milliyetçi yönü ile bilinen Muzaffer Tatu; mülahazasını espriyle ve yüksek sesle ifade ederek kendisine “sen gericisin oğlum” diyen sosyal demokrat arkadaşına, yılbaşında gönderdiğim ve cebinde taşıdığı tebrik kartını çıkarıp masaya vurarak ‘ulan hay goca gominis oku şu kartı bi, adam benim 1990 yılımı değil, 2000 yılımı şimdiden kutlamış… Bi defa hayatı senden 10 yıl öncesinden yaşıyorum… Gerici sensin...” der ve gülüşmeler…

Vefat tarihi sanırım 1997 yılının bu aylarıydı Muzaffer abimin, hayatı cidden bizden önce takip etti ve bizden önce göç eyledi…

Irak’ta Saddam’ın çadırdan çıkan postallı ayaklarına tekme atışını hiç unutmadım Muzaffer abi…

Rabbim cenneti ile muamele etsin…

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

“Hayatta her şey olabilirsin; fakat mühim olan hayatın içinde insan olabilmektir…”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.