Ha Ayakkabı Kutusu ,Ha Baklava Kutusu

Türkiye 13.07.2025 - 14:40, Güncelleme: 13.07.2025 - 14:40
 

Ha Ayakkabı Kutusu ,Ha Baklava Kutusu

Nilüfer Özpolat Köşe Yazısı

     Yenicamii cocuğuyum ben, bağarasında yaşadım en güzel günlerimi … Çok şükür; tabletsiz, laptopsuz, konsolsuz, sanal gerçeksiz  güzel günlerdi.       Sokaklar da inin cinin top oynadığı bu zamanların tam aksine, her  sabah pijamaları üzerinde  sokağa koşan,  acıktıkça ekmeğe salça sürüp karnını doyuran ,  gecenin geç saatlerin de  “Artık başım bu gürültüyü kaldırmıyor” diye nara atan bir amcanın sesiyle  evlere dönen çocuklardık.        Yakan top oynadık.  Karşı  grubun  en çevik üyesini, topumuzla vurana  kadar gayret ettik… Evet yakan top oynadık.  Ama ne orman, ne de  otel yaktık. Hele otel yapılsın diye orman yakanları hiç tanımadık.       5 taş oynadık.  Yukarıya attığımız  taş yere düşene kadar, bir bir topladık diğer taşları yerden . Baş parmağımız ve işaret parmağımız arasını köprü yaptık.  Havaya attığımız taşın düşme hızı ile köprünün altından taş geçirme hızımızı hesapladıkta;  Itibarımız için  5 uçakla gezilere gidebilecek büyüklerimiz olacağını veya kendisini hiç görmediğimiz köprülerin parasını ödeyeceğimizi hiç hesaba katmadık.        İp atladık. Ipin uçlarından tutup salladı arkadaşlarımız, sırayla içeri girip dönüp duran ipin içinde zıpladık, eğlendik, neşelendikte;        Gelecek günler de ipi hep halkın sallayacağını, eğlenip gülenlerinde seçilmiş azınlık olacağını ön göremedik.     Sandalye   kapmaca oynadık. Öğretmen müziği kapatınca en yakın sandalyeye oturanlar kazanıyordu. Ayakta kalan tek kişi eleniliyordu.     Su gibi aktı zaman. Oyun değişti.     Bazıları  sandalyelere sımsıkı bağlandı.  Bu bağlanan sandalye  babadan oğula, dayıdan yeğene aktarıldı.  Adamını bulana sandalye ayarlandı.  Müzik çalarken de , kapatılınca ayakta kalan hep gariban vatandaştı.      El ele tutuştuk. En saf, en temiz duygularla bağırdık. “ Kutu kutu pense, Elmayı yense, Arakadaşım Ayşe Arkasına dönse ”   Sırası gelen arkasına döndü. Yine aynı sevgi ve güvenle, sıramız geldikçe, ismimiz söylendikçe yüzümüzü tekrardan döndük birbirimize…    Ve büyüdük, büyüdük… Kutu kutu pense, kutu kutu paralara bıraktı yerini,    Arkadaşımız vatandaştan arkasına dönmesi, gözlerini yumması istendi.    Baklava  kutuları, ayakkabı kutularıyla  yarışa girdi. Bizim kavgamız, kaygımız  hiç bir zaman; hakkımız, emeğimiz, alınterimiz geleceğimiz olmadı…    Kavgalar ;  “Sizinkiler yaptı , sıra bizimkilerde”den öteye bir türlü geçemedi.     Kardeş  birlikteliğiyle halka şeklinde oturduk;    “Yağ satarım, bal satarım, ustam öldü ben satarım.” diye şarkılar söyledik, alkış tutarak.  Ebe elinde ki mendili bir arkadaşın arkasına bıraktı. Hep birlikte bağırdık;  “Zambak, zumbak dön arkana iyi bak.”  Herkes döndü arkasına baktı, mendil bende mi? diye…  Mendili kapan koştu ebe arkadaşımızın peşinden.  Yine yükselttik seslerimizi;  “Tavşan kaç, tazı tut. Tavşan kaç, tazı tut .”   Günü  geldi, yağ sattık, yeri geldi bal sattık ama memleketimizi asla satmadık.   “Zambak zumbak dön arkana iyi bak” sözleri kimseyi etkilemedi.    Kimse arkamızdan ne işler dönüyor diye merak etmedi.     Tüm oyunlar gözlerimizin içine bakıla bakıla, önümüzde, meydanlarda sergilendi.    Kaçan tavşanında, kovalayan tazınında ipinin aynı el de olduğu belgelendi.      Kör ebe oynadık. Kimse kör olmak istemiyordu.”Portakalı soyduk, baş ucumuza koyduk. Bir yalan uydurduk.”   Kör ebeyi bulduk. Gözlerini kapadık. Etrafa yayıldık. Yakalananı ebe yaptık.     Gel zaman, git zaman hepimiz kör olduk.  Gözlerimizi oyalı yazmalarla sıkıca bağladık . Sağır ettik işiten kulaklarımızı, lal ettik şakıyan dillerimizi… Hakikate  kör ve sağır, haksızlıklara dilsiz şeytandık…        Oyuna, oynaşa daldık. Bu hep böyle gidecek sandık.      15 asır öncesinden beri semalarda yankılanan bir ayet teselli oldu, farkında olan yüreklere ;            (Ey insan!) Sakın sanma ki; Allah zalimlerin yaptıklarından gafil (habersiz ve ilgisiz)dir. Sadece onları, gözlerin dehşetle döneceği (korku ve şaşkınlıktan bakışlarına baygınlık geleceği) bir güne kadar ertelemektedir. (İbrahim Suresi 42)        
Nilüfer Özpolat Köşe Yazısı

     Yenicamii cocuğuyum ben, bağarasında yaşadım en güzel günlerimi … Çok şükür; tabletsiz, laptopsuz, konsolsuz, sanal gerçeksiz  güzel günlerdi.

 

    Sokaklar da inin cinin top oynadığı bu zamanların tam aksine, her  sabah pijamaları üzerinde  sokağa koşan,

 acıktıkça ekmeğe salça sürüp karnını doyuran ,

 gecenin geç saatlerin de  “Artık başım bu gürültüyü kaldırmıyor” diye nara atan bir amcanın sesiyle  evlere dönen çocuklardık.

 

     Yakan top oynadık.

 Karşı  grubun  en çevik üyesini, topumuzla vurana  kadar gayret ettik…

Evet yakan top oynadık.  Ama ne orman, ne de  otel yaktık.

Hele otel yapılsın diye orman yakanları hiç tanımadık.

 

    5 taş oynadık.

 Yukarıya attığımız  taş yere düşene kadar, bir bir topladık diğer taşları yerden .

Baş parmağımız ve işaret parmağımız arasını köprü yaptık.

 Havaya attığımız taşın düşme hızı ile köprünün altından taş geçirme hızımızı hesapladıkta;

 Itibarımız için  5 uçakla gezilere gidebilecek büyüklerimiz olacağını veya kendisini hiç görmediğimiz köprülerin parasını ödeyeceğimizi hiç hesaba katmadık.

       İp atladık. Ipin uçlarından tutup salladı arkadaşlarımız, sırayla içeri girip dönüp duran ipin içinde zıpladık, eğlendik, neşelendikte;

       Gelecek günler de ipi hep halkın sallayacağını, eğlenip gülenlerinde seçilmiş azınlık olacağını ön göremedik.

    Sandalye   kapmaca oynadık.

Öğretmen müziği kapatınca en yakın sandalyeye oturanlar kazanıyordu. Ayakta kalan tek kişi eleniliyordu.

    Su gibi aktı zaman. Oyun değişti.

    Bazıları  sandalyelere sımsıkı bağlandı.

 Bu bağlanan sandalye  babadan oğula, dayıdan yeğene aktarıldı.

 Adamını bulana sandalye ayarlandı.

 Müzik çalarken de , kapatılınca ayakta kalan hep gariban vatandaştı.

 

   El ele tutuştuk. En saf, en temiz duygularla bağırdık.

“ Kutu kutu pense,

Elmayı yense,

Arakadaşım Ayşe

Arkasına dönse ”

  Sırası gelen arkasına döndü.

Yine aynı sevgi ve güvenle, sıramız geldikçe, ismimiz söylendikçe yüzümüzü tekrardan döndük birbirimize…

   Ve büyüdük, büyüdük… Kutu kutu pense, kutu kutu paralara bıraktı yerini,

   Arkadaşımız vatandaştan arkasına dönmesi, gözlerini yumması istendi.

   Baklava  kutuları, ayakkabı kutularıyla  yarışa girdi.

Bizim kavgamız, kaygımız  hiç bir zaman; hakkımız, emeğimiz, alınterimiz geleceğimiz olmadı…

   Kavgalar ;

 “Sizinkiler yaptı , sıra bizimkilerde”den öteye bir türlü geçemedi.

    Kardeş  birlikteliğiyle halka şeklinde oturduk;

   “Yağ satarım, bal satarım, ustam öldü ben satarım.” diye şarkılar söyledik, alkış tutarak.

 Ebe elinde ki mendili bir arkadaşın arkasına bıraktı. Hep birlikte bağırdık;

 “Zambak, zumbak dön arkana iyi bak.”

 Herkes döndü arkasına baktı, mendil bende mi? diye…

 Mendili kapan koştu ebe arkadaşımızın peşinden.

 Yine yükselttik seslerimizi;

 “Tavşan kaç, tazı tut. Tavşan kaç, tazı tut .”

  Günü  geldi, yağ sattık, yeri geldi bal sattık ama memleketimizi asla satmadık.

  “Zambak zumbak dön arkana iyi bak” sözleri kimseyi etkilemedi.

   Kimse arkamızdan ne işler dönüyor diye merak etmedi.

    Tüm oyunlar gözlerimizin içine bakıla bakıla, önümüzde, meydanlarda sergilendi.

   Kaçan tavşanında, kovalayan tazınında ipinin aynı el de olduğu belgelendi.

 

   Kör ebe oynadık. Kimse kör olmak istemiyordu.”Portakalı soyduk, baş ucumuza koyduk. Bir yalan uydurduk.”

  Kör ebeyi bulduk. Gözlerini kapadık. Etrafa yayıldık. Yakalananı ebe yaptık.

 

  Gel zaman, git zaman hepimiz kör olduk.

 Gözlerimizi oyalı yazmalarla sıkıca bağladık .

Sağır ettik işiten kulaklarımızı, lal ettik şakıyan dillerimizi…

Hakikate  kör ve sağır, haksızlıklara dilsiz şeytandık…

 

     Oyuna, oynaşa daldık. Bu hep böyle gidecek sandık.

     15 asır öncesinden beri semalarda yankılanan bir ayet teselli oldu, farkında olan yüreklere ;

           (Ey insan!) Sakın sanma ki; Allah zalimlerin yaptıklarından gafil (habersiz ve ilgisiz)dir. Sadece onları, gözlerin dehşetle döneceği (korku ve şaşkınlıktan bakışlarına baygınlık geleceği) bir güne kadar ertelemektedir.

(İbrahim Suresi 42)

     

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.