Seydişehir'in manevi mimarları

Güncel (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 26.02.2017 - 04:21, Güncelleme: 26.02.2017 - 04:21
 

Seydişehir'in manevi mimarları

Her şehrin fiziki yapısını oluşturan ve etkileyen planlayıcılar olduğu gibi manevi gelişmesini sağlayan ve etkileyen bir de manevi önderleri vardır.Onları görmesek de geride bıraktıkları manevi miras ile bize örnek olmaya devam ederler.

SEYDİŞEHİR’İN MANEVİ MİMARLARI Konya ili Seydişehir kazası, Horasanlı mutasavvıf Seyyid Harun Veli tarafından 1302-1310 yılları arasında kurulmuştur. Soyu, baba tarafından İmam Musa Kâzım’a ve anne tarafından ise Veysel Karani’ye dayanan Seyyid Harun Veli; Horasan’da seçkin bir ailede yetişmiş, kardeşi Seyyid Bedreddin ile birlikte sarayda özel hocalardan eğitim görmüş ve amcasının vefatından sonra Horasan Emiri olmuştur.   Kardeşi Seyyid Bedreddin’in neslinden gelen Şeyh Musa oğlu Abdülkerim’in h. 962/1554 yılında yazdığı Makâlât-ı Seyyid Harun adlı esere göre; Seyyid Harun Veli, Horasan’da âdil bir hükümdarken, bir gün atalarının kabirlerini ziyareti sırasında gaipten “Harun! Anadolu’ya git. Karaman vilayetinde Küpe Dağı’nın doğu tarafına bir şehir kur. O şehrin halkı, sâlih kimselerden ola. Şâki olanların akıbeti hayır olmaya” diye bir ses duyar. Bu sözler, her kabir ziyaretinde tekrarlanınca beyliği bırakıp kendini ibadete verir ve nice ilahî sırlara erişir.   Karaman ili ve Küpe Dağı’nın nerede olduğunu öğrenmek için halvete girip Allah’a dua ve niyazda bulunurken “Harun! Bir bulut sana kılavuz olacak” diye bir ses işitir, heyecanla dergâhtan dışarı çıkar ve gökyüzünde bulutu görür. Kardeşi Seyyid Bedreddin, Mahmut Seydi, Akça Baba, Nasipli Baba, Haydar Baba, Ali Baba, Gök Demir Baba’dan oluşan kırk kişiyi de yanına alır, bulutun rehberliğinde yola çıkar.   Kafileyi, Bağdat’ın girişinde Cafer-i Sadık soyundan Şeyh Alâeddin karşılar ve Seyyid Harun’u dergâhında başköşeye oturtur, ona şeyhlerin izlediği yol hakkında bilgiler verir, tarikatın usül ve erkânını öğretir, kendisine abâ ve asa verip esmâlar telkin eder. Kırk gün Bağdat’ta kalarak Şeyh Alâeddin’den tasavvuf eğitimi alan Seyyid Harun Veli, buradan ayrılıp kafileyle, Konya’da Hoca Faruk Mescidi’ne varır. Burada iki rekât namaz kıldıktan sonra mutasavvıf Hoca Fakıh’ın kabrini ziyaret eder. Bulut hareketlenince tekrar yola çıkan kafile, Hatunsaray yakınında konakladığında hasta olan kardeşi Seyyid Bedreddin vefat eder, onu oraya defnederler.   Kafile, Çukurçimen ve May üzerinden Başkaraviran köyüne uğrar, orada bir süre kaldıktan sonra bugünkü Seyyid Harun Camii’nin bulunduğu Çiğdem Tepesi’ne gelir. Seyyid Harun Veli, bulutun üzerinde durduğu Çiğdem Tepesi’ne çıkıp etrafı seyreder, bu sırada bazı ilahî işaretlerle kendisine şehrin planı gösterilir. Seyyid Harun Veli, şehrin inşası için yardıma gelen bölge halkına, “Ey cemaat! Kudretten bir şehir yapmak emrolundu. İnşallah sonradan gelene bu şehir, çok faydalı ola. Şâki olan onmayıp akıbeti hayr olmaya” diye bir konuşma yapar. Kale, cami ve külliyesi için kullanılan taşlar, Elite (Vervelit) isimli antik bir şehrin kalıntılarından getirilir, ağaçlar ise Küpe Dağı’nın Pınarbaşı ve Ağılkaya mevkilerinden temin edilir, şehrin ilk nüvesi olarak kale, mescit, medrese, zâviye, hamam ve bazı evler inşa edilir. Şehrin kuruluşu sırasında Seyyid Harun Veli’nin pek çok kerameti görülür.   Seyyid Harun’un Seydişehir’e geldiği sırada bölgede Eşrefoğlu Mehmet Bey (1302-1320) hüküm sürmekteydi. Mehmet Bey, başlangıçta Seyyid Harun’dan çekinip düşmanca bir tavır takınmış, sonradan onun iktidar hırsı içinde olmadığını, dervişlikten başka gayesi bulunmadığını görünce onun en büyük destekçisi olmuş, hatta Seydişehir’de kurulan külliye için Seydişehir ve Beyşehir’de vakıflar tahsis etmiştir. Bu tarihten sonra eski adı Süleymaniye olan Beyşehir, “Beğ şehri”, Seydişehir ise “Seydi şehri” ve “Seyyid şehri” adlarıyla anılmaya başlamıştır. Kuruluşundan Cumhuriyet’in ilanına kadar “Seydi şehri” adı kullanılırken, Cumhuriyet sonrası şehrin adı “Seydişehir” olarak değiştirilmiştir.   Seyyid Harun Veli, şehrin kuruluşundan bir süre sonra inzivaya çekilmiş, namazlarını cemaatle tekkesinde eda etmiş, ömrünün kalan kısmını çok az yemek yiyerek fazla kimseyle konuşmadan tefekkür içerisinde burada geçirmiştir.   Seyyid Harun Veli, sağlığında halifelerini irşat için değişik bölgelere göndermiştir. Mahmut Seydi’yi Alanya’ya, Zekeriya Baba’yı Manavgat’a, Ali Baba, Gök Seydi, Kilimpuş ve Siyah Derviş’i Teke (Antalya) iline, Akça Baba’yı Germiyan (Kütahya) iline, Nasipli Baba’yı Aydın iline, Gök Demir Baba’yı Atâ’ya yollamış, Haydar Baba’ya ise “Suyun öte tarafında Bük’ten beri bir yerde yurt tut.” demiştir. Onlara gittikleri yerlerde hak yolundan ayrılmamalarını, cihat etmelerini ve fakir fukarayı koruyup kollamalarını tavsiye etmiştir. Seyyid Harun Veli, h. 23 Rebiülevvel 720/3 Mayıs 1320 tarihinde vefat etmiş, vasiyeti üzerine tekkesinin bulunduğu yere defnedilip üzerine türbe yapılmıştır.   Seyyid Harun Veli; fikirleri, hayat tarzı ve sahip olduğu misyonu itibariyle toplum nezdinde çok saygın ve önemli bir yere sahipti. O, bölgedeki gayr-i Müslimlere karşı savaşan bir mücahit, insanları İslam’a çağıran bir davetçi, onların hidayete ermesini sağlayan bir mürşit ve rehber, onlara öncülük eden bir lider, duasıyla şifa veren, fakirleri koruyup kollayan bir Allah dostuydu. Ayrıca o, kurduğu medresenin ilk müderrisiydi. Seyyid soyundan gelenlerin ders verdiği bu medrese, bölgenin önemli bir eğitim kurumu olarak varlığını ve faaliyetlerini uzun yıllar sürdürmüştür. Seyyid Harun Veli’nin vefatından sonra yerine Halife Sultan geçmiş, onun da 1367 yılında vefat etmesi üzerine Seyyid Harun Veli’nin yetişmesine ve terbiyesine büyük önem verdiği kardeşi Seyyid Bedreddin’in oğluMusa, şeyh olmuştur. Şeyh Musa’dan sonra şeyhlik görevi, bu soydan gelenler tarafından yürütülmüştür.İzlenen bu tasavvufi yol, daha sonraları Seydiyye tarikatı olarak anılmaya başlamıştır. Antalya, Aydın ve Saruhan (Manisa) illerindeki Seydiyye tarikatı mensupları, 1600 yıllarına kadar Seydişehir’i sık sık ziyaret etmişler ve aradaki bağlantıyı koparmamışlardır. SeyyidBalkık, Seyyid Ahmet el-Alâ’î, Elmesut köyünde Şeyh Enbiya, Taraşcı’da Şeyh Mahmut b. Yahya, Gökçehüyük’te Muhsin ve Muslihiddin Efendiler, Türbe Camii’nin bahçesinde medfunKâdirî tarikatı Şeyhi Abdülkadir Geylani (1504-1583) ve erenleri; Seydişehir’in manevi mimarları ve dönemlerinin birer kanaat önderleri olarak topluma hizmet etmişlerdir. 1800’lü yıllardan sonra Seydişehir bölgesinde Nakşibendi tarikatı Hâlidî kolunun aktif olduğu görülmektedir. Seydişehir’de bu tasavvufi hareket, ilk önce Şirvanlızâde Şeyh Nuri Efendi (ö.1832) ile tanınmış, ardından Ödemişli Hasan Kudsî Efendi (ö.1834) ve Seydişehir-Çavuş’ta medfun Bozkırlı Memiş (Mehmet Kudsî) Efendi (1784-1852) ile büyük taraftar bulmuştur. Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi (1807-1903)’nin müderrisliği ve mürşitliği döneminde Seydişehir; bir ilim ve kültür merkezi haline gelirken Nakşibendi tarikatı Hâlidi kolu da, bölgenin tek hâkimi olmuş ve en parlak dönemini yaşamıştır. KAYNAK: Şerafettin Yıldız, Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi (1807-1903), Çizgi Kitabevi, Konya 2015, s.1-4.     seydişehir velileri, seydişehir evliyaları, seydişehir alimleri, seydişehir manevi önderleri,seydi harun, seydişehirli hacı abdullah efendi,seydişehir mutasavvıfları
Her şehrin fiziki yapısını oluşturan ve etkileyen planlayıcılar olduğu gibi manevi gelişmesini sağlayan ve etkileyen bir de manevi önderleri vardır.Onları görmesek de geride bıraktıkları manevi miras ile bize örnek olmaya devam ederler.

SEYDİŞEHİR’İN MANEVİ MİMARLARI

Konya ili Seydişehir kazası, Horasanlı mutasavvıf Seyyid Harun Veli tarafından 1302-1310 yılları arasında kurulmuştur. Soyu, baba tarafından İmam Musa Kâzım’a ve anne tarafından ise Veysel Karani’ye dayanan Seyyid Harun Veli; Horasan’da seçkin bir ailede yetişmiş, kardeşi Seyyid Bedreddin ile birlikte sarayda özel hocalardan eğitim görmüş ve amcasının vefatından sonra Horasan Emiri olmuştur.

 

Kardeşi Seyyid Bedreddin’in neslinden gelen Şeyh Musa oğlu Abdülkerim’in h. 962/1554 yılında yazdığı Makâlât-ı Seyyid Harun adlı esere göre; Seyyid Harun Veli, Horasan’da âdil bir hükümdarken, bir gün atalarının kabirlerini ziyareti sırasında gaipten “Harun! Anadolu’ya git. Karaman vilayetinde Küpe Dağı’nın doğu tarafına bir şehir kur. O şehrin halkı, sâlih kimselerden ola. Şâki olanların akıbeti hayır olmaya” diye bir ses duyar. Bu sözler, her kabir ziyaretinde tekrarlanınca beyliği bırakıp kendini ibadete verir ve nice ilahî sırlara erişir.

 

Karaman ili ve Küpe Dağı’nın nerede olduğunu öğrenmek için halvete girip Allah’a dua ve niyazda bulunurken “Harun! Bir bulut sana kılavuz olacak” diye bir ses işitir, heyecanla dergâhtan dışarı çıkar ve gökyüzünde bulutu görür. Kardeşi Seyyid Bedreddin, Mahmut Seydi, Akça Baba, Nasipli Baba, Haydar Baba, Ali Baba, Gök Demir Baba’dan oluşan kırk kişiyi de yanına alır, bulutun rehberliğinde yola çıkar.

 

Kafileyi, Bağdat’ın girişinde Cafer-i Sadık soyundan Şeyh Alâeddin karşılar ve Seyyid Harun’u dergâhında başköşeye oturtur, ona şeyhlerin izlediği yol hakkında bilgiler verir, tarikatın usül ve erkânını öğretir, kendisine abâ ve asa verip esmâlar telkin eder. Kırk gün Bağdat’ta kalarak Şeyh Alâeddin’den tasavvuf eğitimi alan Seyyid Harun Veli, buradan ayrılıp kafileyle, Konya’da Hoca Faruk Mescidi’ne varır. Burada iki rekât namaz kıldıktan sonra mutasavvıf Hoca Fakıh’ın kabrini ziyaret eder. Bulut hareketlenince tekrar yola çıkan kafile, Hatunsaray yakınında konakladığında hasta olan kardeşi Seyyid Bedreddin vefat eder, onu oraya defnederler.

 

Kafile, Çukurçimen ve May üzerinden Başkaraviran köyüne uğrar, orada bir süre kaldıktan sonra bugünkü Seyyid Harun Camii’nin bulunduğu Çiğdem Tepesi’ne gelir. Seyyid Harun Veli, bulutun üzerinde durduğu Çiğdem Tepesi’ne çıkıp etrafı seyreder, bu sırada bazı ilahî işaretlerle kendisine şehrin planı gösterilir. Seyyid Harun Veli, şehrin inşası için yardıma gelen bölge halkına, “Ey cemaat! Kudretten bir şehir yapmak emrolundu. İnşallah sonradan gelene bu şehir, çok faydalı ola. Şâki olan onmayıp akıbeti hayr olmaya” diye bir konuşma yapar. Kale, cami ve külliyesi için kullanılan taşlar, Elite (Vervelit) isimli antik bir şehrin kalıntılarından getirilir, ağaçlar ise Küpe Dağı’nın Pınarbaşı ve Ağılkaya mevkilerinden temin edilir, şehrin ilk nüvesi olarak kale, mescit, medrese, zâviye, hamam ve bazı evler inşa edilir. Şehrin kuruluşu sırasında Seyyid Harun Veli’nin pek çok kerameti görülür.

 

Seyyid Harun’un Seydişehir’e geldiği sırada bölgede Eşrefoğlu Mehmet Bey (1302-1320) hüküm sürmekteydi. Mehmet Bey, başlangıçta Seyyid Harun’dan çekinip düşmanca bir tavır takınmış, sonradan onun iktidar hırsı içinde olmadığını, dervişlikten başka gayesi bulunmadığını görünce onun en büyük destekçisi olmuş, hatta Seydişehir’de kurulan külliye için Seydişehir ve Beyşehir’de vakıflar tahsis etmiştir. Bu tarihten sonra eski adı Süleymaniye olan Beyşehir, “Beğ şehri”, Seydişehir ise “Seydi şehri” ve “Seyyid şehri” adlarıyla anılmaya başlamıştır. Kuruluşundan Cumhuriyet’in ilanına kadar “Seydi şehri” adı kullanılırken, Cumhuriyet sonrası şehrin adı “Seydişehir” olarak değiştirilmiştir.

 

Seyyid Harun Veli, şehrin kuruluşundan bir süre sonra inzivaya çekilmiş, namazlarını cemaatle tekkesinde eda etmiş, ömrünün kalan kısmını çok az yemek yiyerek fazla kimseyle konuşmadan tefekkür içerisinde burada geçirmiştir.

 

Seyyid Harun Veli, sağlığında halifelerini irşat için değişik bölgelere göndermiştir. Mahmut Seydi’yi Alanya’ya, Zekeriya Baba’yı Manavgat’a, Ali Baba, Gök Seydi, Kilimpuş ve Siyah Derviş’i Teke (Antalya) iline, Akça Baba’yı Germiyan (Kütahya) iline, Nasipli Baba’yı Aydın iline, Gök Demir Baba’yı Atâ’ya yollamış, Haydar Baba’ya ise “Suyun öte tarafında Bük’ten beri bir yerde yurt tut.” demiştir. Onlara gittikleri yerlerde hak yolundan ayrılmamalarını, cihat etmelerini ve fakir fukarayı koruyup kollamalarını tavsiye etmiştir. Seyyid Harun Veli, h. 23 Rebiülevvel 720/3 Mayıs 1320 tarihinde vefat etmiş, vasiyeti üzerine tekkesinin bulunduğu yere defnedilip üzerine türbe yapılmıştır.

 

Seyyid Harun Veli; fikirleri, hayat tarzı ve sahip olduğu misyonu itibariyle toplum nezdinde çok saygın ve önemli bir yere sahipti. O, bölgedeki gayr-i Müslimlere karşı savaşan bir mücahit, insanları İslam’a çağıran bir davetçi, onların hidayete ermesini sağlayan bir mürşit ve rehber, onlara öncülük eden bir lider, duasıyla şifa veren, fakirleri koruyup kollayan bir Allah dostuydu. Ayrıca o, kurduğu medresenin ilk müderrisiydi. Seyyid soyundan gelenlerin ders verdiği bu medrese, bölgenin önemli bir eğitim kurumu olarak varlığını ve faaliyetlerini uzun yıllar sürdürmüştür.

Seyyid Harun Veli’nin vefatından sonra yerine Halife Sultan geçmiş, onun da 1367 yılında vefat etmesi üzerine Seyyid Harun Veli’nin yetişmesine ve terbiyesine büyük önem verdiği kardeşi Seyyid Bedreddin’in oğluMusa, şeyh olmuştur. Şeyh Musa’dan sonra şeyhlik görevi, bu soydan gelenler tarafından yürütülmüştür.İzlenen bu tasavvufi yol, daha sonraları Seydiyye tarikatı olarak anılmaya başlamıştır. Antalya, Aydın ve Saruhan (Manisa) illerindeki Seydiyye tarikatı mensupları, 1600 yıllarına kadar Seydişehir’i sık sık ziyaret etmişler ve aradaki bağlantıyı koparmamışlardır.

SeyyidBalkık, Seyyid Ahmet el-Alâ’î, Elmesut köyünde Şeyh Enbiya, Taraşcı’da Şeyh Mahmut b. Yahya, Gökçehüyük’te Muhsin ve Muslihiddin Efendiler, Türbe Camii’nin bahçesinde medfunKâdirî tarikatı Şeyhi Abdülkadir Geylani (1504-1583) ve erenleri; Seydişehir’in manevi mimarları ve dönemlerinin birer kanaat önderleri olarak topluma hizmet etmişlerdir.

1800’lü yıllardan sonra Seydişehir bölgesinde Nakşibendi tarikatı Hâlidî kolunun aktif olduğu görülmektedir. Seydişehir’de bu tasavvufi hareket, ilk önce Şirvanlızâde Şeyh Nuri Efendi (ö.1832) ile tanınmış, ardından Ödemişli Hasan Kudsî Efendi (ö.1834) ve Seydişehir-Çavuş’ta medfun Bozkırlı Memiş (Mehmet Kudsî) Efendi (1784-1852) ile büyük taraftar bulmuştur. Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi (1807-1903)’nin müderrisliği ve mürşitliği döneminde Seydişehir; bir ilim ve kültür merkezi haline gelirken Nakşibendi tarikatı Hâlidi kolu da, bölgenin tek hâkimi olmuş ve en parlak dönemini yaşamıştır.

KAYNAK: Şerafettin Yıldız, Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi (1807-1903), Çizgi Kitabevi, Konya 2015, s.1-4.

 

 

seydişehir velileri, seydişehir evliyaları, seydişehir alimleri, seydişehir manevi önderleri,seydi harun, seydişehirli hacı abdullah efendi,seydişehir mutasavvıfları

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.