Muhammed Kemal ERDEM
Köşe Yazarı
Muhammed Kemal ERDEM
 

27 MAYIS DARBESİ OLMASAYDI ADNAN MENDERES KONYALILARLA BULUSACAKTI

  ( Geçmişte “27 Mayıs 1960 – Adnan Menderes ve Konya” başlığıyla yayımlanan bu araştırma yazısı, 27 Mayıs’ın yıldönümü vesilesiyle, yeni bilgi ve belgeler ışığında güncellenerek yeniden kaleme alınmıştır. M. K. ERDEM)  Bugün 27 Mayıs darbesinin 65. Yıl dönümü. Seçimle iş başına gelmiş, ülkeyi yöneten meclisin üçte ikisi ve çok sayıda bürokrattan oluşan yaklaşık 600 kişinin bir sabah evlerinden alınarak iki yıl sürecek bir esarete maruz bırakıldığı günün yıl dönümü. Darbenin üzerinden yıllar geçmiş olsa da Türkiye’nin sosyal ve siyasi hayatında açtığı yaralar hala taze sayılır. Zira 27 Mayıs, ülkemizin elli yıllık insan birikimini bir gecede imha etmiştir. Bu imhadan sadece siyasiler ve bürokratlar değil, bizzat Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendisi de nasibini almıştır. “Sıfır General” formülü ile 235 general ve 5000 subay bir gecede emekliye sevk edilmiştir. (Çünkü 27 Mayıs, askeri hiyerarşi içerisinde gerçekleşmiş bir darbe değildi. Sadece Orgeneraller Cemal Gürsel, Fahri Özdilek, Cemal Madanoğlu, İrfan Baştuğ ve Sıtkı Ulay darbeye katılmış; cunta kadrosunu ise genellikle albay, yarbay ve daha alt rütbeli subaylar tarafından oluşturmuştu.) Bununla da hızını alamayan darbeciler üniversitelere de müdahale etmiş; sadece iki üniversitenin bulunduğu ülkede, çoğu profesör ve doçent olan 147 akademisyeni görevden alarak akademik birikimi göz kırpmadan yok etmişlerdir Tüm bu hukuksuzluklara sebep olduğu yetmezmiş gibi bir de, 27 Mayıs 1960 Darbesi, 1963 yılından 1982’ye kadar yaklaşık yirmi yıl boyunca “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlanmıştı. Peki neden? Sosyalist kimliğiyle tanınan şair ve düşünür Attila İlhan bile 1970’lerde yayımlanan bir yazısında darbenin gerçek sebebini şöyle özetlemiştir: “Artık çocuklar bile biliyor ki Menderes Türkiye’nin ağır sanayileşmesi konusunda Amerika ile ciddi çatışmalara düşmüştür. Yine herkes biliyor ki Menderes Amerika’dan ve onun uydu kuruluşlarından umudu kesince Rusya’ya yönelmiş, bu ülkeden sanayi tesisleri için kredi istemiştir ve alamadan devrilmiştir” İlhan’ın bu değerlendirmesini detaylandırmadan önce, dilerseniz Adnan Menderes ve Demokrat Parti’ nin siyasİ serüvenine kısaca bir göz atalım. CHP’nin muhalif kanadı olan Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes, 1945 yılında parti grubuna “Dörtlü Takrir” olarak bilinen önergeyi sunmuş; bunun sonucunda partiden ihraç edilmişlerdir. 7 Ocak 1946’da Celal Bayar’ın liderliğinde Demokrat Parti’yi kurmuşlardır. Halk, “Demokrat” ismine yabancı olduğu için partiye “Demirkırat” adını takarak akın akın partiye üye olmuştur. Bayar’ın ifadesiyle, 11 ayda bir milyondan fazla kişi artık Demokrat Partilidir.     Henüz teşkilatlanmasını tamamlayamadan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün erken seçim kararı alması ve seçimlerin “açık oy, gizli tasnif” yöntemiyle yapılması nedeniyle, 1946 seçimlerinde Demokrat Parti (DP) önemli bir başarı elde edememiştir. Ancak, ülkemizde hâkim güvencesi altında gerçekleştirilen ilk seçim olan 14 Mayıs 1950 seçimlerinde, yorgun iktidara karşı biriken toplumsal tepki halkın oylarıyla kendini göstermiştir. 27 yıllık iktidarın kavgasız, gürültüsüz ve yalnızca sandıktan çıkan oylarla sona ermesi, 14 Mayıs 1950 seçimlerinin literatüre “Beyaz İhtilal” olarak geçmesine neden olmuştur. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Türkiye genelinde %89 katılım sağlanmış, DP %53 oyla büyük bir zafer kazanmış, Konya’nın 16 milletvekilliğinin tamamını almıştır. DP’nin ilk icraatı ise, Celal Bayar’ın ciddi muhalefetine rağmen, Adnan Menderes’in ısrarıyla Ezanı-ı Muhammedi’nin aslında çevrilmesi olmuştur. DP’nin tarımsal üretime verdiği önem ve Amerika’dan bu yönde alınan krediler sonucu 1953 yılında Türkiye’de tarımsal üretimde patlama olmuş Türkiye buğday üretiminde dünya dördüncüsü olmuştur. Bu sebeple 1954 seçimleri DP açısından rahat geçmiş ülke genelinde oyunu %56,6 ya çıkartmıştır. (DP’nin bu oyu çok partili seçim sistemi boyunca alınmış en yüksek oy olarak tarihe geçmiştir) Konya’da ise %53 oy oranı ile 19 milletvekilliğinin tamamını yine DP kazanmıştır. 1957 seçimlerinde ise yaşanan kuraklıklar nedeniyle tarımsal üretimin düşmesi, ekonominin bozulması ve parti içinde yaşanan ayrılıklar sonucu Demokrat Parti'nin oy oranı %47’ye kadar gerilemiştir. DP’den ayrılanların kurdukları yeni partilerin aldıkları oylar da dikkate alındığında, 1957 seçimleri sonrasında DP, Meclis’teki mutlak çoğunluğunu kaybetmiştir. DP’nin ilk yıllarında tarım politikalarıyla halkın gönlünü kazanan Adnan Menderes’in zamanla ağır sanayi hamlelerine yönelmek istemesi Amerika'nın hoşuna gitmedi. Amerika, Menderes’in sanayiye ağırlık vermeye başlamasıyla kredi musluklarını kapattı. Ekonomik çarklar zorlanmaya başlayınca hükümet devalüasyona gitti; dolar 2,80 liradan 9 liraya fırladı. Yaşanan ekonomik sıkıntılar, siyasetin de dengesini sarstı. 1957 seçimlerinden sonra yeni hükümet ancak beş ayda kurulabildi. Menderes çareyi Sovyetler Birliği’nde aradı. Ağır sanayi hedefleri için Moskova ile temasa geçti. Ancak farkında olmadığı şey, içerideki huzursuzluğun giderek büyümesi ve darbe senaryolarının artık gizlenemez hâle gelmesiydi. İlk büyük sarsıntı 1958’de Irak’tan geldi. DP, iktidara geldiği ilk günden itibaren Bağdat Paktı ile Ortadoğu’da aktif bir dış politika izliyordu. Irak, bu paktın bel kemiğiydi. Ancak 15 Temmuz 1958’de Irak’ta gerçekleşen darbe ile Türkiye yanlısı hükümet devrildi. Amerika ve İngiltere, yeni rejimi hiç vakit kaybetmeden tanıdı. Böylece DP’nin Ortadoğu politikası çökmüş oldu. Yaklaşık 6 ay sonra, 17 Şubat 1959’da Kıbrıs görüşmeleri için Londra’ya gitmek üzere havalanan Menderes’in uçağı, bilinmeyen bir nedenle (!) düştü. Kazada Turizm Bakanı dahil 14 kişi hayatını kaybetti, Menderes mucizevi bir şekilde kurtuldu. 27 Mayıs darbecilerinden Kurmay Albay Sadi Koçaş, 1977’de yayımlanan hatıralarında bu kazayı ihtiyatla karşılamış: “Çok başarılı bir pilottu. Böylesine tecrübeli bir pilotun sis yüzünden düşeceğine inanmıyordum. Aklıma çok değişik ihtimaller geliyordu.” demişti.   Aslında darbe adım adım yaklaşıyordu, fakat Menderes  farkında değildi. En çarpıcı örneklerden biri, darbe planlarını haber veren Binbaşı Samet Kuşçu’nun yaptığı ihbardı. “Dokuz Subay Olayı” olarak tarihe geçen bu hadise, adeta son uyarı niteliğindeydi. Ancak Menderes bu ihbarı ciddiye almadı. Kuşçu hapse gönderildi, diğer subaylar “asılsız ihbar” gerekçesiyle beraat etti. Oysa ihbar asılsız değildi... Tüm bu gelişmelere rağmen Menderes’in aklında hâlâ kalkınma vardı. Sovyetlerle sanayi ortaklığı kurmak istiyordu. 1959’da Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Lütfi Kırdar’ı Moskova’ya gönderdi. Kırdar, Menderes’in mektubunu Sovyet lider Voroşilov’a bizzat sundu ve olumlu bir yanıtla Türkiye’ye döndü. Gelen olumlu yanıt üzerine 11 Nisan 1960 günü Adnan Menderes ve ekibinin Temmuz ayında Sovyet Rusya’ya bir ziyaret gerçekleştireceği basın ile paylaşıldı. Ancak içerideki hesap başkaydı. Asıl plan Ankara’da, karargâhlarda yapılmıştı. 27 Mayıs sabahı hayata geçirilen bu plan yüzünden ziyaret hiç bir zaman gerçekleşemedi ve Menderes Eskişehir’de tutuklanarak cezaevine gönderildi. Gelelim konumuzun Konya ile ilgili olan kısmına…  27 Mayıs darbesi gerçekleşmemiş olsaydı, o gün Adnan Menderes Konyalılar ile buluşacaktı. Darbeden habersiz baskıya giren “Öz Demokrat Konya” gazetesi 27 Mayıs 1960 Cuma günü Başvekilin Konya’ya geleceğini manşetine taşıyor ve şöyle söylüyordu (1) “Konya Müstesna Bir Gün Yaşıyor Bugün, Milletimizin Gözbebeği Menderesi Sevinç ve Heyecan ile Bağrımıza Basıyoruz. Onbinlerce Konyalı şehrimizi ziyaret edecek ve saat 17:00 de iç ve dış politikamız mevzuunda çok mühim bir konuşma yapacak olan Başvekilimiz Adnan Menderesi dinlemek ve ona olan sevgi ve bağlılığını ifade ve ispat etmek için bugün Hükümet Meydanı’na koşuyor” Menderes saat 17:00 de Hükümet Meydanı’nda yapacağı konuşmanın ardından saat 20.30 Konya Belediye Reisi Sıtkı Bilgin tarafından Belediye gazinosunda tertiplenen yemeğe katılacak ve Konya’dan ayrılacaktı. (2) Fakat planlandığı gibi olmadı. 27 Mayıs sabahı saat 05.45’te radyodan darbe bildirisi okundu. Bu bildirinin hemen ardından Adnan Menderes, Eskişehir’de gözaltına alındı. Artık ne Konya mitingi vardı ne de halkla buluşma. Menderes bir daha hiç bir zaman Konya’ya gelemeyecekti. Menderes Eskişehir – Kütahya yolunda gözaltına alınırken Eskişehir Örfi İdare Komutanı Tuğgeneral Bedi Kireçtepe, ise komik masalı alelacele matbaada bastırmış ve uçaklardan halka tebliğ (!) etmişti bile. Eskişehir Örfi İdare Komutanlığı’nın dağıttığı tebliğ şöyleydi (3) “Ankara’da bütün hükümet erkanı ve Demokrat Parti başkanları yabancı memlekete kaçarken yakalanmışlardır. Beraberinde 12 uçak dolusu altın mücevherat ve parayı kaçırmakta iken yakalandılar. Sabık Başbakan Adnan Menderes ve sabık Reisicumhur Celal Bayar askeri kumandanlar tarafından tevkif edilmiştir. Eskişehir’de matbaası olan herkes bu havadisi basıp yayınlamalıdır.     Dikkat Dikkat Dikkat Vatanseverliğinize hitap ediyoruz. DP İlçe ve Bucak başkanlarının kaçmalarına mahal vermeden tevkif edilmelerini ve Askeri Kuvvetler gelinceye kadar salınmamalarını rica ederim. Eskişehir Örfi İdare Komutanlığı Tuğgeneral Bedii Kireçtepe Darbeciler, “Hiçbir şahıs veya zümreye karşı yapılmadı” dese de, DP’ lilere yönelik cadı avı başlatılmış, DP’li milletvekilleri, il ve ilçe başkanları tutuklanmıştır Yassıada yargılamaları ise başlı başına bir hukuk faciasıydı. Yasalarda yeri olmayan, “Yüksek Adalet Divanı” adı altında özel bir mahkeme kuruldu. Birçok baro, üyeleri olan avukatların DP’lileri savunmalarını yasaklama kararı aldı. Sanıkların hem yakınlarıyla hem de avukatlarıyla görüşmeleri sınırlandırıldı. Öte yandan, darbeyi destekleyen seyirciler özellikle mahkeme salonuna getiriliyor; savunma yapan sanıklar ve avukatlar yuhalatılıyor, sanıkları azarlayan hâkimler ise alkışlanıyordu Adnan Menderes ve DP’liler, Yassıada duruşmaları boyunca pek çok şaşırtıcı suçlamayla karşı karşıya kaldı. Bunlardan en dikkat çekici olanlardan biri ise dava dosyasında yer alan Kur’an-ı Kerim nüshasıydı. 1960 yılının başında, Almanya’dan bir Kur’an-ı Kerim baskı makinesi sipariş edilmişti. Hızlı ve kaliteli baskı yapabilen bu makineyle, İslam coğrafyasına Kur’an-ı Kerim ihracı planlanıyor; bu sayede hem dini bir hizmet sunulması hem de ülkeye döviz girdisi sağlanması hedefleniyordu. Ünlü hattat Hafız Osman’ın 1093 yılında yazdığı nüshanın, Doktor Şerif Ahmet Nazım’da bulunduğu tespit edilmişti. 867 yıl önce yazılmış bu eser kopyalanacak, ilk etapta Temmuz ayında 50 bin adet basılacaktı. Ancak darbe gerçekleşince proje rafa kalktı. Ne var ki bu girişim Yassıada Mahkemesi’nde Menderes’in aleyhinde kullanıldı. Prova baskısı yapılan Kur’an-ı Kerim nüshaları, “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla davanın 22. dosyasına delil olarak eklendi. Halkın oyları ile seçilen vekillerin, Yassıada cezaevinde yasadıkları ise içler acısıdır. Sanıkların kaldıkları koğuşlara dinleme cihazları yerleştirilerek “Allahsız Gardiyan” olarak adlandırılan Ada Komutanı Tarık Güryay tarafından nefes alışları dahi kontrol altına alınmıştır. Yargılama yapılırken, Allahsız Gardiyan, elinde sopası ile duruşmaları izlemiş ve beğenmediği savunmalar için koğuşlarda sanıkları azarlamış ve gerektiğinde dayak attırmıştır. Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu Yassıada’da teğmenler tarafından dövülenler arasındadır (Tarık Güryay anılarında bunu kısmen de olsa kabul etmektedir). 14 Ekim 1960 dan 15 Eylül 1961 e kadar süren yargılamalarda toplam 592 kişi yargılanmış, 228 kişi için idam cezası istenmiştir. Yargılamalar neticesinde 13 sanık idama, 31 sanık ömür boyu hapse, 418 kişi ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardır.  Başbakan Adnan Menderes,  Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları Milli Birlik Komitesince onaylanmış, kalan sanıkların cezası ise ömür boyu hapse çevrilmişti. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, Adnan Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de saat 13.21'de idam edilmiştir.  27 Mayıs Darbesi ile birlikte gelen ölüm sadece bu üç infaz olayı ile de sınırlı değildir. Konya Valisi Cemil Keleşoğlu, Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar, İstiklal Madalyalı Afyon Milletvekili Yusuf Salman, Emekli Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay gibi on isim daha Yassıada’da işkence ve kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir DP’li bakan ve milletvekili Samet Ağaoğlu, 1972 yılında kaleme aldığı anılarında, Cemil Keleşoğlu’nun, mahkûmiyet alması durumunda emekli maaşının kesileceğini, geride kalan eşi ve çocuklarının perişan olacağını düşündüğü için intihar ettiğini yazmıştı. Kamuoyu da yıllarca bunu böyle sandı. Oysa gerçek çok daha karanlıktı. Yıllar sonra, Keleşoğlu’nun Yassıada’daki oda arkadaşı, Demokrat Parti milletvekili Gıyasettin Emre sessizliğini bozdu. “Çocuklarımız ile askerlerin arasına soğukluk girmesin diye, bize yapılan eziyetleri anlatmamak üzerine birbirimize söz vermiştik” dedi. Ama artık susmanın anlamı kalmamıştı. Ve gerçeği anlattı: Cemil Keleşoğlu, bir teğmenin attığı tokat ve ettiği hakaretlere daha fazla dayanamayarak, banyoda ranzadan söktüğü demirle boynunu keserek canına kıymıştı. Gıyasettin Emre’nin anlattıkları bununla da sınırlı değildi. Ada Komutanı Tarık Güryay’ın emriyle, Menderes aleyhine ifade vermeyen sanıklar, adanın altındaki eski Bizans mahzenlerinde işkenceye maruz kalmıştı. Başbakan Adnan Menderes’in avuçlarında sigaralar söndürülmüş, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun gözü patlatılmıştı. O dönemde susanlar sustu, bilenler başını çevirdi, kalpler kırıldı ama vicdanlar asla rahat etmedi. Peki ya hâlâ anlatılamayanlar? Hâlâ dile gelmeyen işkenceler, isimsiz acılar, bastırılmış haykırışlar? Belki de bazı yaralar, tarihin sayfalarına değil, milletin yüreğine kazınır. Ve bazı suskunluklar, sadece korkudan değil, utançtan doğar.   “Han Duvarları” nı konuşturan Anadolu Şairi Faruk Nafiz Çamlıbel, şair olduğu kadar aynı zamanda bir Demokrat Parti milletvekiliydi. O da Yassıada'da yargılandı ve soğukluğunu iliklerine kadar hissetti. Yazının sonunda onun dizelerine kulak verelim. Belki de en doğru sözü yine bir şair söyler; “Bilmiyor gülmeyi sakinlerinin binde biri; Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada, Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür; Mavi bir gözde elem katresidir Yassıada.”     Yeniden görüşmek dileğiyle, baki selamlar Muhammed Kemal Erdem   Yararlanılan Kaynaklar;   Albay Tarık Güryay, Bir İktidar Yargılanıyor, Cem Yayınevi, 1971 Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı, Remzi Kitapevi, 1969  Atilla İlhan, Hangi Batı, İş Bankası Yayınları, 1972 Adnan Menderes’in Günlüğü, Taşkın Tuna , Şule Yayınları, 2007 Av. Orhan Cemal Fersoy, Bir Devre Adını Veren Başbakan , Mayataş Yay, 1971 Mehmet Ali Birand, Demirkırat, Can yay 2016 Prof. Dr Rıdvan Akın,Türkiyenin Siyasal Gelişmeleri 1923-2018, Nora Kitap 2022 Av. Hüseyin Yürük, 27 Mayıs 1960 Darbe Esaret Ölüm, Hukukçular Derneği,2022 Samet Ağaoğlu, Arkadaşım Menderes, Rek Tur Yayın, 1967 Samet Ağaoğlu Marmarada Bir Ada, Rek Tur Yayın, 1972 Erdal Şen, Yassıada’nın Karakutusu, Yitik Hazine, 2007 www.haber7.com,  "Yarım asır sonra Yassıada utancı", 15 Ekim 2023      
Ekleme Tarihi: 01 June 2025 - Sunday

27 MAYIS DARBESİ OLMASAYDI ADNAN MENDERES KONYALILARLA BULUSACAKTI

 

( Geçmişte “27 Mayıs 1960 – Adnan Menderes ve Konya” başlığıyla yayımlanan bu araştırma yazısı, 27 Mayıs’ın yıldönümü vesilesiyle, yeni bilgi ve belgeler ışığında güncellenerek yeniden kaleme alınmıştır. M. K. ERDEM)

 Bugün 27 Mayıs darbesinin 65. Yıl dönümü.

Seçimle iş başına gelmiş, ülkeyi yöneten meclisin üçte ikisi ve çok sayıda bürokrattan oluşan yaklaşık 600 kişinin bir sabah evlerinden alınarak iki yıl sürecek bir esarete maruz bırakıldığı günün yıl dönümü.

Darbenin üzerinden yıllar geçmiş olsa da Türkiye’nin sosyal ve siyasi hayatında açtığı yaralar hala taze sayılır. Zira 27 Mayıs, ülkemizin elli yıllık insan birikimini bir gecede imha etmiştir. Bu imhadan sadece siyasiler ve bürokratlar değil, bizzat Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendisi de nasibini almıştır. “Sıfır General” formülü ile 235 general ve 5000 subay bir gecede emekliye sevk edilmiştir. (Çünkü 27 Mayıs, askeri hiyerarşi içerisinde gerçekleşmiş bir darbe değildi. Sadece Orgeneraller Cemal Gürsel, Fahri Özdilek, Cemal Madanoğlu, İrfan Baştuğ ve Sıtkı Ulay darbeye katılmış; cunta kadrosunu ise genellikle albay, yarbay ve daha alt rütbeli subaylar tarafından oluşturmuştu.)

Bununla da hızını alamayan darbeciler üniversitelere de müdahale etmiş; sadece iki üniversitenin bulunduğu ülkede, çoğu profesör ve doçent olan 147 akademisyeni görevden alarak akademik birikimi göz kırpmadan yok etmişlerdir

Tüm bu hukuksuzluklara sebep olduğu yetmezmiş gibi bir de, 27 Mayıs 1960 Darbesi, 1963 yılından 1982’ye kadar yaklaşık yirmi yıl boyunca “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlanmıştı.

Peki neden?

Sosyalist kimliğiyle tanınan şair ve düşünür Attila İlhan bile 1970’lerde yayımlanan bir yazısında darbenin gerçek sebebini şöyle özetlemiştir:

“Artık çocuklar bile biliyor ki Menderes Türkiye’nin ağır sanayileşmesi konusunda Amerika ile ciddi çatışmalara düşmüştür. Yine herkes biliyor ki Menderes Amerika’dan ve onun uydu kuruluşlarından umudu kesince Rusya’ya yönelmiş, bu ülkeden sanayi tesisleri için kredi istemiştir ve alamadan devrilmiştir”

İlhan’ın bu değerlendirmesini detaylandırmadan önce, dilerseniz Adnan Menderes ve Demokrat Parti’ nin siyasİ serüvenine kısaca bir göz atalım.

CHP’nin muhalif kanadı olan Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes, 1945 yılında parti grubuna “Dörtlü Takrir” olarak bilinen önergeyi sunmuş; bunun sonucunda partiden ihraç edilmişlerdir. 7 Ocak 1946’da Celal Bayar’ın liderliğinde Demokrat Parti’yi kurmuşlardır. Halk, “Demokrat” ismine yabancı olduğu için partiye “Demirkırat” adını takarak akın akın partiye üye olmuştur. Bayar’ın ifadesiyle, 11 ayda bir milyondan fazla kişi artık Demokrat Partilidir.

 

 

Henüz teşkilatlanmasını tamamlayamadan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün erken seçim kararı alması ve seçimlerin “açık oy, gizli tasnif” yöntemiyle yapılması nedeniyle, 1946 seçimlerinde Demokrat Parti (DP) önemli bir başarı elde edememiştir. Ancak, ülkemizde hâkim güvencesi altında gerçekleştirilen ilk seçim olan 14 Mayıs 1950 seçimlerinde, yorgun iktidara karşı biriken toplumsal tepki halkın oylarıyla kendini göstermiştir. 27 yıllık iktidarın kavgasız, gürültüsüz ve yalnızca sandıktan çıkan oylarla sona ermesi, 14 Mayıs 1950 seçimlerinin literatüre “Beyaz İhtilal” olarak geçmesine neden olmuştur.

14 Mayıs 1950 seçimlerinde Türkiye genelinde %89 katılım sağlanmış, DP %53 oyla büyük bir zafer kazanmış, Konya’nın 16 milletvekilliğinin tamamını almıştır. DP’nin ilk icraatı ise, Celal Bayar’ın ciddi muhalefetine rağmen, Adnan Menderes’in ısrarıyla Ezanı-ı Muhammedi’nin aslında çevrilmesi olmuştur.

DP’nin tarımsal üretime verdiği önem ve Amerika’dan bu yönde alınan krediler sonucu 1953 yılında Türkiye’de tarımsal üretimde patlama olmuş Türkiye buğday üretiminde dünya dördüncüsü olmuştur. Bu sebeple 1954 seçimleri DP açısından rahat geçmiş ülke genelinde oyunu %56,6 ya çıkartmıştır. (DP’nin bu oyu çok partili seçim sistemi boyunca alınmış en yüksek oy olarak tarihe geçmiştir) Konya’da ise %53 oy oranı ile 19 milletvekilliğinin tamamını yine DP kazanmıştır.

1957 seçimlerinde ise yaşanan kuraklıklar nedeniyle tarımsal üretimin düşmesi, ekonominin bozulması ve parti içinde yaşanan ayrılıklar sonucu Demokrat Parti'nin oy oranı %47’ye kadar gerilemiştir. DP’den ayrılanların kurdukları yeni partilerin aldıkları oylar da dikkate alındığında, 1957 seçimleri sonrasında DP, Meclis’teki mutlak çoğunluğunu kaybetmiştir.

DP’nin ilk yıllarında tarım politikalarıyla halkın gönlünü kazanan Adnan Menderes’in zamanla ağır sanayi hamlelerine yönelmek istemesi Amerika'nın hoşuna gitmedi. Amerika, Menderes’in sanayiye ağırlık vermeye başlamasıyla kredi musluklarını kapattı. Ekonomik çarklar zorlanmaya başlayınca hükümet devalüasyona gitti; dolar 2,80 liradan 9 liraya fırladı. Yaşanan ekonomik sıkıntılar, siyasetin de dengesini sarstı. 1957 seçimlerinden sonra yeni hükümet ancak beş ayda kurulabildi.

Menderes çareyi Sovyetler Birliği’nde aradı. Ağır sanayi hedefleri için Moskova ile temasa geçti. Ancak farkında olmadığı şey, içerideki huzursuzluğun giderek büyümesi ve darbe senaryolarının artık gizlenemez hâle gelmesiydi.

İlk büyük sarsıntı 1958’de Irak’tan geldi. DP, iktidara geldiği ilk günden itibaren Bağdat Paktı ile Ortadoğu’da aktif bir dış politika izliyordu. Irak, bu paktın bel kemiğiydi. Ancak 15 Temmuz 1958’de Irak’ta gerçekleşen darbe ile Türkiye yanlısı hükümet devrildi. Amerika ve İngiltere, yeni rejimi hiç vakit kaybetmeden tanıdı. Böylece DP’nin Ortadoğu politikası çökmüş oldu.

Yaklaşık 6 ay sonra, 17 Şubat 1959’da Kıbrıs görüşmeleri için Londra’ya gitmek üzere havalanan Menderes’in uçağı, bilinmeyen bir nedenle (!) düştü. Kazada Turizm Bakanı dahil 14 kişi hayatını kaybetti, Menderes mucizevi bir şekilde kurtuldu. 27 Mayıs darbecilerinden Kurmay Albay Sadi Koçaş, 1977’de yayımlanan hatıralarında bu kazayı ihtiyatla karşılamış: “Çok başarılı bir pilottu. Böylesine tecrübeli bir pilotun sis yüzünden düşeceğine inanmıyordum. Aklıma çok değişik ihtimaller geliyordu.” demişti.

 

Aslında darbe adım adım yaklaşıyordu, fakat Menderes  farkında değildi. En çarpıcı örneklerden biri, darbe planlarını haber veren Binbaşı Samet Kuşçu’nun yaptığı ihbardı. “Dokuz Subay Olayı” olarak tarihe geçen bu hadise, adeta son uyarı niteliğindeydi. Ancak Menderes bu ihbarı ciddiye almadı. Kuşçu hapse gönderildi, diğer subaylar “asılsız ihbar” gerekçesiyle beraat etti. Oysa ihbar asılsız değildi...

Tüm bu gelişmelere rağmen Menderes’in aklında hâlâ kalkınma vardı. Sovyetlerle sanayi ortaklığı kurmak istiyordu. 1959’da Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Lütfi Kırdar’ı Moskova’ya gönderdi. Kırdar, Menderes’in mektubunu Sovyet lider Voroşilov’a bizzat sundu ve olumlu bir yanıtla Türkiye’ye döndü.

Gelen olumlu yanıt üzerine 11 Nisan 1960 günü Adnan Menderes ve ekibinin Temmuz ayında Sovyet Rusya’ya bir ziyaret gerçekleştireceği basın ile paylaşıldı. Ancak içerideki hesap başkaydı. Asıl plan Ankara’da, karargâhlarda yapılmıştı. 27 Mayıs sabahı hayata geçirilen bu plan yüzünden ziyaret hiç bir zaman gerçekleşemedi ve Menderes Eskişehir’de tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Gelelim konumuzun Konya ile ilgili olan kısmına…

 27 Mayıs darbesi gerçekleşmemiş olsaydı, o gün Adnan Menderes Konyalılar ile buluşacaktı. Darbeden habersiz baskıya giren “Öz Demokrat Konya” gazetesi 27 Mayıs 1960 Cuma günü Başvekilin Konya’ya geleceğini manşetine taşıyor ve şöyle söylüyordu (1)

“Konya Müstesna Bir Gün Yaşıyor

Bugün, Milletimizin Gözbebeği Menderesi Sevinç ve Heyecan ile Bağrımıza Basıyoruz.

Onbinlerce Konyalı şehrimizi ziyaret edecek ve saat 17:00 de iç ve dış politikamız mevzuunda çok mühim bir konuşma yapacak olan Başvekilimiz Adnan Menderesi dinlemek ve ona olan sevgi ve bağlılığını ifade ve ispat etmek için bugün Hükümet Meydanı’na koşuyor”

Menderes saat 17:00 de Hükümet Meydanı’nda yapacağı konuşmanın ardından saat 20.30 Konya Belediye Reisi Sıtkı Bilgin tarafından Belediye gazinosunda tertiplenen yemeğe katılacak ve Konya’dan ayrılacaktı. (2)

Fakat planlandığı gibi olmadı. 27 Mayıs sabahı saat 05.45’te radyodan darbe bildirisi okundu. Bu bildirinin hemen ardından Adnan Menderes, Eskişehir’de gözaltına alındı. Artık ne Konya mitingi vardı ne de halkla buluşma. Menderes bir daha hiç bir zaman Konya’ya gelemeyecekti.

Menderes Eskişehir – Kütahya yolunda gözaltına alınırken Eskişehir Örfi İdare Komutanı Tuğgeneral Bedi Kireçtepe, ise komik masalı alelacele matbaada bastırmış ve uçaklardan halka tebliğ (!) etmişti bile. Eskişehir Örfi İdare Komutanlığı’nın dağıttığı tebliğ şöyleydi (3)

“Ankara’da bütün hükümet erkanı ve Demokrat Parti başkanları yabancı memlekete kaçarken yakalanmışlardır. Beraberinde 12 uçak dolusu altın mücevherat ve parayı kaçırmakta iken yakalandılar. Sabık Başbakan Adnan Menderes ve sabık Reisicumhur Celal Bayar askeri kumandanlar tarafından tevkif edilmiştir. Eskişehir’de matbaası olan herkes bu havadisi basıp yayınlamalıdır.

 

 

Dikkat Dikkat Dikkat

Vatanseverliğinize hitap ediyoruz. DP İlçe ve Bucak başkanlarının kaçmalarına mahal vermeden tevkif edilmelerini ve Askeri Kuvvetler gelinceye kadar salınmamalarını rica ederim.

Eskişehir Örfi İdare Komutanlığı Tuğgeneral Bedii Kireçtepe

Darbeciler, “Hiçbir şahıs veya zümreye karşı yapılmadı” dese de, DP’ lilere yönelik cadı avı başlatılmış, DP’li milletvekilleri, il ve ilçe başkanları tutuklanmıştır

Yassıada yargılamaları ise başlı başına bir hukuk faciasıydı. Yasalarda yeri olmayan, “Yüksek Adalet Divanı” adı altında özel bir mahkeme kuruldu. Birçok baro, üyeleri olan avukatların DP’lileri savunmalarını yasaklama kararı aldı. Sanıkların hem yakınlarıyla hem de avukatlarıyla görüşmeleri sınırlandırıldı. Öte yandan, darbeyi destekleyen seyirciler özellikle mahkeme salonuna getiriliyor; savunma yapan sanıklar ve avukatlar yuhalatılıyor, sanıkları azarlayan hâkimler ise alkışlanıyordu

Adnan Menderes ve DP’liler, Yassıada duruşmaları boyunca pek çok şaşırtıcı suçlamayla karşı karşıya kaldı. Bunlardan en dikkat çekici olanlardan biri ise dava dosyasında yer alan Kur’an-ı Kerim nüshasıydı.

1960 yılının başında, Almanya’dan bir Kur’an-ı Kerim baskı makinesi sipariş edilmişti. Hızlı ve kaliteli baskı yapabilen bu makineyle, İslam coğrafyasına Kur’an-ı Kerim ihracı planlanıyor; bu sayede hem dini bir hizmet sunulması hem de ülkeye döviz girdisi sağlanması hedefleniyordu. Ünlü hattat Hafız Osman’ın 1093 yılında yazdığı nüshanın, Doktor Şerif Ahmet Nazım’da bulunduğu tespit edilmişti. 867 yıl önce yazılmış bu eser kopyalanacak, ilk etapta Temmuz ayında 50 bin adet basılacaktı. Ancak darbe gerçekleşince proje rafa kalktı.

Ne var ki bu girişim Yassıada Mahkemesi’nde Menderes’in aleyhinde kullanıldı. Prova baskısı yapılan Kur’an-ı Kerim nüshaları, “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla davanın 22. dosyasına delil olarak eklendi.

Halkın oyları ile seçilen vekillerin, Yassıada cezaevinde yasadıkları ise içler acısıdır.

Sanıkların kaldıkları koğuşlara dinleme cihazları yerleştirilerek “Allahsız Gardiyan” olarak adlandırılan Ada Komutanı Tarık Güryay tarafından nefes alışları dahi kontrol altına alınmıştır. Yargılama yapılırken, Allahsız Gardiyan, elinde sopası ile duruşmaları izlemiş ve beğenmediği savunmalar için koğuşlarda sanıkları azarlamış ve gerektiğinde dayak attırmıştır. Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu Yassıada’da teğmenler tarafından dövülenler arasındadır (Tarık Güryay anılarında bunu kısmen de olsa kabul etmektedir).

14 Ekim 1960 dan 15 Eylül 1961 e kadar süren yargılamalarda toplam 592 kişi yargılanmış, 228 kişi için idam cezası istenmiştir. Yargılamalar neticesinde 13 sanık idama, 31 sanık ömür boyu hapse, 418 kişi ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardır.

 Başbakan Adnan Menderes,  Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları Milli Birlik Komitesince onaylanmış, kalan sanıkların cezası ise ömür boyu hapse çevrilmişti. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, Adnan Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de saat 13.21'de idam edilmiştir.

 27 Mayıs Darbesi ile birlikte gelen ölüm sadece bu üç infaz olayı ile de sınırlı değildir. Konya Valisi Cemil Keleşoğlu, Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar, İstiklal Madalyalı Afyon Milletvekili Yusuf Salman, Emekli Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay gibi on isim daha Yassıada’da işkence ve kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir

DP’li bakan ve milletvekili Samet Ağaoğlu, 1972 yılında kaleme aldığı anılarında, Cemil Keleşoğlu’nun, mahkûmiyet alması durumunda emekli maaşının kesileceğini, geride kalan eşi ve çocuklarının perişan olacağını düşündüğü için intihar ettiğini yazmıştı. Kamuoyu da yıllarca bunu böyle sandı. Oysa gerçek çok daha karanlıktı.

Yıllar sonra, Keleşoğlu’nun Yassıada’daki oda arkadaşı, Demokrat Parti milletvekili Gıyasettin Emre sessizliğini bozdu. “Çocuklarımız ile askerlerin arasına soğukluk girmesin diye, bize yapılan eziyetleri anlatmamak üzerine birbirimize söz vermiştik” dedi. Ama artık susmanın anlamı kalmamıştı.

Ve gerçeği anlattı: Cemil Keleşoğlu, bir teğmenin attığı tokat ve ettiği hakaretlere daha fazla dayanamayarak, banyoda ranzadan söktüğü demirle boynunu keserek canına kıymıştı.

Gıyasettin Emre’nin anlattıkları bununla da sınırlı değildi. Ada Komutanı Tarık Güryay’ın emriyle, Menderes aleyhine ifade vermeyen sanıklar, adanın altındaki eski Bizans mahzenlerinde işkenceye maruz kalmıştı. Başbakan Adnan Menderes’in avuçlarında sigaralar söndürülmüş, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun gözü patlatılmıştı. O dönemde susanlar sustu, bilenler başını çevirdi, kalpler kırıldı ama vicdanlar asla rahat etmedi.

Peki ya hâlâ anlatılamayanlar?

Hâlâ dile gelmeyen işkenceler, isimsiz acılar, bastırılmış haykırışlar?

Belki de bazı yaralar, tarihin sayfalarına değil, milletin yüreğine kazınır.

Ve bazı suskunluklar, sadece korkudan değil, utançtan doğar.

 

“Han Duvarları” nı konuşturan Anadolu Şairi Faruk Nafiz Çamlıbel, şair olduğu kadar aynı zamanda bir Demokrat Parti milletvekiliydi. O da Yassıada'da yargılandı ve soğukluğunu iliklerine kadar hissetti. Yazının sonunda onun dizelerine kulak verelim. Belki de en doğru sözü yine bir şair söyler;

“Bilmiyor gülmeyi sakinlerinin binde biri;

Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada,

Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür;

Mavi bir gözde elem katresidir Yassıada.”

 

 

Yeniden görüşmek dileğiyle, baki selamlar

Muhammed Kemal Erdem

 

  • Yararlanılan Kaynaklar;  
  • Albay Tarık Güryay, Bir İktidar Yargılanıyor, Cem Yayınevi, 1971
  • Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı, Remzi Kitapevi, 1969
  •  Atilla İlhan, Hangi Batı, İş Bankası Yayınları, 1972
  • Adnan Menderes’in Günlüğü, Taşkın Tuna , Şule Yayınları, 2007
  • Av. Orhan Cemal Fersoy, Bir Devre Adını Veren Başbakan , Mayataş Yay, 1971
  • Mehmet Ali Birand, Demirkırat, Can yay 2016
  • Prof. Dr Rıdvan Akın,Türkiyenin Siyasal Gelişmeleri 1923-2018, Nora Kitap 2022
  • Av. Hüseyin Yürük, 27 Mayıs 1960 Darbe Esaret Ölüm, Hukukçular Derneği,2022
  • Samet Ağaoğlu, Arkadaşım Menderes, Rek Tur Yayın, 1967
  • Samet Ağaoğlu Marmarada Bir Ada, Rek Tur Yayın, 1972
  • Erdal Şen, Yassıada’nın Karakutusu, Yitik Hazine, 2007
  • www.haber7.com,  "Yarım asır sonra Yassıada utancı", 15 Ekim 2023

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.