Muhammed Kemal ERDEM
Köşe Yazarı
Muhammed Kemal ERDEM
 

KONYA’DA UNUTULAN BİR DEĞER; ŞEYHZADE AİLESİ 3 SEYDİŞEHİRLİ ŞEYH HACI ABDULLAH EFENDİ (1) SEYDİŞEHİR MEDİNE-İ SANİ Mİ?

    Soy bakımından Şehzade ailesine mensup olmasa da, yazı dizimize Şeyh Hacı Abdullah Efendi’yi de eklemeyi uygun gördük. Zira  soy bakımından bu aileye mensup olmasa da küçük yaşlarda anne ve babasını kaybeden Abdullah Efendi,  üvey annesi tarafından sıbyan mektebi sonrası Memiş Efendi’nin müderris olduğu medreseye gönderilmiştir. Abdullah Efendi böylece rahmetli babası Mehmet Yeğen Efendi’nin talebesi Memiş Efendi’nin yanında adeta  hayata gözlerini yeniden açmış onun bilgisi ve şefkatiyle büyümüştür. Memiş Efendi’nin rehberliğinde yetişen Hacı Abdullah Efendi, ömrü boyunca ona sadık kalmış ve onunla Nakşibendi tarikatının Halidiyye koluna intisab etmiştir Memiş Efendi Çavuşa’a geldiği zaman da ziyaretine gitmiş uzun süreler yanında kalmış nihayet Memiş Efendi’nin vefatına kadar hep yanında olmuş, cenaze namazını kıldırmış türbesinin yapımına öncülük etmiştir. Bu sebeple yazı dizimizin 3. Bölümünü Memiş Efendi’nin en önemli talebesi ve halifesi Şeyh Hacı Abdullah Efendi’ye ayırdık. Bu yazımızda, Hacı Abdullah Efendi’nin manevi yönü ve kerametlerinden çok, tarihsel kişiliği üzerinde durmaya çalışacağız. Yazının uzunluğu göz önünde bulundurularak, siz değerli okurları da sıkmamak adına ,yazıyı iki bölüm halinde yayımlamaya karar verdik. (Yazının sonunda, adını zikrettiğimiz kaynaklarda Hacı Abdullah Efendi’nin manevi yönü ve kerametleri hakkında daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.) Prof. Dr. Hasan Basri Karadeniz, Seydişehir’in Kurucusu Seyyid Harun Evlatları adlı makalesinde şöyle der: "Anadolu Türk şehirlerinin inkişafında şeyh ve dervişlerin çok önemli bir rolü olmuştur. Bir şehre gelen şeyh tarafından kurulan zaviyenin etrafında, daha sonra kendi adıyla anılacak Türk ve Müslüman mahallesi teşekkül etmekteydi. Anadolu ve Balkanlar’da şeyh ve dervişler tarafından kurulan sayısız köy bulunmaktadır. Ancak, gerek Anadolu’da gerekse Balkanlar’da şeyh ve dervişler tarafından kurulmuş tek şehir, kurucusunun adıyla anılan Seydişehir’dir." Seydişehir’i kurarak Anadolu ve Balkanlar’da ona “Tek” şehir olma özelliği kazandıran Seyyid Harun Veli,  Seydişehir’i tasavvufi anlamda öne çıkaran ikinci önemli şahsiyet ise Nakşibendi şeyhi Hacı Abdullah Efendi’dir. Bu nedenle,Hacı Abdullah Efendi dönemi anlatılırken “Seydişehir onun döneminde "Medine-i Sani” yani “İkinci Medine” olarak anılmaktaydı”  şeklinde yaygın bir söylem vardır. 2009-2013 yılları Seydişehir Belediye Başkanlığı yapan Abdülkadir Çat döneminde de, şehrin tanıtımında "Medine-i Sani" ifadesi sıkça kullanmıştı. 7-8 Haziran 2013 tarihlerinde Seydişehir’de düzenlenen Seyyid Harun Veli’yi anma etkinliklerinde ise dönemin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş “Medine-i Sani” ismine vurgu yapmış her iki şehrin de bir cami etrafında kurulduğunu ve benzerlikler taşıdığını belirtmişti. Bu yazı vesilesi ile, detaylı bir araştırma yaparken aynı bilginin, Konya tarihi ve kültürüne önemli katkılar sağlamış olan  Sayın M. Ali Uz, Hasan Özönder gibi isimlerin eserlerinde de yer aldığını fark ettim. Genellikle, kaynak olarak merhum Abdurrahman Ayaz’ın Seydişehir Tarihi adlı eseri gösterilmiş. Ancak, merhum Ayaz bu bilgiyi verirken herhangi bir kaynak belirtmemiş. Bu bilginin mutlaka bir kaynağı veya çıkış noktası olması gerektiğini düşünerek konu üzerinde biraz daha araştırma yapma gereği duydum. Hacı Abdullah Efendi’nin verdiği icazetnameler ve mektuplarda “Medine-i Seydisehri” imzasını kullanması dışında “Medine” ile ilgili herhangi bir bilgi göremedim. Fakat bu durum yalnızca Seydişehir’e özgü değildir. Şer’iyye sicilleri incelendiğinde, pek çok şehir için "Medine-i Konya", "Medine-i Adana" gibi benzer şehir isimlerine rastlanabilir. Zira, "Medine" Arapça’da şehir anlamına gelir. "Şehirli" anlamına gelen "Medeni" ve "Medeniyet" kelimeleri de bu kökten türetilmiştir Keşke merhum Ayaz, hayatta olsaydı da konu hakkında en doğru bilgiyi kendisinden öğrenseydik.  Kendi araştırmalarım neticesinde net bir sonuca ulaşamayınca bölge tarihi hakkında değerli çalışmaları olan Sayın Mehmet Akif Erdoğdu, Mehmet Emin Şen, Şerafettin Yıldız, Hüseyin Muşmal, Ayşe Değerli Velet, Ercan Arslan, Ahmet Çelik gibi alanında uzman  birçok kişiyle yaptığım görüşmeler neticesinde naçizane vardığım sonuç şu sekidedir; Medine, İslam tarihinde özel bir yere sahiptir. Hz. Peygamber'in 622 yılında hicret ettiği ve ilk İslam devletini kurduğu şehir olan Yesrib, bu tarihten itibaren "Medînetü'n-Nebî" (Peygamberin Şehri) olarak anılmış ve kısaca "Medine" ismiyle meşhur olmuştur. Nasıl ki Yesrib, Peygamber Efendimiz buraya hicret ettikten sonra neşvü nema bulmuş ve Medine olmuşsa, onun soyundan gelen Seyyid Harun Veli de Diyar-ı Rum olan bu bölgeye hicret etmiş ve yine onun gibi medeni bir şehir kurmuş adi da bu sebeple, Seyyidin şehri anlamında Seydişehri olmuştur. Bu benzerlikler dolayısıyla, 18. yüzyıl ve sonrasında tarikat ehli arasında Seydişehir’e "Medine-i Sani" yani "İkinci Medine" benzetmesi yapılmış olabilir. Bunu bir sıfat, bir yakıştırma olarak değerlendirmek, yazılı olmayan ve sözlü olarak aktarılan bilgi kaynağı olarak görmek daha doğru olacaktır kanaatindeyim. Zira, alanında uzman birçok ismin eserlerinde yer alan bu bilgiyi sadece bir söylenti olarak geçiştirmek, bu isimlerin engin bilgilerine haksızlık olacaktır. Bununla birlikte, yazımızın devamında da dile getireceğimiz üzere, Hacı Abdullah Efendi döneminde Seydişehir, ülkenin dört bir yanından adeta buraya hicret ederek yerleşen müderrislerle dolmuştur. Belki de bu yakıştırmanın bir sebebi de budur. Son olarak bu söylemi sık sık dile getiren Sayın Abdulkadir Çat ile yaptığım yaptığım görüşmede kendisi herkesten farklı bir görüş belirterek şöyle söyledi; “Abdurrahman Ayaz, eseri yazarken o dönem (1970)  yayınlanmış olan Diyanet Dergisi’nden yararlanmıştı. “Medine-i Sani” o dergide geçmekteydi ve dergiyi biz yıllarca Ankara’da Seydişehir Okutma ve Yardım Derneği merkezinde saklamıştık okumak isteyen bir üyemiz götürdü ve dergi maalesef kayboldu” dedi. Bu bilgiden hareketle konunun takipçisi olmaya devam edeceğim diyor ve şimdilik bu bahsi kapatıyorum. Seydisehir’in kuruluş  hikayesinin anlatıldığı “Makalat-ı Seyyid Harun Veli” adlı eserde, Seyyid Harun Veli’nin  şehrin kuruluşu aşamasında kale kapılarının yerlerini belirlemek için münacata vardığı  ve üç kapı yeri ve her kapının yanında bir mescit inşa ediliği yazar.  Peygamber Efendimiz’in ruhaniyetini gördüğü yere Ulu Kapı ve Ulu Kapı Mescidi, Veysel Karani ve diğer evliyarı gördüğü yere Kiçi (Küçük) Kapı ve Kiçi Kapı Mescidi, Hızır Aleyhisselamı gördüğü yere ise Hızır Kapı ve Hızır Mescidi’ nin insa edilmesini emrettiği anlatılır. Fatih Sultan Mehmet’in Karamanoğulları’na son vermesi ile Gedik Ahmet Paşa sadrazamlığı döneminde 1476/78 yılları arasında yapılan Karaman Eyaleti tahririn Seydişehri bölümünde gerçekten Seydişehir’de Seyyid Harun Veli Camii dışında Ulu Kapı Mescidi, Kiçi Kapı Mescidi ve Pazar Kapı mescitleri  ve vakıfları bulunmaktadır. (Konya İhyaiyye Camii’nin , kale kapısına yakınlık sebebi ile Kapı Camii olarak anılması gibi Seydişehir Hızır Mescidi’de Pazar Kapısı Mescidi olarak anılmış ve kayıtlara geçmiş olmalıdır) Sizlere bu hikayeyi neden anlattığımı soracak olursanız, işte o dönem yapılan Hızır Mescidi olarak bilinen yer bugün Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin türbesinin olduğu yerdir. Şeyh Efendi bilhassa buraya defnedilmeyi vasiyet etmiştir. Türbe 1903 yılında II.Abdülhamid’in emri ile yaptırılmış eski şekli bozulmadan 1955 yılında temelden onarılmıştır. Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1983 yılında tescil edilmiş, 2. Derece Anıtsal olarak belirlenmiştir. Bu  tasfilatlı girişten sonra tam künyesi es-Seyyid Abdullah bin Mehmet bin Ali el-Bozkıri es-Seydisehri en-Nakşibendi el-Halidi olan, 1807 yılında Konya Vilayeti’nin Bozkır Kazası’na bağlı Karacahisar Köyü’nde doğmuş; Seydişehir’de 50 yıl Nakşibendi Şeyhliği, 70 yıl müderrislik yaptıktan sonra 1903 yılında vefat eden Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin  hayatına dair diğer detayları yazımızın ikinci bölümünde aktaracağız. Yeniden görüşmek dileğiyle, baki selamlar.... NOT; Yazıyı tamamladıktan sonra Konya Alimleri ve Velileri yazarı bu konuda Konya'nın duayeni kıymetli hocam sayın Mehmet Ali Uz Beyefendi'ye de ulaştım. Eserinde yer alan "Medine-i Sani" konusunu sordum. Abdurrahman Ayaz'ın eserinden alarak kaynak gösterdiğini bunun dışında herhangi bir bilgi hatırlamadığını söyledi.   YARARLANILAN KAYNAKLAR Şerafettin YILDIZ; Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi Abdurrahman AYAZ; Seydişehir Tarihi İsmail BİLGİLİ - Ahmet ÇELİK;  Muhammed Kutsi El- Bozkıri Mehmet Ali UZ; Konya Alimleri Velileri, Hasan ÖZÖNDER; Konya Velileri Feridun Nafiz UZLUK; Fatih Devrinde Karaman Eyaleti Vakıfları Fihristi Caner ARABACI; Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri Ercan ARSLAN; Seydişehir Kazasında İlköğretim Kurumları Sait SAMAT; Baçini Sanat Dergisi- Sayı 3 Ocak2024  ( Hacı Abdullah Efendi Türbesi) Hasan Basri KARADENİZ; Belleten Nisan 1998 (Seydişehir’in Kurucusu Seyyid Harun Evlatları) www.haberler.com ; 10 Haziran 2013 (Medine-i Sani, Seyyid Harun Veli’ye Vefa Borcu)                                  
Ekleme Tarihi: 02 July 2025 - Wednesday

KONYA’DA UNUTULAN BİR DEĞER; ŞEYHZADE AİLESİ 3 SEYDİŞEHİRLİ ŞEYH HACI ABDULLAH EFENDİ (1) SEYDİŞEHİR MEDİNE-İ SANİ Mİ?

 

 

Soy bakımından Şehzade ailesine mensup olmasa da, yazı dizimize Şeyh Hacı Abdullah Efendi’yi de eklemeyi uygun gördük. Zira  soy bakımından bu aileye mensup olmasa da küçük yaşlarda anne ve babasını kaybeden Abdullah Efendi,  üvey annesi tarafından sıbyan mektebi sonrası Memiş Efendi’nin müderris olduğu medreseye gönderilmiştir. Abdullah Efendi böylece rahmetli babası Mehmet Yeğen Efendi’nin talebesi Memiş Efendi’nin yanında adeta  hayata gözlerini yeniden açmış onun bilgisi ve şefkatiyle büyümüştür. Memiş Efendi’nin rehberliğinde yetişen Hacı Abdullah Efendi, ömrü boyunca ona sadık kalmış ve onunla Nakşibendi tarikatının Halidiyye koluna intisab etmiştir Memiş Efendi Çavuşa’a geldiği zaman da ziyaretine gitmiş uzun süreler yanında kalmış nihayet Memiş Efendi’nin vefatına kadar hep yanında olmuş, cenaze namazını kıldırmış türbesinin yapımına öncülük etmiştir. Bu sebeple yazı dizimizin 3. Bölümünü Memiş Efendi’nin en önemli talebesi ve halifesi Şeyh Hacı Abdullah Efendi’ye ayırdık.

Bu yazımızda, Hacı Abdullah Efendi’nin manevi yönü ve kerametlerinden çok, tarihsel kişiliği üzerinde durmaya çalışacağız. Yazının uzunluğu göz önünde bulundurularak, siz değerli okurları da sıkmamak adına ,yazıyı iki bölüm halinde yayımlamaya karar verdik. (Yazının sonunda, adını zikrettiğimiz kaynaklarda Hacı Abdullah Efendi’nin manevi yönü ve kerametleri hakkında daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.)

Prof. Dr. Hasan Basri Karadeniz, Seydişehir’in Kurucusu Seyyid Harun Evlatları adlı makalesinde şöyle der: "Anadolu Türk şehirlerinin inkişafında şeyh ve dervişlerin çok önemli bir rolü olmuştur. Bir şehre gelen şeyh tarafından kurulan zaviyenin etrafında, daha sonra kendi adıyla anılacak Türk ve Müslüman mahallesi teşekkül etmekteydi. Anadolu ve Balkanlar’da şeyh ve dervişler tarafından kurulan sayısız köy bulunmaktadır. Ancak, gerek Anadolu’da gerekse Balkanlar’da şeyh ve dervişler tarafından kurulmuş tek şehir, kurucusunun adıyla anılan Seydişehir’dir."

Seydişehir’i kurarak Anadolu ve Balkanlar’da ona “Tek” şehir olma özelliği kazandıran Seyyid Harun Veli,  Seydişehir’i tasavvufi anlamda öne çıkaran ikinci önemli şahsiyet ise Nakşibendi şeyhi Hacı Abdullah Efendi’dir.

Bu nedenle,Hacı Abdullah Efendi dönemi anlatılırken “Seydişehir onun döneminde "Medine-i Sani” yani “İkinci Medine” olarak anılmaktaydı”  şeklinde yaygın bir söylem vardır. 2009-2013 yılları Seydişehir Belediye Başkanlığı yapan Abdülkadir Çat döneminde de, şehrin tanıtımında "Medine-i Sani" ifadesi sıkça kullanmıştı. 7-8 Haziran 2013 tarihlerinde Seydişehir’de düzenlenen Seyyid Harun Veli’yi anma etkinliklerinde ise dönemin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş “Medine-i Sani” ismine vurgu yapmış her iki şehrin de bir cami etrafında kurulduğunu ve benzerlikler taşıdığını belirtmişti.

Bu yazı vesilesi ile, detaylı bir araştırma yaparken aynı bilginin, Konya tarihi ve kültürüne önemli katkılar sağlamış olan  Sayın M. Ali Uz, Hasan Özönder gibi isimlerin eserlerinde de yer aldığını fark ettim. Genellikle, kaynak olarak merhum Abdurrahman Ayaz’ın Seydişehir Tarihi adlı eseri gösterilmiş. Ancak, merhum Ayaz bu bilgiyi verirken herhangi bir kaynak belirtmemiş. Bu bilginin mutlaka bir kaynağı veya çıkış noktası olması gerektiğini düşünerek konu üzerinde biraz daha araştırma yapma gereği duydum.

Hacı Abdullah Efendi’nin verdiği icazetnameler ve mektuplarda “Medine-i Seydisehri” imzasını kullanması dışında “Medine” ile ilgili herhangi bir bilgi göremedim. Fakat bu durum yalnızca Seydişehir’e özgü değildir. Şer’iyye sicilleri incelendiğinde, pek çok şehir için "Medine-i Konya", "Medine-i Adana" gibi benzer şehir isimlerine rastlanabilir. Zira, "Medine" Arapça’da şehir anlamına gelir. "Şehirli" anlamına gelen "Medeni" ve "Medeniyet" kelimeleri de bu kökten türetilmiştir

Keşke merhum Ayaz, hayatta olsaydı da konu hakkında en doğru bilgiyi kendisinden öğrenseydik.  Kendi araştırmalarım neticesinde net bir sonuca ulaşamayınca bölge tarihi hakkında değerli çalışmaları olan Sayın Mehmet Akif Erdoğdu, Mehmet Emin Şen, Şerafettin Yıldız, Hüseyin Muşmal, Ayşe Değerli Velet, Ercan Arslan, Ahmet Çelik gibi alanında uzman  birçok kişiyle yaptığım görüşmeler neticesinde naçizane vardığım sonuç şu sekidedir; Medine, İslam tarihinde özel bir yere sahiptir. Hz. Peygamber'in 622 yılında hicret ettiği ve ilk İslam devletini kurduğu şehir olan Yesrib, bu tarihten itibaren "Medînetü'n-Nebî" (Peygamberin Şehri) olarak anılmış ve kısaca "Medine" ismiyle meşhur olmuştur. Nasıl ki Yesrib, Peygamber Efendimiz buraya hicret ettikten sonra neşvü nema bulmuş ve Medine olmuşsa, onun soyundan gelen Seyyid Harun Veli de Diyar-ı Rum olan bu bölgeye hicret etmiş ve yine onun gibi medeni bir şehir kurmuş adi da bu sebeple, Seyyidin şehri anlamında Seydişehri olmuştur. Bu benzerlikler dolayısıyla, 18. yüzyıl ve sonrasında tarikat ehli arasında Seydişehir’e "Medine-i Sani" yani "İkinci Medine" benzetmesi yapılmış olabilir. Bunu bir sıfat, bir yakıştırma olarak değerlendirmek, yazılı olmayan ve sözlü olarak aktarılan bilgi kaynağı olarak görmek daha doğru olacaktır kanaatindeyim.

Zira, alanında uzman birçok ismin eserlerinde yer alan bu bilgiyi sadece bir söylenti olarak geçiştirmek, bu isimlerin engin bilgilerine haksızlık olacaktır. Bununla birlikte, yazımızın devamında da dile getireceğimiz üzere, Hacı Abdullah Efendi döneminde Seydişehir, ülkenin dört bir yanından adeta buraya hicret ederek yerleşen müderrislerle dolmuştur. Belki de bu yakıştırmanın bir sebebi de budur.

Son olarak bu söylemi sık sık dile getiren Sayın Abdulkadir Çat ile yaptığım yaptığım görüşmede kendisi herkesten farklı bir görüş belirterek şöyle söyledi; “Abdurrahman Ayaz, eseri yazarken o dönem (1970)  yayınlanmış olan Diyanet Dergisi’nden yararlanmıştı. “Medine-i Sani” o dergide geçmekteydi ve dergiyi biz yıllarca Ankara’da Seydişehir Okutma ve Yardım Derneği merkezinde saklamıştık okumak isteyen bir üyemiz götürdü ve dergi maalesef kayboldu” dedi. Bu bilgiden hareketle konunun takipçisi olmaya devam edeceğim diyor ve şimdilik bu bahsi kapatıyorum.

Seydisehir’in kuruluş  hikayesinin anlatıldığı “Makalat-ı Seyyid Harun Veli” adlı eserde, Seyyid Harun Veli’nin  şehrin kuruluşu aşamasında kale kapılarının yerlerini belirlemek için münacata vardığı  ve üç kapı yeri ve her kapının yanında bir mescit inşa ediliği yazar.  Peygamber Efendimiz’in ruhaniyetini gördüğü yere Ulu Kapı ve Ulu Kapı Mescidi, Veysel Karani ve diğer evliyarı gördüğü yere Kiçi (Küçük) Kapı ve Kiçi Kapı Mescidi, Hızır Aleyhisselamı gördüğü yere ise Hızır Kapı ve Hızır Mescidi’ nin insa edilmesini emrettiği anlatılır.

Fatih Sultan Mehmet’in Karamanoğulları’na son vermesi ile Gedik Ahmet Paşa sadrazamlığı döneminde 1476/78 yılları arasında yapılan Karaman Eyaleti tahririn Seydişehri bölümünde gerçekten Seydişehir’de Seyyid Harun Veli Camii dışında Ulu Kapı Mescidi, Kiçi Kapı Mescidi ve Pazar Kapı mescitleri  ve vakıfları bulunmaktadır. (Konya İhyaiyye Camii’nin , kale kapısına yakınlık sebebi ile Kapı Camii olarak anılması gibi Seydişehir Hızır Mescidi’de Pazar Kapısı Mescidi olarak anılmış ve kayıtlara geçmiş olmalıdır)

Sizlere bu hikayeyi neden anlattığımı soracak olursanız, işte o dönem yapılan Hızır Mescidi olarak bilinen yer bugün Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin türbesinin olduğu yerdir. Şeyh Efendi bilhassa buraya defnedilmeyi vasiyet etmiştir. Türbe 1903 yılında II.Abdülhamid’in emri ile yaptırılmış eski şekli bozulmadan 1955 yılında temelden onarılmıştır. Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1983 yılında tescil edilmiş, 2. Derece Anıtsal olarak belirlenmiştir.

Bu  tasfilatlı girişten sonra tam künyesi es-Seyyid Abdullah bin Mehmet bin Ali el-Bozkıri es-Seydisehri en-Nakşibendi el-Halidi olan, 1807 yılında Konya Vilayeti’nin Bozkır Kazası’na bağlı Karacahisar Köyü’nde doğmuş; Seydişehir’de 50 yıl Nakşibendi Şeyhliği, 70 yıl müderrislik yaptıktan sonra 1903 yılında vefat eden Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin  hayatına dair diğer detayları yazımızın ikinci bölümünde aktaracağız.

Yeniden görüşmek dileğiyle, baki selamlar....

NOT; Yazıyı tamamladıktan sonra Konya Alimleri ve Velileri yazarı bu konuda Konya'nın duayeni kıymetli hocam sayın Mehmet Ali Uz Beyefendi'ye de ulaştım. Eserinde yer alan "Medine-i Sani" konusunu sordum. Abdurrahman Ayaz'ın eserinden alarak kaynak gösterdiğini bunun dışında herhangi bir bilgi hatırlamadığını söyledi.

 

  • YARARLANILAN KAYNAKLAR
  • Şerafettin YILDIZ; Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi
  • Abdurrahman AYAZ; Seydişehir Tarihi
  • İsmail BİLGİLİ - Ahmet ÇELİK;  Muhammed Kutsi El- Bozkıri
  • Mehmet Ali UZ; Konya Alimleri Velileri,
  • Hasan ÖZÖNDER; Konya Velileri
  • Feridun Nafiz UZLUK; Fatih Devrinde Karaman Eyaleti Vakıfları Fihristi
  • Caner ARABACI; Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri
  • Ercan ARSLAN; Seydişehir Kazasında İlköğretim Kurumları
  • Sait SAMAT; Baçini Sanat Dergisi- Sayı 3 Ocak2024  ( Hacı Abdullah Efendi Türbesi)
  • Hasan Basri KARADENİZ; Belleten Nisan 1998 (Seydişehir’in Kurucusu Seyyid Harun Evlatları)
  • www.haberler.com ; 10 Haziran 2013 (Medine-i Sani, Seyyid Harun Veli’ye Vefa Borcu)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve toroslargazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.